02 Ocak 2014, Perşembe
AKP’nin hatalar zinciri; kendi sonunu hazırlamaktadır. Uzun süren iktidar süresi, kendilerinde bir iktidar sarhoşluğu, gurur, kibir, pervasızlık doğurmuştur.
1- İlk ve en büyük hata; Erbakan’dan bu yana dinin siyasete alet edilmesidir. Bu yolla devamlı olarak, inançlı kesime manevî baskı yapılmıştır. (MSP döneminde, kendilerine oy vermeyenlerin dinden çıkacağı, Ebu-Cehil’in askeri olduğu, patates Müslümanı olduğu, seçim yok, sayım var gibi safsatalar kullanılmıştır. Bugün de aynı taktikler devam etmektedir.)
Halbuki din; herkesi kucaklayan, birleştirici olan, siyasî çıkarlar uğruna istismar edilmemesi gereken değerler manzumesidir. Kaldı ki; “Ben dindarım” diyen kişinin, gerçekten İslâmî hasletlere sahip olması, örnek davranışlar sergilemesi, harama hiç bulaşmaması, her davranışına dikkat etmesi şarttır. Aksi halde, yıllardır olduğu gibi, İslâm’a en büyük zarar verilmiş olmaktadır.
a) Bugün dindarlığı istismar edenlere bakıyoruz: Mücahid geçinenler, müteahhit olmuşlar; dünya hırsına kapılmışlar; “Haram-helâl ver Allah’ım/ Kulun doymaz yer Allah’ım (cc)” demekteler.
Kasa-masa-nisa (para-makam-kadın) üçgenine esir düşmüşler. Emanetler (görevler) ehline değil, yandaşlara verilmekte. Rüşvet-yolsuzluk-torpil-kayırma-ahlâksızlık her tarafı sarmış durumda. Gurur, kibir, görgüsüzlük, israf, gösteriş budalalığı, hırs, lüks tutkusu, yalan-iftira-gıybet çifte standart, saçı bitmemiş yetim hakkını gasp etmek yaygın ve olağan hale gelmiş. Kaçakçılıklar zirveye çıkmış, önleyen yok. Herkes, imar rantı peşine düşmüş.
b) Hele, Ankara’ya bir bakınız. En lüks evler, oteller, lokantalar, alış veriş merkezleri, arabalar, iş takip büroları orada. Fert başına tasarruf mevduatının en yüksek olduğu ilimiz. Kimse, “Bu değirmenin suyu nereden geliyor?” demiyor. Bir de dürüstlük, fazilet nutukları atılıyor.
c) Bu arada hukuk düzeni bitmiş. Tek adam yönetimi hâkim. İstişare, tenkit yok olmuş. Herkes, Sayın Başbakandan ürküyor. Doğruları dile getiren kalmamış.
2- Şimdi, ortaya çıkan bu muazzam rüşvet, yolsuzluk, ahlâksızlık tablosu hiç de sürpriz değildir. (Acizane; yıllardır bu konuları dile getiriyorum. Kamu Etik Kurulunda da gördüklerime dayanarak, ilgilileri bıkmadan uyarıyorum. İhalelerin -başta TOKİ olmak üzere- şaibeli olduğunu ifade ediyorum. Ciddiye alan olmuyor. Sadece bana kızıyor, gönül koyuyorlar.) Neticede; lağımlar patlamış, pislikler her tarafa yayılmıştır.
Bu olayın örtülmesine çalışılmamalıdır. Başkalarını suçlamak; polisleri görevden almak, savcıları değiştirmek, mevzuatı hatalı şekilde yeniden düzenlemek, şehir şehir dolaşıp tehditler, ağır hakaretler savurmak, değerleri harcamak, bedduâları istismar etmek, bütün yandaş medyayı saldırtmak; velhasıl konuları saptırmak ve itibarsızlaştırmak için her yola başvurmak; hiçbir işe yaramayacaktır. Hele; milletin aklı ile alay eden açıklamalar, tepkileri daha da arttırmaktadır.
Gerçekten haklı olduğunuza inanıyorsanız:
a) Başkalarını suçlamayı bırakmalı; tahkikatların önünü açmalısınız. Kimseye baskı yapmamalı, suçluluları himaye etmemelisiniz. TÜRGEV Vakfı suçlamalarını da cevaplamalısınız.
b) TBMM’de bir ‘Araştırma Komisyonu’ kurmalısınız. İktidarınız süresince gerçekleştirilen; bütün ihaleler, krediler, teşvikler, özelleştirmeler, arsa tahsisleri, askerî harcamalar, kaçakçılıklar vb. bütün parasal icraatlar ile
-Belediye ihaleleri ve şirketleri,
-İlgili herkesin ve yakınlarının mal beyanları ve kayıt dışı ekonomi incelenmelidir. Siz, samimî olarak ve cesaretle, bu “Temiz Toplum Operasyonlarını” başlatınız. Hepimiz, sonuçlara göre sağlıklı karar verebiliriz.
Elinizde, Sayıştay Mülkiye Müfettişleri, MASAK, Maliye Bakanlığı bünyesindeki (çok iyi yetişmiş, baskıya pabuç bırakmayan, rüşvete bulaşmayan, eski) hesap uzmanları, Maliye Müfettişleri, Kontrolörler mevcut. Bunlara görev verin ve müdahale etmeyin. Ciddî bir denetim düzeni, şeffaflık sağlayın. Hukuk düzenini kurun. Her türlü hileye müsait ihale mevzuatını düzeltin.
O zaman, samimiyetinize inanalım. Size güvenelim. Ve Deniz Feneri olayında olduğu gibi, üzerinizde, kıyamete kadar şaibe kalmasın.
Şüphesiz, kimse Cenâb-ı Hakk’ı aldatamaz. Gerçi, artık halkı da aldatmak, uyutmak mümkün olmuyor. Mevlâm, her şeyi suçluların eline ayağına dolaştırıyor. Baskılar, tehditler, hukuk ve etik dışı uygulamalar, yeterli olmuyor. Deniz Feneri dâvâsı ve Akfırat Çetesi Operasyonu gibi hasıraltı edilemiyor. Pisliklerin üstü örtülemiyor.
Şimdi ülkesini seven, temiz toplum ve şeffaf icraat isteyen bir vatandaş olarak soruyorum;
1- Sayın Başbakan’ın bu kadar hakaret, suçlama ve tehditlerinden sonra bürokrasinin (yargı dahil) görev yapması mümkün müdür? Bakanların hemen istifa etmesi gerekmez miydi?
2- Türkiye’de demokrasinin ve hukuk düzeninin varlığından söz edilebilir mi? Faşist uygulamalar inkâr edilebilir mi?
Okunma Sayısı: 1498
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.