26 Aralık 2013, Perşembe
Daha önce eğitimdeki (bütün kademeleri ile) perişanlığı dile getirmiştim. Türkiye’nin, ne kadar gerilerde olduğunu belirtmiştim. Okul, üniversite sayısının değil, kalitenin önemli olduğunu vurgulamıştım. Gerçek anlamda, bir eğitim reformunun zaruretine dikkat çekmiştim.
Elbette, bu tür reformlar için, geniş kapsamlı çalışmalar, ciddî araştırmalar, uzak görüş sahibi iyi yetişmiş kişiler gerekmektedir. Her şeye, tek kişi karar veriyorsa, her konuda çalışmaları, Sn. Başbakan’ın emirleri doğrultusunda (hayır demeden, gerçekleri dile getirmekten ürken) üç beş danışman yürütüyor ise elbette hata üzerine hata yapılacaktır. Doğruları söyleyenler, düşman, hain vb. olarak itham edileceklerdir. Baskılar uygulanacaktır.
Bu arada, YÖK Başkanı, Sn. Gökhan Çetinsaya’nın bir beyanatını okudum. Diyor ki, “Öğretim elemanlarımızın özlük haklarındaki dezavantajlı durum sebebiyle, parlak öğrenciler üniversitelere çekilememektedir. Bu durum yüksek öğrenimi çökertebilir.” (Şu an, sanki çökmemiştir?)
Bu beyana iştirak etmiyorum. On yıl, üniversitede öğretim görevlisi olarak hizmet vermiş birisi olarak itiraz ediyorum. Zira;
1- Maaş zammı ile hiçbir gelişme sağlanamaz. Kaldı ki bugünkü ortamda üniversiteye kapağı attıktan sonra, kendini yenilemeyen, araştırma yapmayan, ilmi makaleler yazmayan, beynelmilel standartlarda doktora yaptırmayan, çok sayıda eleman vardır. Bunlara, bugün aldıkları rakam bile fazladır.
2- Çözüm, “sözleşmeli istihdamda” yatmaktadır. Burada da, “performans ölçüleri” esas alınmalıdır. Başarı, çalışkanlık, üreticilik teşvik edilmeli ve ödüllendirilmelidir. Herkese uygulanan; başarıyı esas almayan sistem hatalıdır, adil değildir, tembelliği teşvik etmekte, çalışanların hevesini kırmaktadır.
3- Ciddî bir araştırma ile üniversitelerin performansları, Bilimsel Başarıları, Tercih edilme durumları, yetiştirdikleri bilim adamı sayısı, vb. faktörler esas alınarak, sıralama yapılmalıdır.
Meselâ; İTÜ yılda 1229 yurt dışı makale yayınlamaktadır. (Öğretim üyesi başına, yılda 1,71 makale). Giderlerinin % 30’dan fazlasını da, eğitim ve araştırma faaliyetlerinden elde ettiği, öz gelirleri ile karşılamaktadır.
Buna mukabil; 287 öğretim üyesine sahip olup da, yılda sadece 4 yurt dışı ilmi makale yayınlayan üniversite de vardır. Bunların, bütün giderleri de kamu kaynaklarından karşılanmaktadır. Tam anlamı ile devletin sırtında kamburdurlar. Ve İTÜ’dekiler ile aynı maaşı almaktadırlar.
4- Üniversite sayısının 170 küsur olmasının, hiçbir anlamı yoktur. Evlâtlarımızın yılları heba olmakta, istikballeri çalınmaktadır. Zira; ne yeterli eğitici vardır, ne de yeterli laboratuvar imkânları. Bol bol bina ve çok sayıda araştırma görevlisi.
a) Dünya’daki, ilmi bazlı sıralamada, ilk yüze giren, tek bir bölümümüz vardır. ODTÜ-İnşaat Mühendisliği Bölümü.
b) İlk 150’ye girenler ise: ODTÜ-Kimya Mühendisliği, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği, Makine Mühendisliği, İstatistik ve Yöneylem bölümleridir.
c) Ve iktidar, politik gerekçelerle ODTÜ’ye kızdığı için, cezalandırılmaktadır. Anadolu’daki üniversitelere kadro ve kaynak yağdırırken, buraya cimri davranmaktadır.
Elbette, bu tutum yanlıştır. Madem ki; ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi vb. üniversiteler başarılıdır, kadro kısıtlaması yapılmalıdır. Ücretler de başarı ve performansa göre ayarlanmalıdır. O zaman göreceğiz ki, yurt dışından nice kıymetli beyinler, gelecektir. Ve nice parlak öğrenciler de, akademik kariyeri tercih edeceklerdir.
5- İngiltere’de bütün üniversiteler (Vakıf Üniversiteleri dahil); öğrenci giriş standartları, öğrenci memnuniyetleri, yapılan araştırmalar, mezunlara olan talep gibi kriterlere göre, her yıl değerlendirilmekte ve derecelendirilmektedir. İnternet kanalı ile de kamuoyuna açıklanmaktadır.
Ülkemizde de bu uygulama yapılmalıdır. Devlet katkısı buna göre hesaplanmalı, ücret ve maaşlar buna göre tayin edilmelidir. (Sağlanan öz gelir, alınan patent sayısı, yurt içi ve dışında gerçekleştirilen projeler, ilmi makale sayısı ve faaliyeti, yetiştirilen bilim adamı ve doktora sayısı, dünya sıralamasındaki yeri, mezunlara olan talep durumu, tercih edilme oranı, vb. kriterler de nazara alınmalıdır.) Başarı oranında ek ücret ödenmelidir; ek kaynaklar sağlanmalıdır.
Bu arada;
a) YÖK’ün görevleri yeniden tanımlanmalıdır.
b) Mütevelli Heyet uygulaması getirilmelidir.
c) Rektörler, seçimle değil tayinle gelmelidir.
d) Başarılı Devlet Üniversiteleri, belirli sayıda, ücretli öğrenci alabilmeli, bu yolla kaynak oluşturulması sağlanmalıdır.
e) Tamamen politik amaçla kaldırılan harç uygulaması, yeniden ihdas edilmelidir. Bunu ödeyemeyecek her öğrenciye kredi sağlanmalıdır.
Başarıyı, çalışmayı ödüllendirmek; pozitif rekabeti doğuracak, eğitim kalitesini yükseltecektir.
Okunma Sayısı: 1217
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.