Güncel |
Hastalara röntgen uyarısı |
SON zamanlarda hastalıkların teşhisinde büyük faydaları olan röntgen ve tomografi gibi işlemlerin sadece gerektiğinde yapılması önerildi. Türkiye Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Okan Akhan, bundan tam 115 yıl önce, 8 Kasım 1895’de Wilhelm Conrad Röntgen’in X-ışınlarını bulmasıyla tıbbın görmeye başladığını söyledi. Radyolojinin ‘’tıbbın gören gözü’’ olduğunu ifade eden Akhan, ‘’Çünkü, radyoloji tıbbın temel disiplinlerinden biridir. Bir radyolog, insan vücudunu röntgen, ultrason, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) gibi yöntemlerle en ince ayrıntısına kadar görüntüler, hastalık belirtilerini bulmaya ve teşhis koymaya çalışır. Konulan teşhis sayesinde diğer branşlardaki hekimler de hastaları tedavi eder. İşte bu yüzden radyoloji ‘tıbbın gören gözü’dür’’ dedi. Radyolojinin, hastalık bulgularını hastaya hiçbir rahatsızlık hissettirmeden belirleme gibi bir temel felsefesi bulunduğunu, klâsik radyolojinin teşhis odaklı, ‘’girişimsel radyoloji’’nin ise tedavi eden bir dal olduğunu kaydeden Akhan, ‘’Eskiden cerrahi tekniklerle yapılan tedavilerin bir kısmı, şimdi görüntü yöntemleri kılavuzluğunda cerrahi olmayan tekniklerle yapılıyor. Tedavide de felsefe, tüm işlemleri hastaya mümkün olan en az rahatsızlığı vererek gerçekleştirmektir. Girişimsel radyologlar aynı zamanda ‘gören gözler’ olmanın avantajını hastaları yararına çok etkin bir şekilde kullanırlar’’ şeklinde konuştu.
DÜŞÜK RADYASYONLU CİHAZLAR TERCİH EDİLMELİ
X-ışınıyla çalışan cihazların düşük radyasyonlu olanlarının tercih edilmesinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Akhan, bunun mümkün olmaması halinde ise mevcut cihazlara düşük doz yazılımlarının eklenebileceğini bildirdi. Akhan, radyolojik teşhis yöntemleriyle ilgili şu uyarıları dile getirdi: ’’Bu işlemlerin, bilimsel olarak kabul edilen şekilde, uygun protokollerle ve gerçekten ihtiyaç duyan hastalara uygulanması, hızlı tanı sağlar. Bu şekilde yapılan tetkiklerle devlet kaynaklarının gereksiz yere kullanılması önlenebilir. Özellikle BT (Bilgisayarlı tomografi) ve MRG (Manyetik rezonans görüntüleme) tetkikleri, tüm dünyada kabul görmüş protokollerle ve belli süreler içinde yapılmalıdır. Bu kurallara uyulmadığı zaman, yapılan tetkiklerin tanıya faydası çok düşük olur ve tedavi gecikir. Tıbbın temel kuralı ‘önce zarar verme’dir. Radyoloji, tıbbın gören gözü olarak hastaların hem zarar görmemesini garantiye alır, hem de onların iyileşmesi için çok önemli bir katkı sağlar.’’
“RÖNTGEN VE TOMOGRAFİYE DİKKAT’’
SES dalgaları (ultrason) ve manyetik alanların (MR görüntüleme), kabul edilen bilimsel limitler içerisinde tekrar tekrar kullanılmasının bilinen herhangi bir zararı bulunmadığını, bu yüzden bu yöntemlerin hamile hastalarda bile güvenle kullanıldığını vurgulayan Akhan, diğer muhtemel risklerle ilgili şu uyarılarda bulundu: ‘’Röntgen çekimleri, bilgisayarlı tomografi gibi X-ışınlarının kullanıldığı yöntemler için ise durum biraz farklıdır. Bu yöntemlerin kullanılması, hastaların radyasyona maruz kalması sonucunu doğurur. Hastanın maruz kaldığı radyasyon dozu çok sıkı bir biçimde kontrol edilse de, X-ışınlarıyla özellikle tekrarlayan incelemeler söz konusu olduğunda, fayda-zarar dengesinin göz önünde bulundurulması gerekir. Tamamen zararsız, daha doğrusu faydalı olduğu düşünülen vitaminler bile bazen aşırı kullanıldığında vücudumuz için zararlı olabilir. Bu nedenle tüm radyolojik işlemler gerçekten gerektiğinde, doğru bir şekilde ve mutlaka bir radyolog tarafından gerçekleştirilmelidir.’’ |
08.11.2010 |
Marmara’yı sis bastı |
Marmara’da etkisini devam ettiren sis, deniz ulaşımını olumsuz etkiledi. İstanbul ve Çanakkale Boğazından geçmek üzere Marmara denizinde seyreden yerli ve yabancı bandıralı 51 şilep ve tanker, sis yüzünden görüş mesafesinin yer yer 10 metrenin altına düşmesi üzerine yollarına devam edemedi. Marmara’da sis etkisini sürdürüyor. Marmara’da önceki gün akşam saatlerinde başlayan ve etkisini gecede devam ettiren sis, deniz ve hava ulaşımını olumsuz etkiledi. İstanbul ve Çanakkale Boğazından geçmek üzere Marmara denizinde seyreden yerli ve yabancı bandıralı şilep ve tankerler, sis yüzünden görüş mesafesinin yer yer 10 metrenin altına düşmesi üzerine yollarına devam edemedi. Gemi Trafik Hizmetleri Müdürlüğü yetkilileri tarafından telsiz anonsu ile boğazlardan geçmemeleri konusunda uyarılan gemiler, Marmara'da demirlediler. Sis yüzünden bazı tekneler balığa çıkamazken, Marmara Denizi’nde balıkta olan tekneler de Şarköy, Mürefte ve Hoşköy balıkçı barınaklarına sığındı. Öte yandan, Meteoroloji Müdürlüğü yetkilileri, sisin Marmara’daki etkisini bugün azaltmasını beklediklerini bildirdi. Sis dolayısıyla İDO bazı dış hat feribot seferleri ile arabalı vapur seferleri iptal edildi. Yoğun sis, Atatürk ve Sabiha Gökçen havalimanlarında ulaşımı olumsuz etkiledi. Bu arada, sis sebebiyle uçuşlarda uzun süreli gecikmeler yaşanırken, İstanbul’a dış limanlardan gelmesi beklenen uçaklar da kalkış yapacakları meydanlardan havalanamadı. |
08.11.2010 |
Hacı adayları uçamadı |
ATATÜRK Havalimanı’nda, Cidde’ye gidecek yaklaşık 90 hacı adayı, pasaportlarını getirecek görevlinin sis dolayısıyla İstanbul’a gelememesi Suudi Arabistan’a gidemedi. Alınan bilgiye göre, hac ibadetini yerine getirmek üzere gece saatlerinde Cidde’ye gitmek üzere Atatürk Havalimanı’na gelen 90 hacı adayı, pasaportları Kayseri’de kaldığı için kutsal topraklara gönderilemedi. Terminalde yaklaşık 11 saattir bekleyen hacı adayları, pasaportları bulunduran kafile başkanının yoğun sis dolayısıyla Kayseri’den uçağı kalkamadığı için İstanbul’a gelemediğini ve dolayısıyla Cidde’ye uçamadıklarını bildirdi. Atatürk Havalimanı’nda, Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri ile tartışan hacı adayları, mağduriyetlerinin giderilmesini istedi. Diyanet İşleri Başkanlığı hac organizasyonunda görevli yetkililer ise pasaportları bulunduran kafile başkanının Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı’na inecek bir uçakla İstanbul’a geleceğini, pasaportların ulaşmasından sonra hacı adaylarını bir başka uçakla Cidde’ye göndermek için uğraş verdiklerini ifade etti. |
08.11.2010 |
Başta Diyanet, hepimiz uyanalım |
KOCAELİ Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu, “Başta Diyanet olmak üzere herkes ataletten sıyrılmalı. Silkelenmek zorundayız. Kürtajın yapılma oranı ve indiği yaş dikkate alındığında herkesin şapkasını önüne koyup gidişattan dersler çıkarması gerekmektedir” dedi. Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) Kocaeli Şubesince düzenlenen Cuma sohbetlerine, Kocaeli Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu’nu misafir oldu. Müftü Sönmezoğlu, bir mü’min ve kul olarak herkes gibi kendisinin de vazifesi olan işleri yürütme çabasında bulunduğunu, toplumsal çözülüş noktasında Diyanet mensuplarına çok iş düştüğünü kaydetti. Başta Diyanet olmak üzere herkesin ataletten sıyrılması gerektiğinini belirten Sönmezoğlu, İslâmın güzelliklerini insanlara aktarma görevinin fedakârlık gerektirdiğini, bu açıdan din görevlilerini teşvik etme çabasında olduklarını dile getirdi. Sönmezoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Kur’ân okuma seferliği başlattık. Kur’ân’ı baş tacı etmek gerektiğine inanıyoruz. Kur’ân kurslarının sayısını arttırmak, arz oluşturma çabası gütmek, çalışmalarımızın ana omurgasını oluşturmaktadır. Günahlarla bezeli hayatımızı temizlemenin yolunun tövbeden, ibadetten, gözyaşından geçtiğine inanmaktayız. Silkelenmek zorundayız. Kürtajın yapılma oranı ve indiği yaş dikkate alındığında herkesin şapkasını önüne koyup gidişattan dersler çıkarması gerekmektedir. Önlem alma noktasında gayretli olunması lazımdır. Din Görevlilerimizi dertli kılma çabasındayız. Namaz kıldırmakla görevlerinin bitmediği bilincini vermeye çalışıyoruz. Sosyal hayatın içersinde bulunmaları gerektiğini hatırlatıyoruz. Okuma faaliyetleri yapmalarını, Kur’an öğretme derdi taşımalarını, akşam namazı ile yatsı arasında camiden ayrılmamalarını, Kur’ân başta olmak üzere ilmihal dersleri yapmalarını, bu noktalarda cemaatinde duyarlılığını ve imam arkadaşımızdan talepte bulunmalarını istiyoruz. Sivil toplum kuruluşları olarak da konferansları ve bu tür sohbet halkalarını arttırmak zorundayız. Birliktelik içersinde bir araya gelerek ortak dertler çerçevesinde çeşitli çalışmalar yapmayı hedeflemekteyiz.” |
