Bildiğim kadarı ile Türkiye’deki üniversite sayısı (devlet ve vakıf olarak) 171’e ulaşmıştır. Politik amaçlarla, nerede ise, her şehre bir üniversite açılmıştır. (Bol kadro, hesapsız kaynak israfı. Ama kalitesiz eğitim düzeyi.)
Peki, ama bu üniversitelerin kaç tanesinin, kaliteli eğitim verdiği; evlâtlarımızın dört yılını israf etmeyerek, bilgi, beceri ve meslek kazandırdığını; ülkemize ilmi araştırmalar, Ar-Ge çalışmaları yaparak katkı sağladığını; yüksek teknoloji ile ilgili bölümlere sahip olduğunu söyleyebiliriz? Kaç tanesi, dünya sıralamasında bir yere sahiptir? Kaç tanesi, buluşları ve ilmî çalışmaları ile kendinden söz ettirebilmektedir?
Maalesef, bu sayı, bir elin parmaklarını bile geçemez. Zira, ne YÖK’ün, ne de akademisyenlerinin, bu konuda bir vizyonları yoktur. Nitekim; yeni YÖK Başkanı, ilk beyanında, öncelikli hedefinin “paralelle mücadele” olduğunu söylemiştir. İlim, Ar-Ge, Ülkenin ve evlâtlarımızın geleceği, umurunda bile değildir. Tek amacı, kendisini o göreve getirene yaranmaktır.
Bu sistem; gençlerimizi israf etmekte, bir işe yaramayan diploma dağıtmakta, kamu kaynaklarını sömürmektedir. Üniversite mezunlarındaki işsizlik oranının % 35 olması da, bunun en açık göstergesidir.
Kendileri zahmete katlanıp, araştırmayacakları için, önlerine bir örnek koymak istiyorum. Belki utanan, yüzü kızaran, vicdanı titreyen olur;
1) Massachusetts Institute of Technology (M.İ.T.) ABD’deki, bir teknik üniversitedir.
a) 4528 lisans, 6773 doktora öğrencisi vardır. 1030’u profesör olmak üzere, 1800 öğretim elemanına sahiptir.
b) 2013 yılı gider bütçesi, 2 milyar 908 milyon dolardır. Bunun % 72’si (2 milyar 90 milyon dolar) araştırma faaliyetlerine ayrılmıştır. % 23,4’ü eğitim faaliyetlerine; % 4,6’sı da, yatırımlara ayrılmıştır.
c) Gelir bütçesi; 3 milyar 187 milyon dolardır. Bunun % 51’i (1.601 milyar dolar) Ar-Ge faaliyetlerinden sağlanmaktadır. (Bizim, bütün üniversitelerimizin toplamından, kat kat fazladır.)
% 18,8 yatırımlardan; % 9,7 ise öğrenci ücretlerinden karşılanmaktadır. Devletten hiçbir ödenek almamaktadır.
d) Üniversiteye bağlı, “Lincoln Araştırma Merkezinde” 3.250 araştırma görevlisi çalışmaktadır. Bu merkez, sadece Savunma Bakanlığı için yaptığı Ar-Ge faaliyetlerinden, 2013 yılında, 885 milyon dolar sağlamıştır. Ayrıca, Dünya’nın önde gelen 700’e yakın firması için de Ar-Ge çalışmaları yapmaktadır.
e) Lisans eğitiminde, yıllık ücret 43 bin dolardır. (Yurt ücreti vs. ile birlikte 55 bin dolara varmaktadır.)
Ancak; yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin % 42’si yabancıdır. Dünyanın her yanından, en parlak beyinler gelmekte, Ar-Ge faaliyetlerinin büyük bölümünü gerçekleştirmektedirler. Böylece, bir konup, bin alınmaktadır. Hem üniversiteye, hem de ABD ekonomisine katkı sağlamaktadırlar.
Ve en önemlisi de, bu beyinlerin büyük bölümü, doktora sonrasında da ABD’de kalmaktadırlar. (2011 yılında verilen 34.436 doktoranın % 40’ı [13.799] yabancı öğrencilere aittir. Bu oran, mühendislik dallarında % 60’ı geçmektedir.)
Bu öğrencilerin % 75’i ABD’de kalmaktadır. (Bu oran; bilgisayar bilimlerinde % 79’u, elektronik mühendisliğinde % 77’yi bulmaktadır.)
g) 2011 yılında, doktora yapmış; 4.121 Çinli/ 1.496 Hintli/ 1.197 Koreli/ 452 Tayvanlı/ 321 Türk, ABD de kalmıştır. Yani; Çinli öğrencilerin % 85’i/ Hintlilerin % 82’si/ Korelilerin % 42’si/ Tayvanlıların % 38’i/ Türklerin de % 56’sı geri dönmemiştir. Bu ne büyük kayıptır.
2) Aynı feci durum, başta Almanya olmak üzere, AB ülkelerinde doktora yapan evlâtlarımız için de geçerlidir. Burada da, Çin ve Hindistan’dan sonra gelmekteyiz.
Neticede; okumaya-araştırmaya hevesli; parlak zekâlı evlâtlarımızı kaybediyoruz. Zira ülke içinde bunlara (akademik ve maddî açıdan tatmin edici) imkânlar sağlamıyoruz. Üniversitelerdeki köhne zihniyeti, çıkar ve akrabalık ilişkileri, yeniliğe karşı direnişleri kıramıyoruz. (Rahmetli Özal döneminde; dünyaca ünlü Gazi Yaşargil’i ve Münci Kalaycıoğlu’nu bile kabul ettiremedik.)
İktidar zaten, başka işlerle meşgul. Bu konuya önem vermiyor. Ar-Ge çalışmalarına kaynak aktaramıyor. Mevcut kaynakları, saray yapımı, uçak ve helikopter ile sayısız lüks araç alımı, yandaşları doyurma gibi işlerde israf ediyor. Başarılı üniversitelerin bazılarına (ODTÜ gibi) da, ambargolar koyuyor. Doğu ve Güneydoğu’dakilere limitsiz kadro ve kaynak aktarırken, dünya ile yarışabileceklere hiçbir imkân sağlanmıyor. Bir Küba kadar bile olunamıyor. Sadece, lâf üretiliyor, hamasi nutuklar atılıyor.