Güncel |
Yazarlarımız, okuyucularıyla buluştu |
İSTANBUL Uluslararası Kitap Fuarı’nda okuyucu yazar buluşmaları yaşanıyor. Her türden kitabı bünyesinde barındıran Tüyap’ta gazetemizin köşe yazarları da okuyucularıyla buluştu. Cumartesi günü imza gününe katılan Süleyman Kösmene, kitap yazmanın da, okumanın da pazarlamanın da oldukça saygıdeğer bir uğraşı alanı olduğunu söyledi. Okumayı ibadet sayan bir gelenekten geldiğimizi ifade eden Kösmene, tefekkür etmenin, okumanın, fikir geliştirmenin emredildiği bir dine mensup olduğumuzu dile getirdi.
Kösmene: Gelen her soruyu cevaplıyorum 10 yıldır Yeni Asya’da yazarlık yaptığını belirten Kösmene, kendine gelen her soruyu cevaplamaya çalıştığını kaydetti. Köşesinde bulunan telefon numarasıyla aklına soru takılan herkesin kendisini arayabildiğini belirten Süleyman Kösmene, “Benim gazetedeki köşem insanların yaşayıp da çözemediği sorularla gündemi dolduruyor. Yaşanan bir ibadet ve İslâmiyet hayatını görüyoruz. Çoğu zaman benim de tüylerimi diken diken eden sorularla karşılaşıyorum. Bu insanlar mahşere gidecekler ve Allah korkusuyla bu soruları soruyorlar” diyerek insanları yanlış yönlendirmeme korkusuyla her an bir tedirginlik yaşadığını aktardı. Kösmene gelen sorulara nasıl cevap verdiğini şöyle anlattı: Genelde elektronik posta adresime gelen sorulara kısa cevaplar veriyorum. Sonra aynı soruyu soru havuzuna aktarıyorum. Orada ayrıntılı şekilde ele alıyorum. Telefonla arayanlara da bilgi veriyorum. 10 yıllık yazıyor olmamın getirdiği bir arşiv konusu var. Yazdıklarımı, Risâle-i Nur konularını indeksliyorum. İnternet sitelerinden Risâle-i Nur âyet araması yapabiliyoruz. İşin asıl yükü yorum yapmak. Kimi zaman motive olamıyorsunuz, o yazı bekliyor. Başka bir konu gündeme giriyor. Bu çerçevede şimdiye kadar cevap vermediğim bir konu olmadı.” Öncelikle Allaha sığınarak soruları cevapladığını ifade eden Kösmene, “Bu iddia konusu değil. En çok iddia ettiğiniz konuda gün geliyor şaşırıyorsunuz. Bu benim dinim değil Allah’ın dini biz kulluk yapıyoruz. İster yazar, ister okuyucu olun kuluz.” diye konuştu
İlk emir secde etmek değil okumak! Fuarda imza veren bir diğer isim de Ali Ferşadoğlu idi. “Biz kitaplı bir millettik, ama son bir iki asırdır kitapsız kaldık” diyen Ferşadoğlu, okumanın dinimizdeki önemini şöyle anlattı: “Allahın ilk emri oku. Demiyorsunuz ki secde et veya beni tanı. Üçüncü gelen âyette okuma emri tekrarlanıyor. 4. inen âyet yazma üzerine 5. ayette Allah bilimi öğretti. Bir rivayete göre inen 2. sûre Kalem Sûresi. Allah kalem üzerine yemin ediyor. Namazla ilgili 70, zekâtla ilgili 38 âyet, cihadla ilgili 35 âyet var, ama tefekkürle ilgili 780’i aşkın âyet var. Tefekkür farzdır. Müslümanlar son zamanlarda, tarih boyunca dünya çapında çok atılımlar yapışlar. Büyük eserler ortaya koymuşlar. Numune aileler ve toplumlar ortaya koymuşlar. Okumayı terk ettiklerinde bitmişler. Bugün yeniden okumanın canlandığını görüyoruz. İman ne kadar terakki ederse okuma o kadar artar. Kitaplara iman okumayla başlıyor. Niye okuyamıyoruz iman zaafımızdan. Risâle-i Nur Türkiye’de okumanın ve yazmanın çığırını açmıştır. Hasan Basri Çantay, Risâle-i Nurun, diğer eserleri okutturduğunu söylüyor.” Yazdığı mizahî eserlerle dikkat çeken Ferşadoğlu, mizahın meselelerin anlaşılmasında, fark edilmesinde önemli bir unsur olduğunu belirterek, Peygamberimizin (asm) yaptığı lâtifeyi şu örnekle anlattı: “Peygamberimiz (asm) lâtife yapmayı severdi. Sahabe ‘Ya Resulullah, sen lâtife yapıyorsun, ama bizi lâtife yapmaktan men ediyorsun’ diyorlardı. O da ‘Ben ancak hakkı ve doğruyu söylerim. Siz de başkasını incitmemek, rencide etmemek şartıyla lâtife yapabilirsiniz’ derdi. Meselâ Hz. Ali ile hurma yiyiyorlar. Peygamberimiz (asm) yediği hurmaların çekirdeklerini Hz. Ali’nin önüne koyuyor ve diyor ki ‘Ya Ali ne kadar acıkmışsın ki bütün hurmaları yemişsin.’ Hz Ali altta kalmıyor ya ‘Resulallah sen benden daha açmışsın ki çekirdekleriyle birlikte yemişsin’ diyor. Bu lâtifeye en güzel örnektir.” Lâtifeler ve mizah hem edebiyatımızda hem de insan dünyasında önemli bir yer işgal ettiğini ifade eden Ferşadoğlu, “Nefis boyutlu varlıklarız o boyutu da eğlendiriyoruz. Risâle-i Nur eğlenmenin 4’te bir olması gerektiğini söylüyor. Kur’ân gezin, araştırın diyor. Mizah konuların anlaşılması, zihinlerin uyarması konusunda önemlidir. Kaba kırıcı, rencide edici mizahı Kur'ân-ı Kerim kabul etmez” diyerek mizahtaki ölçüyü anlattı.