08.11.2010 |
Başörtüsüne özgürlük |
Galatasaray Meydanında toplanan bir grup öğrenci başörtüsü yasağının üniversitelerde kaldırılması için eylem yaptı. Kendilerini “Antikapitalist Öğrenciler” olarak tanımlayan ve ‘Başörtüsüne özgürlük istiyoruz’ yazılı pankart açan grup, “Başörtüsü içeri” şeklinde slogan attı. İstiklâl Caddesinden Taksim Meydanına kadar yürüyen grup, yapılan basın açıklamasının ardından dağıldı Çocuklarımız devletin değil, bizim! ÖZGÜR-DER Antalya Temsilciliğince yapılan açıklamada, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün, çocuklarını başörtülü olarak okula göndermek isteyen ailelerle ilgili olarak, “Bu iş daha ileriye giderse, devlet o çocuğu alır ve öğrenim görmesini sağlar” demesine tepki gösterilerek “Çocuklar bizimdir devletin değil!” denildi. Özgür-Der Temsilciği tarafından Antalya Kapalı Yol Havuz yanında, yapılan basın açıklamasında, “Başörtüsüne Kayıtsız Şartsız Her Alanda Özgürlük” talepleri yinendi. Havva Pektaş tarafından okunan basın açıklamasında, hükümetin her zaman olduğu gibi başörtüsü sorununun çözümünü seçim sonrasına bıraktığını, bu tip ertelemelerin Türkiye’de normal bir hal aldığını, bunların hem muhalefet hem de iktidar partisi için oy avından başka bir şey ifade etmediği ifade edildi. Açıklamada, şöyle denildi: “Yıllardır büyük bir zulüm olarak acımasızca uygulanan başörtüsü yasağında herhangi bir erteleme asla kabul edilemez. Çözüm için seçimlerden sonrasını işaret ederek halkın iradesine ipotek koyanların tavrını asla doğru ve samimi bulmuyoruz. Zulme son vermede samimi olanlar, adalet için bir dakika bile beklemezler. Seçimlerden sonra yeni anayasa gibi, başörtüsü sorununun çözümü gibi vaatlerin bizim için oy devşirme hesabından başka bir anlamı yoktur.”
RESMÎ İDEOLOJİYE KURBAN VERMEYİZ
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün, çocuklarını başörtülü olarak okula göndermek isteyen ailelerle ilgili olarak, “Bu iş daha ileriye giderse, devlet o çocuğu alır ve öğrenim görmesini sağlar” demesine tepki gösterilen açıklamada, “Çocukların devletin olmadığı” vurgulandı. Açıklamada, “Mecliste insan haklarına bakan komisyonun başkanlığını yapan Zafer Üskül’e ve onun gibi düşünenlere sesleniyoruz: ‘Çocuklar bizimdir devletin değil! Yetiştirdiğimiz çocuklarımızı resmi ideolojinin kutsallarına kurbanlık olarak teslim edecek değiliz!’ Son anayasa değişikliği ile istismar suçunu genişletenler resmi ideolojinin okullarda her gün çocuklarımızı ne kadar istismar ettiğine baksınlar. Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması gibi inançlarından dolayı örtünen kardeşlerimizin ailelerine böyle bir suçun isnat edilmesi başlı başına bir aymazlıktır.” |
08.11.2010 |
Deprem konutları teslim edildi |
ELAZIĞ'IN Kovancılar ilçesinde 8 ay önce meydana gelen depremin ardından yapılan konutlar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıltıdığı törenle hak sahiplerine teslim edildi. Erdoğan, Kovancılar’da TOKİ tarafından yaptırılan deprem konutlarının teslim töreninde yaptığı konuşmada, konutlarının hayırlı olmasını diledi. Başbakan Erdoğan, 8 Martta meydana gelen deprem sonrasında hiç vakit kaybetmeden tüm imkanları seferber ederek bölgeye ulaştıklarını anlatarak, şunları söyledi: “Toplam 167 personel ve 26 araç ile derhal başlattığımız arama kurtarma çalışmalarını, deprem anından yaklaşık 5 saat sonra tamamladık. Ne yazık ki bu depremde 42 kardeşimizi kaybettik, 137 vatandaşımız da yaralandı. Elbette gidenleri geri getirmek mümkün değil. Ama yıkılanı yeniden yapmak, hem de depreme karşı daha dayanıklı şekilde yapmak, daha sağlıklı konutlar inşa etmek mümkündü, işte biz bunu gerçekleştirdik. Hemen TOKİ Başkanımıza talimat verdik. Derhal çalışmaların başlatılmasını, iş makinelerinin bölgeye hemen girmesini, yeni afet konutlarının en kısa zamanda bitirilmesini kendisine ilettim. İnşaatlar Nisan’da başladı ve 7 ayda tamamlandı. Eğer hukuki prosedür zamanında bitirilmiş olsaydı belki tümü bu inşaatların tamamlanmış olacaktı. Şurada, depremin üzerinden 8 ay geçmiş olmasına rağmen, kış tam bastırmadan konutların çok büyük bölümünü bitirdik ve teslim ediyoruz. Toplamda bin 830 afet konutunun inşasına başlamıştık. Şu anda bin 474 konutu tamamladık ve hak sahiplerine teslim ediyoruz. Palu’da, Kovancılar’da, Okçular ve Kovancılar Köyü’nde yaptığımız bu konutların yanında, Kovancılar’da bir ilkokulu, Kovancılar ve Okçular’da iki camiyi de bitirdik, bitirmek üzereyiz onları da hizmete açıyoruz. Teslimini yaptığımız konutların, ilköğretim okulunun ve camilerin hayırlı olmasını diliyorum.” Başbakan Erdoğan, konuşmasının ardından konutları sahiplerine teslim etti. Erdoğan, bazı konut sahiplerine anahtarlarını verdi. |
08.11.2010 |
Kılıçdaroğlu:CHP hesap soracak |
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “halkın iktidarı”nda, yanlaşların hesabı sorulacağını söyledi. Partiden yapılan yazılı açıklamaya göre, Kılıçdaroğlu, Köln’de toplanan Sosyaldemokrat Halk Dernekleri Federasyonu (HDF) Genel Kurulu ve Genel Başkanı Ahmet İyidirli’ye mesaj gönderdi. Mesajında demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğü konusunda da duyarlılığı pekiştireceklerini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: ‘’Özgürlüklere yönelik saldırılara kararlılıkla karşı çıkacağız. Cumhuriyeti kuran, kadın erkek eşitliğini gerçekleştiren ve çok partili yaşamı ülkemize getiren parti olarak demokrasiyi her alanda güçlendireceğiz. Partimizin tüzüğünü güncelleştirerek ön seçimi ve çarşaf listeyi getirecek, genel başkan seçimi öncesinde delegeleri kuyruğa dizerek imza alınması uygulamasına son vereceğiz. Siyasi Partiler Yasası’nda da halkın iradesinin gasbı anlamına gelen ve yüzde 47 oy alan hak hukuk tanımaz AKP’ye Meclis’te yüzde 65 çoğunluk sağlayan, böylece farklı düşüncelerin Meclise yansımasını engelleyen yüzde 10 barajını da indireceğiz. Uygun, kabul edilebilir bir orana çekeceğiz.’’ Kılıçdaroğlu açıklamasında ‘’Halkın iktidarında, AKP’nin engellemeleri nedeniyle kaldırılamayan dokunulmazlıkları kaldıracak, darbecilerden hesap soracak, faili meçhulleri aydınlatarak, sorumlularını yargıya teslim edecek ve mütedeyyin kitleyi kandıranlardan, onların inançlarını sömürerek dolandıranlardan ve yetim hakkı yiyenlerden mutlaka hesap soracağız’’ ifadelerine de yer verdi. |
08.11.2010 |
HES’ler çok önemli |
