Sultana sunulan hedıye |
Meşhur bir sultan, raiyetinin sadakatini ölçmek ve onlarla hasbihal etmek için dellâllarla halkını sarayına davet eder. Halk Sultanla birebir görüşme arzusuyla, en güzel hediyelerini alarak Sultanın huzuruna birer, ikişer çıkarak hem hediyelerini takdim ederler, hem de onunla sohbet ederler. Halkın içinde garip, fakir görünümlü birisi varmış. O da Sultanın yanına çıkmak, onunla görüşmek istiyormuş. Fakat Sultana götürecek bir şeyi olmadığı için de, çaresiz bir şekilde kıvranıyormuş. Sıkıntı içinde kıvranırken evinde bulunan, beş para etmeyecek bir nesneyi eline alarak Sultanın huzuruna çıkmak için sarayın yolunu tutmuş. Sarayın kapısına geldiğinde diğer insanların çok büyük kıymetteki hediyelerini görünce biraz daha utanıp sıkılmış. Herkes, sırası geldiğinde içeri girerek Sultana hediyelerini takdim edip bağlılığını dile getiren sohbeti yaparak oradan ayrılmış. Sıra kendisine geldiğinde utana sıkıla huzura girer. Elinde tuttuğu hiçbir anlam ve kıymet ifade etmeyecek nesneyi sultana uzatır. Fakir, garip adam mahcubiyetinden dolayı Sultanın yüzüne bakamaz, utanır. Boyun büküp sadece şöyle der; “Sultanım, biliyorum, böyle anlamsız bir nesne ile sizlerin huzuruna çıkarak hata ettim. Ama sizinle konuşup derdimi bizzat size anlatmam hoşuma gidiyor. Onun için Sultanım, eğer imkânım olsaydı, şurada size takdim edilen kıymeti sonsuz hediyelerin bir mislini size takdim etmekten zerrece terettüt etmez, verirdim. Ama, gördüğünüz gibi imkânım yok. Size lâyık değil, lütfen kabul buyurun..” Hiçbir ihtiyacı olmayan o Sultan tebessüm ederek o teb’asının o küçük değersiz hediyesini, diğerlerinin fevkinde (üstünde) bir değerle karşılayarak kabul eder. Ve arkasından o kişinin samimiyetinden dolayı onu ödüllendirir.
ORHAN ALAGÖZ |
26.08.2010 |