Güncel |
İhvan, siyaseti terk ediyor! |
İHVAN çoktandır yol ayrımındaydı. Siyaset ile dâvet arasında gidip geliyordu. Bir kısım mensupları siyasetten bal değil diken topladıklarını söyleyerek sonunda siyasî çizgilerini tashih etmeye ve Muhammed Abduh’un tezine dönmeye karar verdiler. Bu da Hazreti Ali’nin dünyayı üç talakla boşaması gibi mevcut siyasî yapıyı boşamasıdır. Burada ideallerini değil, yöntemlerini terk ettikleri söylenmelidir. Zira yanlış buldukları idealler değil bu ideallere götürme aracı olan yöntemdi. Bu yöntem yıllar var ki muhasebe altında. Zira, Muhammed Abduh da üstadı Cemaleddin Afgani’den sadece siyaset tarikini tercih ettiğinden dolayı ayrılmıştır. Belki de Hasan el Benna’nın sorgulanabilecek iki yönü vardır. Bunlardan birisi El Cihaz el Has diye bilinen silâhlı birimdir ki, sonuçta etki tepki yoluyla Hasan el Benna’nın şahadetine de vesile olmuştur. İkincisi de, hareketini ve dâvetini siyaset üzerine bina etmiştir ya da siyasetle cemaatinin ilişkilerini netleştirememiştir. Ya da konjonktürel anlamda bu bağlamda sınırlı bir tecrübe yaşamıştır. Dr. Abdullah Fehd Nefisi gibiler, ‘İhvan el Müslimune fi Mısr: Et Tecribe ve’l Hata’ gibi makalelerinde özellikle bu iki yöne ışık tutmuşlardır. Mustafa Zerka gibi çağdaş âlimler, parti kurmaya bir mani görmese de kurucularının ve yürütücülerinin kâmil insanlardan teşekkül etmesini istemektedir. Bu sıfattaki noksanlık, partinin umum karakter ve işleyişini de etkileyecektir. Burada ulemanın denetçi makamında olmasında fayda vardır. Humeyni ile Muntazari arasında son dönemde yaşanan velâyet-i fakih eksenli tartışmanın mihverini de bu mesele teşkil ediyordu. Ulema siyasete girdikçe siyasetçilere benzemeye başlıyordu. Bu, kurum olarak ulemanın siyasete yabancılaşması anlamına gelmiyor. Lâkin kurum olarak rüchaniyeti anlamına da gelmez. Burada va’z ve ikame edilmesi gereken ulema değil ilkelerdir. Ulema ise ilkelerin uygulanmasının ilmi denetiminden mesuldür. *** Son dönemlerde İhvan arasında siyasete tarafgir cenah ile siyasete mesafeli cenah arasında fikir teatisi yaşanıyordu. Son gelişmeler iki cenah arasında çatlağı da beraberinde getirmiş oldu. Mısır’da İhvan içinde ıslâhcı cephe adıyla anılan cephe, yöntem olarak siyaseti terk ederek kendisini dâvete odakladı. İhvan içinde yeni bir ekol ve damar oluşturma kararı aldı. Bu yeni damar, siyasetle ve iktidar ve araçlarıyla ilgilenmiyor. Veya onlara karşı mesafeli. Bu damarın temsilcileri arasında Mısır’dan ve Medrese-i Yusufiye’den dostum Abdussettar Milici de var. Sancı doğumu beraberinde getirmiş. Başka bir dostum Kemal Helbavi’nin de onlar arasında ismi geçiyor. Bunların yanında tanınmış hukukçulardan Muhtar Nuh, Halit Davud ve Hamid Dafravi gibi isimler de bu yeni ekolü temsil eden isimler arasında anılıyorlar (http://www.almesryoon.com/Default.aspx). Eski yöntemi bypass ederek tıkanma noktalarını açmaya çalışıyorlar. İhvan içindeki bu yeni akım, hareketi Aralık ayından sonra yeni bir kongreye dâvet edecek. Burada kendini, gençleri ve yeni nesilleri eğitmeye adamış kadroları birlikte hareket etmeye çağıracak. Zira, kadim yöntem fethe değil tıkanmalara vesile olmuştur. Mücahede etmeden cihad edenler kendilerine de dâvâya da zarar verebiliyorlar. Bu yeni akım insanları fazilete ve İslâm’ın özüne çağırıyor. *** İnsanları, 1928 yılındaki Hasan el Benna tarafından hareket kurulduğundaki gibi itidal çizgisine (vasatiyet) çağırıyorlar. Dostumuz Abdussettar Milici, İhvan’ın dernek çatısı altında faaliyet göstermesini ve Cemiyetü’ş Şer’iyye ve Ensar es Sünnetil Muhammediyye gibi bir hayır ve dâvet cemiyeti haline dönüşmesine öncülük eden isimlerden birisi. Cemaat liderlerinden ve ıslahçı kanattan Abdulmün’im Ebu’l Futuh da hareketin siyasî alanı terk etmesi gerektiğini savunanlar arasında yer alıyordu. Lâkin daha sonra gelen eleştiriler üzerine, İslâm’ın hem din ve hem devlet olduğundan yola çıkarak siyasetten de vazgeçemeyeceklerini belirtmişti. Zannederim, buradaki iltibas ve sorun yöntem olarak siyasete odaklanmanın siyasî de olsa hedeflere hizmet etmeyeceğini anlayamamış olmaktır. ‘Lazımı mezhep, mezhep değildir’ denildiği veya nefyi umum, umumu nefy olmadığı gibi yöntem olarak siyaseti bırakmak da dinin öngördüğü siyasî gayeleri bırakmak anlamına gelmiyor. Lâkin hedeflerin yolu bu çizgiden geçmiyor. İhvan’ın 80 yıllık tarihi de bunu ispat eder niteliktedir. Yanlış yöntemle ulaşılmayacak bir hedefe kazara ulaşılsa da hedef, yer ve yön değiştirmiş olacaktır. Siyasî alanı terke şiddetle karşı olanlardan birisi olan Muhammed Mehdi Akif, ‘siyaseti bıraksak bile rejim bizi cenaze levazımatçısı bile yapmaz’ demişti. İşte, yanlış olan bakış açısı bu. Levazımatçı olmamak için siyasetçi mi olmak gerekiyor?
Mustafa Özcan, Yeni Akit, 7.11.2010 |
08.11.2010 |