Sakarya Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (ADASU) tarafından Sakarya Nehri üzerine yaptırılacak olan HES’in temel atma töreni için Adapazarı’na gelen Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Sakarya Valisi Mustafa Büyük’ü ziyaret etti. Eroğlu, diğer ülkeler, hidroelektrik potansiyelini en iyi şekilde kullanırken Türkiye’nin suyunun boşa aktığını ifade etti. HES’lerin ekonomi, enerji arz güvenliği ve çeşitliliği açısından çok önemli olduğunu anlatan Eroğlu, “Türkiye’de barajların, göletlerin ve HES’lerin yapılması keyfi bir noktadan kaynaklanmıyor. Bir teknik zaruretten bir mecburiyetten kaynaklanıyor” diye konuştu. |
08.11.2010 |
Başörtüsüne özgürlük |
GALATASARAY Meydanı’nda toplanan bir grup öğrenci başörtüsü yasağının üniversitelerde kaldırılması için eylem yaptı. Kendilerini “Antikapitalist Öğrenciler” olarak tanımlayan bir grup öğrenci, bazı üniversitelerde uygulanmaya devam eden başörtüsü yasağının kaldırılması ve YÖK’ün kuruluşunu protesto etmek amacıyla Galatasaray Lisesi önünde toplandı. “Başörtüsüne özgürlük istiyoruz” yazılı pankart açan grup, “Başörtüsü içeri” şeklinde slogan attı. İstiklâl Caddesi boyunca sloganlar atarak yürüyüş yapan grup Taksim Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Açıklamada başörtüsü yasağının üniversitelerde yer alan en önemli sorunlardan biri olduğuna dikkat çekildi. Başörtüsü yasağı ile üniversitelerde kadınların eğitim haklarından mahrum bırakıldığı ifade edilen açıklamada, “Hiç kimsenin eğitimden mahrum bırakılmaması insan hakları ve Anayasalarca teminat altına alınırken üniversitelerimizdeki başörtüsü yasağı YÖK’ün ve egemenlerin kocaman bir ayıbıdır” denildi. Grup bu açıklamanın ardından olaysız dağıldı. |
08.11.2010 |
Memur-Sen: YÖK yok olmalıdır |
MEMUR-SEN Bursa İl Temsilcisi Numan Şeker, Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK), derin güçlerin ve ideolojik kadroların elinde topluma karşı kullandıkları bir malzeme haline dönüştüğünü söyledi. Şeker, yaptığı açıklamada, YÖK’ün kuruluşundan bu yana sloganlarının “YÖK yok olmalıdır” olduğunu dile getirdi. Memur-Sen olarak darbe anayasası ürünü olan YÖK’ün mevcut halini kabul etmeyeceklerini ifade eden Şeker, şunları kaydetti: “YÖK, ideolojik kadroların sivil iradeyi denetlemek ve baskı altında tutmak için ihdas ettikleri anayasal kurumların içerisinde yer alıyor. YÖK bugün demokratikleşmeyi bir hedef olarak seçen hükümetin planları çerçevesinde her ne kadar demokratik bir kurum görüntüsü veriyor olsa bile, yarın demokrasiyi kendisi için ilke olarak benimsemeyen bir partinin elinde üniversite öğrencilerini ayaklandırmak için bir malzeme olarak kullanılabilmesi beklenir.” 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağı kapsamında oluşturulan ikna odalarının YÖK eliyle kurulduğunu dile getiren Şeker, “Bu münasebetle kuruluş yıldönümü kutlanılan YÖK’ün ciddi bir şekilde gözden geçirilmesinin önemini ifade ediyoruz” dedi. |
08.11.2010 |
Karabük'te feci kaza: 3 ölü, 17 yaralı |
KARABÜK'TE meydana gelen trafik kazasında, ilk belirlemelere göre3 kişi öldü, 17 kişi yaralandı. Alınan bilgiye göre, Ankara’dan Karabük’e seyir halinde olan Fatih Burhan (31) yönetimindeki 34 ET 2313 plakalı yolcu otobüsü, Kemaloyman mevkisinde, İstanbul yönüne gitmekte olan Adnan Akdoğan (46) idaresindeki 78 AV 034 plakalı otomobille çarpıştı. Otomobille yaklaşık 100 metre sürüklenen yolcu otobüsü, daha sonra aracın üzerine devrildi. Kazada ilk belirlemelere göre sürücü Akdoğan ili otomobildeki annesi Havva Akdoğan (70) ve eniştesi Mustafa Coşkun (50) öldü, otobüs yolcularından 17’si de yaralandı. Karabük Devlet Hastanesi ve Şirinevler Devlet Hastanesi’ne kaldırılan yaralılar tedavilerinin ardından taburcu edildiler. Karabük Belediyesi itfaiye ekipleri, iş makineleri desteğiyle otobüsün altında kalan otomobil çıkartıldı. |
08.11.2010 |
Bütçe görüşmeleri sürecek |
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2011 bütçesinin görüşmeleri bu hafta da sürecek. Komisyonda, bugün Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı; yarın Millî Eğitim Bakanlığı, ÖSYM, YÖK ve üniversiteler; 10 Kasım Çarşamba günü Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ile Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi; 11 Kasım Perşembe günü Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı; 12 Kasım Cuma günü ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının bütçeleri görüşülecek. Geçen hafta başlanan bütçe görüşmelerine, önümüzdeki hafta, Kurban Bayramı tatili dolayısıyla verilecek aranın ardından devam edilecek. Adalet Komisyonu, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kanunu Tasarısı’nı görüşmek üzere 10 Kasım Çarşamba günü toplanacak. Tümü üzerindeki görüşmeleri geçen hafta tamamlanan tasarı alt komisyona gönderilmişti. Anayasa değişikliği doğrultusunda HSYK’nın yeniden yapılandırılmasını öngören tasarı üzerindeki görüşmelerin çarşamba günü bitmezse sonraki günlerde de devam edecek. Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu, 10 Kasım günü ‘’Şifa’’ ve ‘’Avrasya’ ismiyle iki yeni vakıf kurulmasına dair kanun tasarısını görüşecek. KİT Komisyonunda, 11 Kasım Perşembe günü Makina ve Kimya Endüstrisi Genel Müdürlüğü’nün 2008 yılı hesapları denetlenecek.
SAYIŞTAY KANUNU GENEL KURUL’DA
TBMM Genel Kurulunda, bu hafta Sayıştay Kanunu Teklifi üzerindeki görüşmelerin devam etmesi bekleniyor. Genel Kurulda, yarın sözlü soruların cevaplamasının ardından teklifin görüşülmesine geçilecek. ‘’Temel yasa’’ olarak görüşülen ve 84 maddeden oluşan teklifin 18 maddesi kabul edilmişti. Teklif, Sayıştay’ın yeniden yapılandırılmasını amaçlıyor. Genel Kurul, yarın 15.00-21.00; çarşamba ve perşembe günleri ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışacak. Siyasî partilerin TBMM gruplarının 9 Kasım Salı günkü toplantılarında ise güncel konular değerlendirilecek. |
08.11.2010 |
Demokratikleşmek için yeni anayasa şart |
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin demokratikleşmesi adına yeni bir sivil anayasanın şart olduğunu söyledi. Çavuşoğlu, 12 Eylül askerî darbesinden sonra hazırlanan 1982 Anayasası üzerinde ne kadar tadilât yapılarsa yapılsın, ‘darbe anayasası ruhundan kurtulunamayacağını’ ifade etti. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin demokratikleşmesi adına yeni bir sivil anayasanın şart olduğunu söyledi. Mevlüt Çavuşoğlu, 12 Eylül askerî darbe sonrası hazırlanan 1982 Anayasa’sı üzerinde ne kadar tadilat yapılarsa yapılsın ‘darbe anayasası ruhundan kurtulunamayacağını’ ifade etti. Manavgat ilçesinde bir hukuk bürosunun açılışını yapan Çavuşoğlu, avukat Mustafa Çetin’in hukuk bürosunda ülke, Avrupa ve dünya gündemiyle ilgili basın mensuplarının sorularını cevapladı. AKPM olarak 12 Eylül’de yapılan anayasa değişikliği paketinin hem yapılışı hem de içeriği bakımından desteklediklerini belirten Çavuşoğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Rusya’dan sonra en fazla dosyası bulunan ülkenin Türkiye olduğunu söyledi. Çavuşoğlu, “Askerî darbe sonra hazırlanan 1982 Anayasa’sı günümüz şartlarına cevap vermede yetersiz kalıyor. Sivil yeni bir anayasa şart. Geçtiğimiz günlerde Venedik Komisyonu Başkanı Gianni Buquicchio da yeni anayasanın şart olduğunu söylemişti. Askeri darbe ürünü olan 1982 Anayasa’sı üzerinde ne kadar düzenleme yaparsanız yapın o darbe ruhunu silemezsiniz. Kendi milletinden korkan bir anayasa olamaz. 12 Eylül askeri darbe anayasası millete karşı devleti korumuştur. Esas devlete karşı millet korunması gerekirdi. Sivil anayasa şart. Türkiye’de aynı zamanda çok ciddi hukuk ve yargı reformu gerekli. Bir kişi kendi ülkesinde hakkını aramada zorluk çekip de AİHM’e başvuruda bulunursa, Başka bir söze gerek yok.” diye konuştu. Çavuşoğlu, 12 Eylül’de yapılan anayasa değişikliği paketinin halktan “evet”le olur almasıyla birlikte Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabildiğini hatırlattı. AKPM olarak halkın yerinde denetimi için yerel basına özel önem verdiklerini de belirten Çavuşoğlu, bir yerde yerel basın kuvvetli ise “yerinde denetimin de iyi demek” olduğunu kaydetti. |
08.11.2010 |
Uşak Belediye Başkanı’nın MHP’den istifası istendi |
MHP Uşak İl Başkanı Metin Deniz Savaş, Uşak Belediye Başkanı Ali Erdoğan’ın, MHP’den istifasının istendiğini bildirdi. Belediye Başkanı Ali Erdoğan ile konuyla ilgili görüşmesinin ardından partinin il yönetim kurulu ve belediye meclis üyeleriyle olağanüstü toplantı yapan MHP Uşak İl Başkanı Metin Deniz Savaş, toplantının ardından gazetecilere, MHP’den göreve seçilen Belediye Başkanı Ali Erdoğan’ın, partiden istifasını istediklerini söyledi. Gazetecilerin sorularını cevaplamayan Savaş, gazetecilere imzasını taşıyan bir yazılı açıklama dağıttı. MHP’nin en büyük özelliğinin verdiği sözleri yerine getirmesi ve arkasında durması olduğu vurgulanan açıklamada, Erdoğan’ın bu özelliklere uymadığı iddia edildi. MHP’li belediye başkanının partinin seçim vaatlerini yerine getirmediği, kapılarını halka kapattığı savunulan açıklamada, Erdoğan’ın MHP’li meclis üyeleriyle de grup toplantısı yapmadığı belirtilerek, ‘’Mensubu bulunduğu MHP’nin temel ilke, görüş ve tesbitlerine aykırı hareket ederek parti disiplinine uymaması neticesinde, MHP’nin Uşak halkına verdiği sözlerin Sayın Ali Erdoğan ile yerine getirilemeyeceği kanaatine varıldığından, Erdoğan’ın istifası istenmiştir’’ ifadeleri kullanıldı. |
08.11.2010 |
Sobadan sızan gazdan zehirlendiler |
Beyoğlu’nda kömür sobasından sızan karbonmonoksit gazından zehirlenen 9 kişi, hastaneye kaldırıldı. Alınan bilgiye göre, Mustafa Budak (53), eşi Kiraz Budak (53), oğlu Turgay (39), gelini Birgül Budak (36), torunları Berke (9), Gizem (11) ve Deniz Budak (1.5) ile misafirleri Mehmet Adile (32) ve eşi Gülçiçek Adile (29), Piyalepaşa Mahallesi Sosyal Meskenler Sokak’taki evde, kömür sobasından sızan karbonmonoksit gazından zehirlendi. Komşularının yardımıyla Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırılan Budak ailesi mensupları ile misafirleri, tedavi altına alındı. |
08.11.2010 |
AB devriyesi 24 saat çalışıyor |
Türkİye’den gelen yasadışı göçün engellenmesi için Yunanistan’da görev alan AB kuruluşu Frontex, sınır bölgesini havadan ve karadan gözetliyor. Frontex Basın Sözcüsü Michal Parzyszek, termal kameralar ve gözetleme uçaklarıyla yapılan kontroller sayesinde yasadışı geçişlerde küçük de olsa bir azalma kaydedildiğini söyledi. Michal Parzyszek, önceki gün 16 kişilik göçmen grubunu tesbit ederek sınır devriyelerine bilgi verildiğini dile getirdi. Frontex, sınırda Dedeağaç havaalanından kalkan Lüksemburg’a ait uçaklarla gece ve gündüz gözetleme yapıyor. |
08.11.2010 |
Metrobüslerde artık para geçmeyecek |
Metrobüslerde nakit geçişler 15 Kasım itibariyle kaldırılıyor. Metrobüse binmek isteyenler Akbil, İstanbul Kart veya sınırlı kullanımlı elektronik kart kullanacak. Metrobüslere geçtiğimiz günlerde yapılan zammın ardından önemli bir karar daha alındı. Buna göre artık metrobüslere nakit para ile binmek tarihe karışıyor. Bütün metrobüs duraklarında yer alan duyuruya göre, 15 Kasım’dan itibaren metrobüsü kullanmak isteyenlerin Akbil, İstanbul Kart veya sınırlı kullanımlı elektronik karta sahip olması gerekiyor. Metrobüse son yapılan zammın ardından nakit geçiş ücreti 1.95 liraya çıkarılmıştı. |
08.11.2010 |
“Basın Hayatı” dergisi yayına başladı |
BasIn İlân Kurumunca çıkarılan derginin ilk sayısında, internet haberciliğinin geleceği, gazetecilere müjdelenen gri pasaporttaki son durum ve başörtülü gazetecilere tanınan yeni haklar ele alınıyor. Derginin ilk sayısında, Basın İlân Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın, “Türk Basını İçin Kolları Sıvadık” başlıklı yazısı da yer alıyor. Yazısında, Basın İlân Kurumunun, Türk basın sektöründeki 50 yıllık rolünü yeniden tanımladığını belirten Atalay, kurumun uluslar arası standartlara kavuşturulması için gece gündüz çalıştıklarını ifade etti. Öncelikli hedeflerini, “Basında çalışanların meslekî gelişiminin arttırılması, habercilerin sosyal ve ekonomik açıdan daha iyi şartlarda çalıştırılması ve basın özgürlüğünün önündeki yasal engellerin kaldırılması” olarak açıklayan Atalay, internet haberciliğinin geleceği ve internet medyasındaki reklâm dağılımının yoğun gündemlerinin arasında olduğunu kaydetti. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bu konuyla bizzat ilgilendiğini bildiren Atalay, Basın İlan Kurumunun yılladır ilân alıp veren bir kurum olarak hafızalara kazındığını, tek görevlerinin bu olmadığını, bu sebeple birçok yeni projeye imza attıklarını, bunlardan en önemlisinin gazetecilere verilecek gri pasaport uygulaması olduğunu anlattı. Dergide, Lübnan iç savaşı sırasında Hizbullah tarafından kaçırılan ve 7 yıl esir tutulan gazeteci Terry A. Anderson röportajı da yer alıyor. Dergi, basın kuruluşlarına ücretsiz gönderiliyor. |
08.11.2010 |
Değişiklik kullanımdaki pasaportları kapsamıyor |
DIŞİŞLERİ Bakanlığı, e-Pasaportların format ve temel tasarımında herhangi bir değişiklik öngörülmediğini, kullanımda olan pasaportların değiştirilmesi gibi bir planlamanın yapılmadığını bildirdi. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, internet basınında yer alan bazı haberlerde “pasaportların 2011 yılında bir kez daha yenileneceği” yönünde ifadelere yer verildiğinin görüldüğü belirtilerek, “e-Pasaport” olarak bilinen makinede okunabilir ve biyometrik özellikli pasaportların, bilindiği gibi, 1 Haziran 2010 tarihinden itibaren vatandaşlara verilmeye başlandığı belirtildi. Açıklamada, e-Pasaportların yüksek teknoloji ürünleri olup vatandaşların seyahatlerini azami güven ve kolaylıkla yapmalarını sağladığı kaydedildi. “E-Pasaportların ilerleyen teknolojiye ayak uydurarak daha da güvenli hale getirilmesi, İçişleri, Dışişleri Bakanlıkları ve diğer devlet kurumlarının katılımıyla yürütülmekte olan projenin bir parçasıdır” denilen açıklamada, bu çerçevede e-Pasaportların kişiselleştirilmesinin endüstriyel ölçekte cihazlarla tam otomatik olarak gerçekleştirilmesinin planlandığı belirtildi. Açıklamada, “Bununla birlikte, e-Pasaportların format ve temel tasarımında herhangi bir değişiklik öngörülmemekte, kullanımda olan pasaportların değiştirilmesi gibi bir planlama da kesinlikle yapılmamaktadır” denildi. |
08.11.2010 |
Bombacıya rekor ceza talebi |
Dıyarbakir’in Ergani ilçesinde 90 kilogram el yapımı plastik patlayıcı yerleştirilen araçla yakalanan terör örgütü PKK üyesi Hüseyin B. hakkında 16 kez ağırlaştırılmış müebbet ile 41 yıla kadar hapis cezası istendi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, terör örgütü PKK üyesi Hüseyin B.’nin 5 Ağustos 2010’da Ergani’de 90 kilogram el yapımı plastik patlayıcı yerleştirilen araçta yakalandığı hatırlatıldı. İddianamede, Hüseyin B’nin, Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki Kayacık Jandarma Karakolu’na 19 Kasım 2008’de tenteli ve kum torbalarıyla takviye edilmiş araçla düzenlenen saldırıda aracı kullanan kişi olduğu bildirildi. Bu saldırıda jandarma çavuş İsmail Uygun ile jandarma er Fevzi Güngör şehit olmuş, 10 asker yaralanmıştı.Terör örgütü üyesi Hüseyin B’nin, 21 Haziran 2010’da Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Bağdere Jandarma Karakolu’na düzenlenen, 1 askerin şehit olduğu, 2 güvenlik görevlisinin yaralandığı saldırıda da yer aldığının tesbit edildiği belirtildi. İddianamede, örgüt üyesi Hüseyin B. hakkında TCK’nın ‘’devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma’’, ‘’örgüt faaliyeti kapsamında kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme’’, ‘’kasten adam öldürmeye teşebbüs’’, ‘’tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma’’, ‘’kamu malına zarar verme’’, ‘’ruhsatsız silâh’’ ve ‘’resmî belgede sahtecilik’’ suçlarından 16 kez ağırlaştırılmış müebbet ile 41 yıla kadar hapis cezası istendi. |
