Dost olabilmek... |
Sadakat, dostluk, samimiyet!... Varlığıyla insanı yücelten duygu demeti… ‘Aziz, sıddık, fedakâr...’ Bu kelimeler, adeta insanın iliklerini ısıtacak kadar cana, canana yakınlığı ifade eden, gönül iklimine uzanan sevgi seli. Her bir kelimede insanı bambaşka duygulara sevk eden, onure eden, öyle güzel lâtifeler gizli ki, duyduğu veya duyulduğu an bir mıknatıs gibi gönüller birbirine cezp olabilmekte. Ardından da bu cezbe içerisinde sadakat dostluğu, dostluk samimiyeti doğurmakta. Dost olmak, dostça yaşamak... Uhuvvetin tesisinde de köşe taşı oluşturan temel öge.. Bir kimse tanımadığı, görmediği birisine ‘Dostum’ diye hitap ettiğinde o an birbirine yabancı olan o kalpler arasında öyle bir elektriklenme oluşmada ki, kalpler adeta birbirine kaynayıvermekte. ‘Dostum!’; yani, Rabbani bir dille ‘Halil’im!’ Kâinatın Yaratıcısının en çok sevdiği kullarına söylediği bir taltif sözü. O (cc) ‘Dostum!’ demiş ise, her şey bitmiştir; yeryüzündeki bütün canlı varlıklar ‘düşman’ da olsa, hiçbir şey ifade etmez artık. Eğer O ‘dostluğunu’ esirgemişse, dünyanın ‘dostluğunu’ bile kazanmış olsak, yine hiçbir şey ifade etmez. Evet, O’nunla yani, Yaratanla ‘dost’ olmak… “Dostluk’ olunca her şey olur. Naz da oluyor, niyaz da... Sevgi seli dosta doğru akarken, bazen ‘naz’ makamında, bazen de ‘niyaz’ makamında olur. Tıpkı Hazret-i İbrahim’in (as) ‘nazı’, Hazret-i Peygamberimizin (asm) ‘niyazı’ gibi.. ‘Naz’ makamında ki ‘dost’, dostuna karşı ‘neden canını aldığını’(*) sorar iken, ‘niyaz’ makamındaki ‘dost’ ise, kendi canından önce cananlarını yani ümmetinin ‘canlarını’ düşündüğü için, kendisini taşa tutanlara acıyarak ve de üzülerek; Hazret-i Cebrail’in ‘Emret, yerle bir edeyim’ sözüne karşılık, ‘Hayır, onlar ne yaptığını bilmiyorlar’ deyip, ‘dostuna’ boyun büküp onların affı için ‘niyaz’da bulunuyordu. Dostun dostluğunu kazanmak, Sultan’ın hoşnutluğunu aramak, kâinata sultan yapar, bâkîleştirir faniye giden insanı…Ve akabinde, sana kâinat kadar değer veren, seni hiç yalnız bırakmayan, seni hiç acizlerin kapısında aciz ettirmeyen, seni her daim ihsanlarıyla taltif eden, ikramlarıyla kendisini sana sevdiren bir dost olarak karşına çıkar eğer O’na dost olabilirsen.
Dipnot: * Bir gün Hazret-i Azrail (as) Hazret-i İbrahim'in (as) yanına gelerek Allah’ın (cc) selâmını iletir ve der ki: ‘Ben ruhunu kapzetmek için geldim.’ Hazret-i İbrahim (as) Azrail’e şöyle der: "O bana 'Halilim' yani ‘Dostum’ derdi. O nasıl ‘dosttur’ ki, dostunun canını almak ister…" Azrail (as) şaşırır, ne diyeceğini bilemez, Rabbine geri döner. Durumu Rabbine arz eder. Ve yüce Yaratıcı, Azrail’i tekrar görevlendirerek: "Git, o dostuma söyle: ‘O nasıl ‘dosttur’ ki, ‘DOSTUNUN’ yanına gelmek istemez…’" O an her şey bitmiş dost dostuna kavuşup vuslat şerbetini içmiştir.
ORHAN ALAGÖZ |
12.08.2010 |