NEFİS TERBİYESİ |
Akşam ezanının okunmasına yarım saat kalmıştı. Zeyneb ilk orucun tadına varmak üzereydi. Annesi mutfakta yemek hazırlıyordu. Yardım etmek için yanına gitti. “Anne, şimdi ben nefsimi terbiye ediyor muyum?” diye sordu. Bu soru annesinin çok hoşuna gitmişti. “Nasıl olduğunu anlamadın değil mi?” dedi. O ise başını salladı. “Arkadaşlarınla oyun oynarken bir kız seni itip yere düşürmüştü, sen ağlamamıştın. Karşına geçip güldüğü zaman bu seni çok üzüp ağlamaya başlamıştın. Elindeki kanayan yaran değil, o kızın sana gülmesi daha çok canını acıtmıştı. İşte bizim de nefsimiz bu şekildedir. Anneannen, her zaman duâ ederken ‘Rabbim; bizleri nefsimizin eline bırakma!’ der, çünkü yaramaz ve bizi yanlışa itmek isteyen nefsimiz tıpkı o kıza benzer. Sen kalkıp o kızı düşürüp karşısında gülmeyi mi istersin? Yoksa onun iyi bir insan olması için duâ mı edersin?” Zeyneb biraz düşündü ve “Annesi ona güzel terbiye versin diye duâ ederim” dedi. Annesi “Benim güzel kızımdan da bunu beklerdim. İşte nefsimiz de bu şekildedir ve oruç da onu terbiye etme san'atıdır. Eğer rahat yaşamak istersek ve her istediğini yerine getirirsek; kötü bir evlât yetiştiririz. Ene; yani 'ben' oluruz; ama amacımız, çok çalışıp 'biz' olmak. Nasıl baban ve ben sizleri sevgimizle kuşatıyorsak, iyi insanlarla da 'biz' olmalıyız ve bu da nefsimizi terbiye etmekle gerçekleşir.” Zeyneb yine güzel bilgiler öğrenmişti. Artık iftara çok az bir zaman kalmıştı. Hızlı hızlı masayı hazırladılar. Aile fertleri sofradaki yerlerini de aldıktan sonra vaktin dolmasını beklediler. Küçük nefsini terbiye etmeye başlayan Zeyneb; ilk gün başarılı olmuştu. Karnı çok acıkmış olsa da yüzündeki tebessümü ile orucun güzelliklerini keşfetmeye başlıyordu…
MERVE İRİYARI |
12.08.2010 |