08.11.2010 |
Kuzey Kıbrıs turizme açılıyor |
Almanya’da yayımlanan “Welt am Sonntag” ve “Berliner Morgenpost” gazeteleri, Kıbrıs’ın kuzeyinin gittikçe daha yoğun bir şekilde turizme açılmaya başladığını yazdı. “Diğer Kıbrıs” başlığıyla iki gazetede ortak yayımlanan yazıda, “Adanın bölünmesinden bu yana Kuzey Kıbrıs yıkıntı ve hayalet şehirlerin olduğu bir bölge olarak görülüyordu. Kuzey Kıbrıs şimdi turizme açılıyor” denildi. Kıbrıs’ta 1960 yılındaki cumhuriyetin ortadan kalkmasından ve 1974 yılındaki karşı güvensizlik olduğu belirtilen yazıda, ancak Kuzey Kıbrıs’taki yeni turizm girişimleriyle birlikte adadaki insanların da birbiriyle yakınlaştığı ifade edildi. Ağırlıklı olarak Karpaz bölgesinin anlatıldığı yazıda, Fatih Bıldırcın adlı turist rehberi ile “Nitovikla Garden Hotel” adlı otelin sahibi Zekai Altan’ın adadaki yaşantısına da yer verildi. |
08.11.2010 |
Kurallara uy,Kurbanı kendi bahçende kes |
İZMİR Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Müftülük, İl Sağlık Müdürlüğü, Tarım İl Müdürlüğü, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ve Diyanet Vakfı temsilcilerinden oluşan İl Kurban Hizmetleri Komisyonu tarafından belirlenen kurallara göre, vatandaşlar çevre temizliğine ve sağlık şartlarına uymak kaydıyla, kendi bağ ve bahçelerinde kurban kesebilecek. Cadde, sokak, apartman aralığı, park, otopark, yol ve otoyol kenarları, spor ve çocuk oyun alanları gibi yerlerde kesinlikle kurban kesimi yapılmayacak. Belirlenen yerler dışında kurban kesen veya kesilen kurban atıklarını sokağa ve kamuya ait alanlara bırakanlara, Kabahatler Kanunu’nun 41/3. maddesi gereği işlem yapılacak ve Belediye zabıta görevlileri tarafından 70 TL para cezası uygulanacak. İzmir Büyükşehir Belediye Zabıta Daire Başkanlığı ekipleri de, şehir genelinde uygunsuz kurban kesimlerini önlemek için denetimlerini sürdürecek. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 16 noktada oluşturduğu 28 kesim çadırında ve bölgesinde ekipler görev yapacak. Metropol ilçelerde belirlenen kurban kesim ve satış yerlerinde ilçe belediye zabıtalarına ek personel ile destek verilecek.
İZMİR KURBAN BAYRAMINA HAZIR İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kurban Bayramı süresince vatandaşların sağlıklı ve huzurlu bir bayram geçirmeleri için gerekli olan bütün tedbirlerini aldı. Konak, Karabağlar, Bornova, Gaziemir, Balçova, Çiğli, Bayraklı, Karşıyaka ve Buca ilçelerinde 16 noktada 28 adet kesim alanı belirleyen Büyükşehir Belediyesi, bu alanların beton dökümünü ve asfaltlamasını gerçekleştirdi. Büyükşehir Belediyesi ekipleri, halkın hijyenik ortamda, sağlıklı kesim yapabilmesi için bu alanlarda çadır ile su-hava tesisatlarının kurulması ve portatif tuvaletlerin yerleştirilmesi çalışmalarına devam ediyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi haşere mücadele ekipleri tarafından başlatılan haşere ilâçlama ve dezenfeksiyon çalışmalarının, hem kurban satış yerlerinde hem de kurban kesim yerlerinde bayram süresince ve sonrasında devam edeceği bildirildi.
KESİM ÜCRETLERİ Kurbanını kesmek isteyen vatandaşlar, kesim yerlerinden bayram süresince ücretsiz yararlanacak. Büyükbaş kurbanı görevli kasaba kestirmek isteyenlerden bayramın birinci günü 150 TL, ikinci ve diğer günlerde ise ilk gün yığılmalarını önlemek için 20 TL indirimle 130 TL alınacak. Küçükbaş hayvanlar için ise bayramın birinci günü 40 TL, diğer günler 30 TL kesim ücreti ödenecek. Vatandaşlar, hayvanlarını makbuz sıra numarasına göre bir düzen içinde kestirebilecek. |
08.11.2010 |
Beykoz’a AB standartlarında kurban satış ve kesim alanı |
BEYKOZ Belediyesi, yaklaşan Kurban Bayramı dolayısıyla hazırlıklarını hızla tamamlamaya çalışırken Anadolu Yakası’nın en modern kurban satış ve kesim alanını oluşturuyor. Beykoz Belediyesi, vatandaşların Kurban Bayramını sorunsuz bir şekilde geçirmesi için çalışmalara aralıksız devam ediyor. Bunun için ilk olarak çalışma komisyonu oluşturdu ve Beykoz’a ‘Çadırkent’ kuruyor. 150 parselden oluşan alan toplam 4500 hayvan kapasiteli. Beykoz Çavuşbaşı hizmet binasının yanında kurulan kurban satış ve kesim alanını, kurbanlıkların bulundukları çadırdan kesim alanına, temizlikten eğitimli personeline, makine ve ekipmanlardan sosyal donatılarına kadar AB standartlarında olmasına dikkat ediliyor. 30 Ekim’de getirilmeye başlayan hayvanların mutlaka menşei şahadetnameleri kontrol ediliyor. Kurbanlık havyan satıcılarının rahatlıkla barınabileceği mekânlar, banyo ve wc ler kuruldu. Vatandaşlar için ücretsiz otopark, mescid ve kafeterya kuruldu. Tamamı stabilize ile kaplanan alanda sosyal donatılar beton zeminle kaplandı. Kesim yerleri kapalı alanlarda, kolay yıkanabilir ve dezenfekte edilebilir yapıda oluşturuluyor. Gerekli ışıklandırma ve havalandırma tertibatları oluşturuldu. Kesim sonrası oluşan atık ve artıkları hijyenik şartlara uygun olarak çevre ve toplum sağlığına zarar vermeyecek şekilde depolanması, izolesi, itlaf ve tahliyesini sağlayıcı tedbirler alınacak. Çalışmalar hakkında bilgi veren Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, Kurban Bayramı hazırlıklarının sorunsuz şekilde devam ettiğini, vatandaşların bayramı rahat geçirebilmesi için bütün detayları düşündüklerini belirterek, AB standartlarında ‘Kurbankent’ kurduklarını söyledi. İstanbul / Said Temur |
08.11.2010 |
İhvan, siyaseti terk ediyor! |
İHVAN çoktandır yol ayrımındaydı. Siyaset ile dâvet arasında gidip geliyordu. Bir kısım mensupları siyasetten bal değil diken topladıklarını söyleyerek sonunda siyasî çizgilerini tashih etmeye ve Muhammed Abduh’un tezine dönmeye karar verdiler. Bu da Hazreti Ali’nin dünyayı üç talakla boşaması gibi mevcut siyasî yapıyı boşamasıdır. Burada ideallerini değil, yöntemlerini terk ettikleri söylenmelidir. Zira yanlış buldukları idealler değil bu ideallere götürme aracı olan yöntemdi. Bu yöntem yıllar var ki muhasebe altında. Zira, Muhammed Abduh da üstadı Cemaleddin Afgani’den sadece siyaset tarikini tercih ettiğinden dolayı ayrılmıştır. Belki de Hasan el Benna’nın sorgulanabilecek iki yönü vardır. Bunlardan birisi El Cihaz el Has diye bilinen silâhlı birimdir ki, sonuçta etki tepki yoluyla Hasan el Benna’nın şahadetine de vesile olmuştur. İkincisi de, hareketini ve dâvetini siyaset üzerine bina etmiştir ya da siyasetle cemaatinin ilişkilerini netleştirememiştir. Ya da konjonktürel anlamda bu bağlamda sınırlı bir tecrübe yaşamıştır. Dr. Abdullah Fehd Nefisi gibiler, ‘İhvan el Müslimune fi Mısr: Et Tecribe ve’l Hata’ gibi makalelerinde özellikle bu iki yöne ışık tutmuşlardır. Mustafa Zerka gibi çağdaş âlimler, parti kurmaya bir mani görmese de kurucularının ve yürütücülerinin kâmil insanlardan teşekkül etmesini istemektedir. Bu sıfattaki noksanlık, partinin umum karakter ve işleyişini de etkileyecektir. Burada ulemanın denetçi makamında olmasında fayda vardır. Humeyni ile Muntazari arasında son dönemde yaşanan velâyet-i fakih eksenli tartışmanın mihverini de bu mesele teşkil ediyordu. Ulema siyasete girdikçe siyasetçilere benzemeye