"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan güzel ahlâkla doğar

Akif ARSLAN
26 Aralık 2015, Cumartesi
''Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras, güzel ahlâktır” buyuruyor Kâinatın Efendisi (asm). Peki ama canımızı dahi düşünmeden feda edebileceğimiz yavrularımıza güzel ahlâkı nasıl vereceğiz? Doğru yöntem nedir?

Öncelikle şunu iyi bilmeliyiz ki her insan gibi her çocuk da kendine has bir karaktere sahiptir. Ve hiçbir çocuk kötü bir karakterle veya fıtrata aykırı bir ahlâkla dünyaya gelmez. Zira Cenâb-ı Hak: “(Resûlüm!).. Allah’ın insanlığın özüne yaratılıştan nakşettiği fıtrata çevir; (tâ ki) Allah’ın yarattığında olumsuz bir değişme olmasın”1 buyurur. Peygamberimizin (asm) “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim”2 hadis-i şerifi de insanın aslında dünyaya gelirken güzel bir ahlâkla geldiğini ispatlar nitelikte.

Evet, insan İslâm fıtratı üzerine güzel bir ahlâkla yaratılmış ve o güzel ahlâk ile dünyaya gönderilmiştir. Ancak çocuğun etrafındakilerin olumsuz veya yanlış hâl ve hareketleri maalesef bu fıtratın bozulmasına sebep olmaktadır. Müslüman olmayan bir ailede İslâm fıtratı üzerine dünyaya gelip de sonrasında Hıristiyan olarak yetiştirilen ve İslâm fıtratından tamamen kopan milyarlarca insan bunun en büyük delili değil midir?

Hadis-i şerifte güzel ahlâkı tamamlamaktan bahsediliyor. Demek ki çocuk aslında tamamlanmış bir güzel ahlâk ile gelmiyor. Bunu tamamlamak için de anne ve babaya iki aşamadan oluşan bir sorumluluk yüklenmiştir.

Birincisi: Hâl-tavır ve hareketlerle güzel örnek olarak, anne karnında başlayan bir süreçtir.

İkincisi ise, zamanı geldiğinde çocuğunuzla bizzat konuşmak suretiyle İslâmiyeti, Peygamberi ve Sünnet-i Seniyyeyi aşama aşama öğretmektir.

Çocuğun namaza başlama yaşı olarak belirtilen 7 yaş sınırı Efendimizin (asm) asırlar öncesinden gelen önemli bir tavsiyesidir ve biz ebeveynlerin “Hangi yaşlarda bu eğitime başlamalıyım?” şeklindeki sorularına da verilmiş çok net bir cevaptır. Unutulmamalıdır ki her şeyin bir zamanı vardır. Her yaşta insana her mesele anlatılmaz. 

Üstad Hazretleri Risale-i Nur’da bu konu ile ilgili şu tavsiyede bulunuyor:

“Çocuklara der: ‘Cennet var, haylazlığı bırak.’ Kur’ân dersiyle temkin verir. Gençlere der: ‘Cehennem var, sarhoşluğu bırak.’ Aklı başlarına getirir. Zâlime der: ‘Şiddetli azap var, tokat yiyeceksin.’ Adalete başını eğdirir.”3

Yani çocukları Cehennemle korkutmak yerine Cennet ile müjdelemek, gençleri ise Cehennemi hatırlatarak tehdit etmeden uyarmak ve zalimleri de Cehennemle tehdit etmek belki korkutmak gerekir. Doğru yöntem doğru zamanda doğru şeyleri doğru kişiye söylemektir.

Çocuğun anladığı şeyleri öğretmek, çocuğu eğitmek değildir. Asıl eğitim onun anlayamadıklarını öğretebilmektir. Ama her anlayamadığı meseleyi o esnada anlatmaya çalışmak da doğru olmaz. Meselâ çocuklar belli bir yaşa kadar “ölüm” kavramını anlayamazlar. Ve emin olun, ölüm onlar için sadece oyunlarında kullanacakları bir araçtır. Kaç kere şahit olmuşsunuzdur onlarla oyun oynarken “Ahh öldüm!!” diyerek ölü taklidi yaptıklarına ve ardından kahkahalarla kalkıp oyuna devam ettiklerine. Halbuki ölüm böylesine bir eğlenceye oyuncak olamayacak kadar soğuktur aslında biz yetişkinler için. Ama öyle bir zaman gelir ki artık onun da aklı ermeye başlar ve merak eder bu nedir diye ve sorar size belki de korkarak, ölümden dehşete kapılmış bir şekilde. 

Ama eğer cevabımız Üstadımızın dediği gibi onda Cennet fikrini inşâ ederek olursa, işte iyi bir eğitimin bir adımını daha güzelce atmışız demektir:

“Nev-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler. Ve gayet zayıf ve nazik vücutlarında bir kuvve-i mâneviye bulabilirler. Ve her şeyden çabuk ağlayan gayet mukavemetsiz mîzac-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümit bulup mesrurâne yaşayabilirler. 

Meselâ, Cennet fikriyle der: ‘Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Cennette gezer, bizden daha güzel yaşar.’ Yoksa, her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri o zayıf biçarelerin endişeli nazarlarına çarpması, mukavemetlerini ve kuvve-i mâneviyelerini zîr ü zeber ederek gözleriyle beraber, ruh, kalb, akıl gibi bütün letaifini dahi öyle ağlattıracak, ya mahvolup veya divâne bir bedbaht hayvan olacaktı.”

Elhasıl, çocuklarımız zaten güzel bir ahlâk ile doğuyorlar. Bize düşen onları belli bir yaşa kadar eğitmeye çalışmak yerine hiç bilmediği bu dünyayı öğretmek, belli bir yaştan sonra da onlarda var olan güzel ahlâklarını namaz ve oruç gibi ibadetlerle ve Efendimizin (asm) sünneti ile tamamlamaktır. Belli yaşa kadar eğitmeye çalışmak yerine hiç bilmediği bu dünyayı öğretmek gerekir evet. Çünkü çocuğun aklı ermeye başlayana kadarki eğitimini sizin lisan-ı haliniz ve maneviyatınız üstlenmiştir. Bu ise bizim güzel ahlaklı olmamızla alâkalıdır. Yani çocuğun ilk eğitimi aslında anne-babanın kendine çeki düzen vermesi ve sünnet üzere yaşayarak güzel ahlâkla donanmasıdır. Böyle bir anne, evlâdı henüz 1 yaşındayken, hatta henüz karnındayken bile hâl ve hareketleri ile yaptığı ibadetlerle, abdesti-namazı ile, duâları ve takvası ile manen en büyük dersi ve telkinatı zaten çocuğuna vermiş olacaktır.

“..validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”4

Görüldüğü gibi Üstad Hazretleri “bir yaşımdaki fıtratıma” diyor. Güzel ahlâkla donanmış olan İslâm fıtratına yani. Demek güzel ahlâkın tamamlanması, çocuk henüz 1 yaşındayken bile söz konusu. Bu elbetteki karşınıza alıp konuşmayla değil, dediğimiz gibi lisan-ı haliniz ve maneviyatınızla yani sizin ne kadar güzel ahlâklı ve ne derece mütedeyyin ve ne ölçüde bir takvaya sahip olmanızla ilgili.

Unutmayın onun ilk eğitimi, sizin kendinizi eğitmenizdir!

Dipnotlar:

1- Rum Sûresi, 30. âyet.
2- Muvatta, Husnü’l-Halk, 8.
3- Meyve Risalesi.
4- Yirmi Dördüncü Lem’a.

Okunma Sayısı: 3039
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı