Söz, fiil ve amellerimiz, bir maya, kimya ve iksir olan iyi-kötü niyetlerimizle şekillendiğine göre biri birimizin doğum günlerini tebrik etmek iyi de kötü de olabilir! İyi niyet, düşünce, meşrû dairede eğlenme ve hediyeleşme olursa güzeldir.
Mesela, “Senin zamanın ve ömrün, berkten [şimşekten] daha çabuk geçer; hayatın, çaydan daha sür’atli akar…”1
En feyizli kutlama şu hakikatleri paylaşarak yapılabilir: “Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakiki ömrünü bulunduğun gün bil… Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümâtlı ve perişan bir halde gider. Senin aleyhinde âlem-i misâlde şehâdet eder. Zîrâ herkesin, her günde, şu âlemden, bir mahsus âlemi var. Hem o âlemin keyfiyeti o adamın kalbine ve ameline tâbidir.”2
Şu hakikat de tam doğum günü kutlamasına uygun değil mi sizce de? “Dünya bir misafirhânedir. İnsan ise, onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedârik etmekle mükelleftir. En ehem ve en elzem işler takdim edilecektir...”3 Doğum günlerinde de hediyeleşmek güzel bir âdet olabilir.
En iyi hediyenin kitap olduğu da unutulmamalı. Kitaplar içinde de en iyisi bu gerçekleri hatırlatan ve çok yönlü tefekkürü (etraflıca düşünmeyi) sağlayanlardır: Doğum-ölüm, fâni dünya-sonsuz âheret, Kabir, Münker-Nekir, Haşir, hesap, Mizan, Sırat’ı hatırlatan ve çok yönlü tefekkürü sağlayanlardır. “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.”4 En güzel kitabı da maddî-mânevî ilimleri harmanlayan ve her meseleyi, Esmâ-i Hüsna penceresinden tefekkür ettiren Risâle-i Nur’dur.
“Doğum günü pastası kesip aile içinde mini bir kutlaması yapabilir miyiz?” suâline elcevap:
Meşrû olmak, israf etmemek, fikir, zikir, şükür ile geçirmek şartıyla, mini değil, büyük bir pasta da olabilir! Ve bu niyetle yukarıda nakledilen mânâları düşünmek ve yaşamak üzere akrabalar, komşular ve dostlar da çağrılabilir, meşrû dairede hep birlikte eğlenilebilir!
Öyle ise, her zaman ve zeminde kendimize telkin etmeliyiz: “Hayvâniyetten çık, cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm ettiğin [olmadığı halde öyle kuruntuladığın] geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nûr bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah [Allah’ı tüm Esmasıyla tanımak] ve vahdâniyet sırlarını ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir.”5
Dipnotlar:
1-Mesnevi-i Nûriye, s. 149.; 2-Sözler, s. 246.; 3-Mesnevi-i Nûriye, s. 241.; 4-Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310.; 5-Mesnevi-i Nûriye, s. 149.