başlıyordu. Bu, kurum olarak ulemanın siyasete yabancılaşması anlamına gelmiyor. Lâkin kurum olarak rüchaniyeti anlamına da gelmez. Burada va’z ve ikame edilmesi gereken ulema değil ilkelerdir. Ulema ise ilkelerin uygulanmasının ilmi denetiminden mesuldür. *** Son dönemlerde İhvan arasında siyasete tarafgir cenah ile siyasete mesafeli cenah arasında fikir teatisi yaşanıyordu. Son gelişmeler iki cenah arasında çatlağı da beraberinde getirmiş oldu. Mısır’da İhvan içinde ıslâhcı cephe adıyla anılan cephe, yöntem olarak siyaseti terk ederek kendisini dâvete odakladı. İhvan içinde yeni bir ekol ve damar oluşturma kararı aldı. Bu yeni damar, siyasetle ve iktidar ve araçlarıyla ilgilenmiyor. Veya onlara karşı mesafeli. Bu damarın temsilcileri arasında Mısır’dan ve Medrese-i Yusufiye’den dostum Abdussettar Milici de var. Sancı doğumu beraberinde getirmiş. Başka bir dostum Kemal Helbavi’nin de onlar arasında ismi geçiyor. Bunların yanında tanınmış hukukçulardan Muhtar Nuh, Halit Davud ve Hamid Dafravi gibi isimler de bu yeni ekolü temsil eden isimler arasında anılıyorlar (http://www.almesryoon.com/Default.aspx). Eski yöntemi bypass ederek tıkanma noktalarını açmaya çalışıyorlar. İhvan içindeki bu yeni akım, hareketi Aralık ayından sonra yeni bir kongreye dâvet edecek. Burada kendini, gençleri ve yeni nesilleri eğitmeye adamış kadroları birlikte hareket etmeye çağıracak. Zira, kadim yöntem fethe değil tıkanmalara vesile olmuştur. Mücahede etmeden cihad edenler kendilerine de dâvâya da zarar verebiliyorlar. Bu yeni akım insanları fazilete ve İslâm’ın özüne çağırıyor. *** İnsanları, 1928 yılındaki Hasan el Benna tarafından hareket kurulduğundaki gibi itidal çizgisine (vasatiyet) çağırıyorlar. Dostumuz Abdussettar Milici, İhvan’ın dernek çatısı altında faaliyet göstermesini ve Cemiyetü’ş Şer’iyye ve Ensar es Sünnetil Muhammediyye gibi bir hayır ve dâvet cemiyeti haline dönüşmesine öncülük eden isimlerden birisi. Cemaat liderlerinden ve ıslahçı kanattan Abdulmün’im Ebu’l Futuh da hareketin siyasî alanı terk etmesi gerektiğini savunanlar arasında yer alıyordu. Lâkin daha sonra gelen eleştiriler üzerine, İslâm’ın hem din ve hem devlet olduğundan yola çıkarak siyasetten de vazgeçemeyeceklerini belirtmişti. Zannederim, buradaki iltibas ve sorun yöntem olarak siyasete odaklanmanın siyasî de olsa hedeflere hizmet etmeyeceğini anlayamamış olmaktır. ‘Lazımı mezhep, mezhep değildir’ denildiği veya nefyi umum, umumu nefy olmadığı gibi yöntem olarak siyaseti bırakmak da dinin öngördüğü siyasî gayeleri bırakmak anlamına gelmiyor. Lâkin hedeflerin yolu bu çizgiden geçmiyor. İhvan’ın 80 yıllık tarihi de bunu ispat eder niteliktedir. Yanlış yöntemle ulaşılmayacak bir hedefe kazara ulaşılsa da hedef, yer ve yön değiştirmiş olacaktır. Siyasî alanı terke şiddetle karşı olanlardan birisi olan Muhammed Mehdi Akif, ‘siyaseti bıraksak bile rejim bizi cenaze levazımatçısı bile yapmaz’ demişti. İşte, yanlış olan bakış açısı bu. Levazımatçı olmamak için siyasetçi mi olmak gerekiyor?
Mustafa Özcan, Yeni Akit, 7.11.2010 |
08.11.2010 |
Yazarlarımız, okuyucularıyla buluştu |
İSTANBUL Uluslararası Kitap Fuarı’nda okuyucu yazar buluşmaları yaşanıyor. Her türden kitabı bünyesinde barındıran Tüyap’ta gazetemizin köşe yazarları da okuyucularıyla buluştu. Cumartesi günü imza gününe katılan Süleyman Kösmene, kitap yazmanın da, okumanın da pazarlamanın da oldukça saygıdeğer bir uğraşı alanı olduğunu söyledi. Okumayı ibadet sayan bir gelenekten geldiğimizi ifade eden Kösmene, tefekkür etmenin, okumanın, fikir geliştirmenin emredildiği bir dine mensup olduğumuzu dile getirdi.
Kösmene: Gelen her soruyu cevaplıyorum 10 yıldır Yeni Asya’da yazarlık yaptığını belirten Kösmene, kendine gelen her soruyu cevaplamaya çalıştığını kaydetti. Köşesinde bulunan telefon numarasıyla aklına soru takılan herkesin kendisini arayabildiğini belirten Süleyman Kösmene, “Benim gazetedeki köşem insanların yaşayıp da çözemediği sorularla gündemi dolduruyor. Yaşanan bir ibadet ve İslâmiyet hayatını görüyoruz. Çoğu zaman benim de tüylerimi diken diken eden sorularla karşılaşıyorum. Bu insanlar mahşere gidecekler ve Allah korkusuyla bu soruları soruyorlar” diyerek insanları yanlış yönlendirmeme korkusuyla her an bir tedirginlik yaşadığını aktardı. Kösmene gelen sorulara nasıl cevap verdiğini şöyle anlattı: Genelde elektronik posta adresime gelen sorulara kısa cevaplar veriyorum. Sonra aynı soruyu soru havuzuna aktarıyorum. Orada ayrıntılı şekilde ele alıyorum. Telefonla arayanlara da bilgi veriyorum. 10 yıllık yazıyor olmamın getirdiği bir arşiv konusu var. Yazdıklarımı, Risâle-i Nur konularını indeksliyorum. İnternet sitelerinden Risâle-i Nur âyet araması yapabiliyoruz. İşin asıl yükü yorum yapmak. Kimi zaman motive olamıyorsunuz, o yazı bekliyor. Başka bir konu gündeme giriyor. Bu çerçevede şimdiye kadar cevap vermediğim bir konu olmadı.” Öncelikle Allaha sığınarak soruları cevapladığını ifade eden Kösmene, “Bu iddia konusu değil. En çok iddia ettiğiniz konuda gün geliyor şaşırıyorsunuz. Bu benim dinim değil Allah’ın dini biz kulluk yapıyoruz. İster yazar, ister okuyucu olun kuluz.” diye konuştu
İlk emir secde etmek değil okumak! Fuarda imza veren bir diğer isim de Ali Ferşadoğlu idi. “Biz kitaplı bir millettik, ama son bir iki asırdır kitapsız kaldık” diyen Ferşadoğlu, okumanın dinimizdeki önemini şöyle anlattı: “Allahın ilk emri oku. Demiyorsunuz ki secde et veya beni tanı. Üçüncü gelen âyette okuma emri tekrarlanıyor. 4. inen âyet yazma üzerine 5. ayette Allah bilimi öğretti. Bir rivayete göre inen 2. sûre Kalem Sûresi. Allah kalem üzerine yemin ediyor. Namazla ilgili 70, zekâtla ilgili 38 âyet, cihadla ilgili 35 âyet var, ama tefekkürle ilgili 780’i aşkın âyet var. Tefekkür farzdır. Müslümanlar son zamanlarda, tarih boyunca dünya çapında çok atılımlar yapışlar. Büyük eserler ortaya koymuşlar. Numune aileler ve toplumlar ortaya koymuşlar. Okumayı terk ettiklerinde bitmişler. Bugün yeniden okumanın canlandığını görüyoruz. İman ne kadar terakki ederse okuma o kadar artar. Kitaplara iman okumayla başlıyor. Niye okuyamıyoruz iman zaafımızdan. Risâle-i Nur Türkiye’de okumanın ve yazmanın çığırını açmıştır. Hasan Basri Çantay, Risâle-i Nurun, diğer eserleri okutturduğunu söylüyor.” Yazdığı mizahî eserlerle dikkat çeken Ferşadoğlu, mizahın meselelerin anlaşılmasında, fark edilmesinde önemli bir unsur olduğunu belirterek, Peygamberimizin (asm) yaptığı lâtifeyi şu örnekle anlattı: “Peygamberimiz (asm) lâtife yapmayı severdi. Sahabe ‘Ya Resulullah, sen lâtife yapıyorsun, ama bizi lâtife yapmaktan men ediyorsun’ diyorlardı. O da ‘Ben ancak hakkı ve doğruyu söylerim. Siz de başkasını incitmemek, rencide etmemek şartıyla lâtife yapabilirsiniz’ derdi. Meselâ Hz. Ali ile hurma yiyiyorlar. Peygamberimiz (asm) yediği hurmaların çekirdeklerini Hz. Ali’nin önüne koyuyor ve diyor ki ‘Ya Ali ne kadar acıkmışsın ki bütün hurmaları yemişsin.’ Hz Ali altta kalmıyor ya ‘Resulallah sen benden daha açmışsın ki çekirdekleriyle birlikte yemişsin’ diyor. Bu lâtifeye en güzel örnektir.” Lâtifeler ve mizah hem edebiyatımızda hem de insan dünyasında önemli bir yer işgal ettiğini ifade eden Ferşadoğlu, “Nefis boyutlu varlıklarız o boyutu da eğlendiriyoruz. Risâle-i Nur eğlenmenin 4’te bir olması gerektiğini söylüyor. Kur’ân gezin, araştırın diyor. Mizah konuların anlaşılması, zihinlerin uyarması konusunda önemlidir. Kaba kırıcı, rencide edici mizahı Kur'ân-ı Kerim kabul etmez” diyerek mizahtaki ölçüyü anlattı.