Ailenin elinde kumanda yerine kitap olmalı Gençlere yönelik eserlere imza atan Ferşadoğlu, gençliğin durumunu şöyle değerlendirdi: “Günümüzde televizyon, bilgisayar, cafeler gibi gençleri kendine çeken cazibeli şeyler var. Buna rağmen gençlerin daha çok okuduğunu düşünüyoruz. Meselâ eskiden çocuklarımız ellerine tutuşturabilecek dinî, ahlâkî bir roman, masal yoktu. Çünkü talep yoktu böylelikle arz da edilmiyordu. Son zamanlarda çok çeşitli yayınevleri hem gençlikle ilgi hem de çocuklarla ilgili önemli atılımlar yapıyorlar. Biz de bununla ilgili önemli bir unsur gördük. İnsanın kimliği çocukluk ve gençlik çağında oluşuyor. Bediüzzaman der ki: Çocuğa küçüklüğünde imanî tecrübe vermezseniz yabancı kalır. Sonra vermek zor olur. Burada anne babalara önemli görev düşüyor. Çocukların okuyabilmeleri için anne babalarının elinde kumanda değil, kitap görmeleri lâzım. Bütün dünyadan haberleri var evinden çocuğundan haberi yok. Kızı oğlu nasıl, nerelere gidiyor, arkadaşları kim bilmiyor. Midesini doyuruyor, elbise alıyor, ama doğru dürüst kitap almıyor. Çocuklar teyp gibidir ne verirseniz alır.” Tüyap’taki imza gününe Pozitif Pencere kitabıyla katılan Sebahattin Yaşar da kitabının pozitif söylemleri ön planda tuttuğunu belirtti. Kitabını “Pozitif kaynaklardan güçlü beslenmiş bir eser okuduğumuz zaman hayata bakışımız değişiyor. Anlamsızlıktan kurtulmuş oluyoruz” sözleriyle nitelendiren Yaşar, pozitif mesajların iman bağını güçlendirdiğini bunun da çok önemli olduğunu vurguladı.
Kitap okumak bir ihtiyaçtır Sebahattin Yaşar, insanların kitaba duyduğu ihtiyacı şöyle anlattı: “Toplumun kitaba duyduğu ihtiyaç problemlerden arınma isteğinden kaynaklanıyor. Kitabın olmadığı toplumlar ister istemez problemlerle karşılaşıyor. Bu ailede de aynıdır. Okuyan aile bireyleri aydınlanır. Aydınlanan aile ortamından problem kalkar. Ülkemizde terör var deniliyor. Uyuşturucu, gençlikle ilgili problemler var. Okuma seti örülmediği için boşluklardan çıkan problemler toplum bünyesini ciddî olarak sarsıyor. Toplumun kalitesini kitap okuma oranıyla karşılaştırıyorum. Kitaba olan ilgi ciddî bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Günümüzde insanlar kitaptan uzak kalmanın faturasını ödediler. Şu an acı şekilde ciddî problemler yaşıyorlar. Onun için kitaba dönme ihtiyacından var. Kitabın olduğu toplumlarda sevgi, hoşgörü, pozitif duygular uyanırken, negatif duygular engelleniyor. İç dünyada insan neyi beslerse o uyanıyor. Ne kadar okuyorsak problemlere karşı o kadar direnç uyanıyor. Negatif duyguları bastırmanın yolu okumaktan geçiyor.”
ELİF NUR KURTOĞLU/İSTANBUL |
08.11.2010 |