Ailenin elinde kumanda yerine kitap olmalı Gençlere yönelik eserlere imza atan Ferşadoğlu, gençliğin durumunu şöyle değerlendirdi: “Günümüzde televizyon, bilgisayar, cafeler gibi gençleri kendine çeken cazibeli şeyler var. Buna rağmen gençlerin daha çok okuduğunu düşünüyoruz. Meselâ eskiden çocuklarımız ellerine tutuşturabilecek dinî, ahlâkî bir roman, masal yoktu. Çünkü talep yoktu böylelikle arz da edilmiyordu. Son zamanlarda çok çeşitli yayınevleri hem gençlikle ilgi hem de çocuklarla ilgili önemli atılımlar yapıyorlar. Biz de bununla ilgili önemli bir unsur gördük. İnsanın kimliği çocukluk ve gençlik çağında oluşuyor. Bediüzzaman der ki: Çocuğa küçüklüğünde imanî tecrübe vermezseniz yabancı kalır. Sonra vermek zor olur. Burada anne babalara önemli görev düşüyor. Çocukların okuyabilmeleri için anne babalarının elinde kumanda değil, kitap görmeleri lâzım. Bütün dünyadan haberleri var evinden çocuğundan haberi yok. Kızı oğlu nasıl, nerelere gidiyor, arkadaşları kim bilmiyor. Midesini doyuruyor, elbise alıyor, ama doğru dürüst kitap almıyor. Çocuklar teyp gibidir ne verirseniz alır.” Tüyap’taki imza gününe Pozitif Pencere kitabıyla katılan Sebahattin Yaşar da kitabının pozitif söylemleri ön planda tuttuğunu belirtti. Kitabını “Pozitif kaynaklardan güçlü beslenmiş bir eser okuduğumuz zaman hayata bakışımız değişiyor. Anlamsızlıktan kurtulmuş oluyoruz” sözleriyle nitelendiren Yaşar, pozitif mesajların iman bağını güçlendirdiğini bunun da çok önemli olduğunu vurguladı.
Kitap okumak bir ihtiyaçtır Sebahattin Yaşar, insanların kitaba duyduğu ihtiyacı şöyle anlattı: “Toplumun kitaba duyduğu ihtiyaç problemlerden arınma isteğinden kaynaklanıyor. Kitabın olmadığı toplumlar ister istemez problemlerle karşılaşıyor. Bu ailede de aynıdır. Okuyan aile bireyleri aydınlanır. Aydınlanan aile ortamından problem kalkar. Ülkemizde terör var deniliyor. Uyuşturucu, gençlikle ilgili problemler var. Okuma seti örülmediği için boşluklardan çıkan problemler toplum bünyesini ciddî olarak sarsıyor. Toplumun kalitesini kitap okuma oranıyla karşılaştırıyorum. Kitaba olan ilgi ciddî bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Günümüzde insanlar kitaptan uzak kalmanın faturasını ödediler. Şu an acı şekilde ciddî problemler yaşıyorlar. Onun için kitaba dönme ihtiyacından var. Kitabın olduğu toplumlarda sevgi, hoşgörü, pozitif duygular uyanırken, negatif duygular engelleniyor. İç dünyada insan neyi beslerse o uyanıyor. Ne kadar okuyorsak problemlere karşı o kadar direnç uyanıyor. Negatif duyguları bastırmanın yolu okumaktan geçiyor.”
ELİF NUR KURTOĞLU/İSTANBUL |
08.11.2010 |
OKULLARA İMECE USÛLÜ ONARIM |
TÜRKİYEİ genelinde fiziki şartları yetersiz olan bin ilköğretim okulunun, küçük onarım ihtiyaçları köy, mahalle sakinleri, öğretmenler ve öğrencilerin el birliğiyle karşılanacak. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ile Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı (TOVAK) arasında ‘’İmece Projesi’’ adı altında protokol imzalandı. Protokol kapsamında fiziki şartları bakımından yetersiz olan bin ilköğretim okulunun küçük onarım ihtiyacının karşılanması planlanıyor. Olanakları kısıtlı olan ilköğretim okullarının onarım ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla başlatılan geniş katılımlı ‘’imece projesi’’ne, yerel yönetimler, köy, mahalle sakinleri, öğretmenler ve öğrenciler emekleri ile destek verecek. Proje kapsamına alınacak ilköğretim okulları, belirlenen kontenjanlar göz önünde bulundurularak ve köy/kasaba ilköğretim okullarına öncelik verilerek seçilecek. İlköğretim okullarının projeye başvuru yapabilmeleri için okul müdürü, en az bir öğretmen, varsa okul aile birliği başkanı, muhtar, varsa belediye başkanı, veliler veya çevre halkından beş kişi tarafından imzalanan ‘’ilköğretim okulunda gerçekleştirilecek olan her türlü çalışmaya gönülden destek olabileceğimiz gibi, üzerimize düşecek bakım, onarım gibi işlerde ücretsiz olarak çalışacağımızı şahsım, mahalle-köy halkı, okul yönetici ve öğretmenleri, okul aile birliği başkanlığı adına kabul ve taahhüt ederim’’ şeklinde taahhütname hazırlayacak. Projeye dahil edilen ilköğretim okullarının her biri için ortalama bin 500 TL değerinde bütçe ayrılması planlanıyor. Söz konusu tutarın yarısı olan 750 TL işe başlamadan, diğer yarısı da hizmetin tamamlanması halinde bu okulların okul-aile birliği hesaplarına TOVAK tarafından yatırılacak. Yapılacak işini niteliğine göre artması ya da azalması mümkün olabilecek bu miktar, sadece küçük onarım giderleri için kullanılacak. 81 ildeki bin ilköğretim okulu için hazırlanan proje kapsamına alınacak okullardan en fazla kontenjan, 45 ile Şanlıurfa iline ayrılırken, an az kontenjan ise 3 ile Bilecik, Karabük, Yalova, Tunceli illerine ayrıldı. Büyük illerden Ankara’ya 16, İstanbul’a 15, İzmir’e ise 17 kontenjan verildi. |
08.11.2010 |
Zehirli mantarı anlamak için ilginç yollar kullanılıyor |
TABİATTAN toplanan mantarların zehirli veya zehirsiz olduğunu anlamak için başvurulan sıra dışı yöntemler dikkat çekiyor. Aksaray Üniversitesi Aksaray Meslek Yüksekokulu’nun Mantarcılık Programı öğretim görevlisi Hülya Güvenç, mantarların zehirli ve zehirsiz olduğunu anlamak için insanların yanlış inanışlara sahip olduğunu kaydetti. Güvenç, ‘’Kimileri mantarların zehirli ve zehirsiz olduğunu anlamak için gümüş kaşıkla mantarı birlikte kaynatıyor. Kaşık kararırsa mantar zehirli, aksi halde zehirsiz deniliyor. Bazıları ise mantarı tavuğun önüne atıyor. Mantardan yiyen tavuk ölürse zehirli, yaşarsa zehirsiz olduğuna inanılıyor. Kimi ise kurutulmuş mantarların zehirsiz olduğunu düşünüyor. Bütün bu inanışlar bilimsellikten uzak yanlıştır’’ diye konuştu. Güvenç, şunları söyledi: ‘’Zehirli ve zehirsiz mantarları ayırt etmek oldukça güçtür. Bilimsel araştırmalara göre, zehirli mantarların tüketilmesi sonucu bir takım faktörlere bağlı olarak insan sağlığı olumsuz derecede etkilenmektedir. Mantar zehirlenmesinin ilk belirtileri midede bulantı, kusma, tansiyonda düşme ve kalp ritm bozukluğu gibi belirtilerdir. Bu durumlarda hemen doktora başvurulmalıdır. Ayrıca mantarın zehirli olup olmadığını anlamak için laboratuvar koşullarında içindeki maddelerin belirlenmesi ya da mantarın morfolojisinin uzman kişiler tarafından incelenmesi gerekir.’’ İnsanların tabiattaki mantarları bilinçsizce tüketmeleri sonucunda mantar zehirlenmeleri yaşandığını vurgulayan Güvenç, ‘’Halkımız doğada çıkan mantarlardan uzak durmalı, hatta zehirlenme ihtimaline karşı tüketmemelidirler’’ dedi. Güvenç, mantar tüketiminde kültür mantarının tercih edilmesini tavsiye etti. |
08.11.2010 |
Akyaka, 'sakin şehir' unvanı peşinde |
MUĞLA’NIN Ula ilçesine bağlı Akyaka beldesi, yerel özelliklerin korunmasını amaçlayan ‘’Cittaslow Ağı’’na üye olarak ‘’Sakin Şehir’’ unvanını almaya hazırlanıyor. ‘’Akyaka Cittaslow’’ sempozyumunda, Akyaka’nın ‘’Sakin Şehir’’ unvanını alabilmek için ‘’Cittaslow Ağı’’na başvuracağı bildirildi. Muğla Valisi Fatih Şahin, ‘’Sakin Şehir’’ unvanının Türkiye’de ilk kez İzmir’in Seferihisar ilçesine verildiğini hatırlattı. Şahin, ‘’Akyaka, Seferihisar gibi ‘Sakin Şehir’ unvanını almayı hak ediyor. Bu konuda yapılan çalışmaları önemsiyoruz. ‘Sakin Şehir’ çevreyle barışık, gürültü kirliliği olmayan, insanların huzur bulduğu sakin bir şehir anlamına geliyor. Akyaka’nın bu unvanı hak ettiğini düşünüyorum’’ diye konuştu. |
08.11.2010 |
Taksim’de dumansız iş yerleri projesi |
TUNUS, Fas ve Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkelerinde yürütülen ‘’Dumansız İş Yerleri’’ projesi kapsamında Taksim’de sigarayı bırakmayı teşvik amacıyla ‘’sigara ver, çikolata al’’ faaliyeti yapıldı. Türkiye’nin ‘’Dumansız Hava Sahası’’ projesi deneyimlerinden yararlanmak için Kuzey Afrika ülkelerinden Türkiye’ye gelen yedi sivil toplum kuruluşunun gençlik örgütleri, düzenlenen istişare toplantısı çerçevesinde Taksim’de, sigaranın zararlarına dikkati çekmek ve halkı sigara bırakmaya teşvik amacıyla ilginç bir faaliyete imza attı. İki adet sigara verene çikolata ikram eden gençler, bu kişileri sigara içmemeleri konusunda uyardı. |
08.11.2010 |
Elektrik faturası SMS’le gelecek |
SAKARYA, Kocaeli, Düzce ve Bolu’da vatandaşlar, TEDAŞ Mobil Bilgi Servisi’ni kullanarak elektrik fatura bilgilerini SMS yoluyla alabilecek. Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ (SEDAŞ) İcra Başkanı Bekir Sami Güven, müşterilerin elektrik faturası çıkartıldığı anda ödeme sürecindeki işlemleri SMS yoluyla takip edebileceklerini söyledi. Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) Genel Müdürlüğü ile Turkcell, Avea ve Vodafone operatörleri arasında elektrik faturası bilgilerinin SMS aracılığı ile sorgulanmasına ilişkin imzalanan protokol kapsamında, SEDAŞ müşterileri de ‘TEDAŞ Mobil Bilgi Servisi’ yoluyla fatura bilgilerini SMS yoluyla cep telefonlarına alabilecek. SEDAŞ’dan konuyla ilgili yapılan açıklamaya göre, hizmetten yararlanmak isteyen müşteriler, www.sedas.com ve www.tedas.gov.tr adreslerinden talimat verebilecek. Ayrıca elektrik faturası üzerindeki, işletme kodu ve abone no bilgisi cep telefonundan 4186’ya mesaj gönderilerek elektrik fatura bilgilerinin cep telefonuna SMS olarak gelmesi sağlanabilecek. |
08.11.2010 |
Barış için pedal çeviriyor |
ORTADOĞU barışına dikkati çekmek ve Türkiye-Suriye dostluğunu pekiştirmek’’ amacıyla bisiklet turuna çıkan Suriye’nin Halep Üniversitesi öğretim üyesi Yahya Kaakeh, Sivas’ın Zara ilçesine ulaştı. İsrail’in Mavi Marmara Gemisi’ne saldırısını protesto eden ve Suriye-Türkiye ilişkilerini anlatmak isteyen Halepli ‘’barış elçisi’’ Yahya Kaakeh, Suriye’den başlattığı ‘’barış seyahati’’ kapsamında Zara’ya geldi. Bisikletinde Türkiye, Suriye ve Filistin bayrakları bulunan Kaakeh, yalnız sürdürdüğü yolculuğuna, dünyaya barış mesajı vermek için çıktığını söyledi. Turunun ilk ayağı olan Türkiye’yi gezen Kaakeh, Şanlıurfa, Diyarbakır, Gaziantep, Adana, Niğde, Nevşehir ve Erzurum’dan sonra Sivas’a geldiğini belirtti. |
08.11.2010 |
Net adresi en fazla 63 karakter olacak |
İNTERNET Alan Adları Yönetmeliği Resmî Gazete’de yayımlandı. Yönetmelik alan adları en az iki en fazla altmışüç karakter uzunluğunda olabilecek. Alan adları bir defada en az bir, en fazla beş yıl süre için tahsis edilebilecek. Alan adı sahibinin verdiği bilgilerin doğru olmadığının tesbit edilmesi, alan adıyla ilgili mahkeme kararının bulunması durumunda kapatılacak. Yönetmelik tarafından tr altında tanımlanan alt alanlar “.com”, “.net”, “.biz”, “.info”, “.bbs”, “.name”, “.org”, “.web”, “.gen”, “.av”, “.tv”, “.dr”, “.k12”, “.tel”, “.bel”, “.gov”, “.edu”, “.pol”, “.tsk” olarak belirlendi. |
08.11.2010 |
Hareket halindeki cepte 5 kat fazla radyasyon var |
ARAÇLARDA seyahat sırasında ve yürürken cep telefonuyla konuşan kişiler elektromanyetik radyasyondan 5 kat daha fazla etkileniyor. Uzmanlar, hareket halindeyken cep telefonuyla konuşulmaması uyarısında bulunuyor. Günlük hayatta kullanılan elektronik cihazlar ile baz istasyonları, yüksek gerilim hatları, uydu haberleşme sistemleri ve radyo ve televizyon vericilerinin yaydığı elektromanyetik radyasyon sağlık açısından riskler oluşturabiliyor. İnsanların istekleri dışında elektromanyetik radyasyona maruz kaldığına işaret eden Sakarya Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Çerezci, elektromanyetik dalgaların sağlığa yapacağı muhtemel etkileri azaltmak adına bazı tedbirlerin alınabileceğini ifade etti. Çerezci, elektromanyetik radyasyon yayan ürünlerin en az maruz kalacak şekilde kullanılması gerektiğini söyledi. Elektromanyetik dalga açısından cep telefonlarının birinci derecede etkili olduğunu kaydeden Çerezci, cep telefonlarının hareket halindeyken daha fazla dalga yaydığını vurguladı. |
08.11.2010 |
Yıkım kararına ‘büyük’ protesto |
İZMİR’İN Selçuk ilçesine bağlı tarihî Şirince Köyünde, butik otel olarak işlettiği 16 yapıdan oluşan Nişanyan Evleri için İzmir İl Özel İdaresi Encümeni tarafından yıkım kararı alınmasına tepki gösteren Sevan Nişanyan, yapıların bitişiğinde 12.5 metrelik seyir kulesi inşa ettirdi. Nişanyan, ‘’Hodri Meydan’’ adını verdiği 12,5 metre yüksekliğindeki kulenin açılışı sebebiyle düzenlediği törende yaptığı konuşmada, burayı kimsenin yıkamayacağını iddia etti. Kulenin, Şirince’nin tarihî dokusuyla bütünleşip, köyde yeni bir çekim alanı oluşturacağını savunan Nişanyan, şunları söyledi: ‘’Bu kuleyi yapmak için izin almadım ve almayı da düşünmüyorum. Türkiye’de koruma amaçlı imar sistemi çökmüştür. Bu gerçekle artık yüzleşmek gerekiyor.’’ |
08.11.2010 |