40. Yıl Röportajları |
|
40 YILLIK OKUYUCUMUZ NAZIM PINARCI: |
Aileler, Yeni Asya ve Risâle-i Nur ile sıkıntıdan kurtulur... Arkadaşlarının arasında "Filozof Nazım" diye anılan Nazım Pınarcı ile Yeni Asya gazetesi ve Risâle-i Nur eserleri üzerine bir sohbetimiz oldu. Sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Nazım Pınarcı, 1948 doğumlu. 62 yaşında. İzmir’in turistik sahil ilçesi Çeşme’nin Ildır Köyünde doğmuş. 8 yaşına kadar köyde kalmış. Daha sonra yine İzmir’in Çamdibi semtine taşınmışlar. Çamdibi, ihlâslı ve gayretli okuyucularımızın bulunduğu bir belde. Buraya Nazım Pınarcı’nın taşındığı yıllarda Yeni Asya’yı tanıyan kimse yokmuş. Aslında Nazım Pınarcı da bir arayış içinde… 1968’de askere gidiyor. Acemiliğini İskenderun’da tamamladıktan sonra İmralı Adasına dağıtım/sevk oluyor. 20 ay bu adada kalmış.
Risâle-i Nur’ları ve Yeni Asya'yı nasıl tanıdınız?
Askerden geldikten sonra tanıdım. 1970–1971 yılları olduğu için aynı zamanda anarşinin tırmandığı sağ sol kavgalarının gençleri birbirine düşürdüğü yıllar. Ben de bu hadiselerden ister istemez etkileniyordum. Çamdibi’nde Tevfik ile görüşmeye başladım. Onun "Maocu" solcu arkadaşları ile zaman, zaman tartışmalarım oldu. Bu arada İslâmî kitaplarda okumaya başladım. Her hafta 4-5 kitap alıyordum ve ailem de bana “Oğlum neden paranı bu kitaplara veriyorsun” diyorlardı. Okuduğum kitaplar beni pek tatmin etmiyordu. Kur'ân öğrenmeye karar verdim. Salepçioğlu Camii’nde gece Kur'ân kursuna yazıldım. Allah rahmet etsin Bekir Hoca diye anılan muhterem bir ağabeyimiz fahri olarak Kur'ân dersleri veriyordu. Kendisi Yeni Asya gazetesini de okuyordu. Ben hem Kur'ân öğreniyordum, hem de Bugün Gazetesi ile birlikte Yeni Asya’yı da almaya başladım. Daha sonra Yeni Asya’ya devam ettim. Yeni Asya beni Risâle-i Nur eserlerine bağladı. Onun sayesinde Risâle-i Nur eserlerini buldum. Risâle-i Nurları okumaya başlayınca kendime geldim. Yıllardır aradığımı nihayet bulmuştum. Risâle-i Nur bana hayat verdi, İslâmî şuur verdi, ruh verdi, adeta beni kendime getirdi. İlk okuduğum şu satırlardı: “İnsan Nur-u iman ile âlâyıilliyyine çıkar, Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i safiline düşer, Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer.” (23. Söz ) Bu söz beni çok etkilemişti. Bugüne kadar okuduğum kitapların fevkine çıktı. "Ben artık Risâle-i Nur’lardan ayrılmam" dedim, dört elle sarıldım. Başka eserlere de bakmadım, çünkü Risâle-i Nur’lar bana kâfi geldi. Manevî yaralarıma merhem oldu, şifa verdi. Daha sonra Bekir Hoca'nın tavsiyesiyle İzmir’de Kemeraltı Camii Kütüphanesine gittik. Burada rahmetli Saim Ağabey (Saim Atlıhan) ile tanıştık. Saim Ağabey’den Risâle derslerini dinleyince "Ben bu kitapları almak istiyorum" dedim. O zaman Risâle-i Nur’lar açıktan kitapçılarda satılmadığı için beni rahmetli Halıcı Hüseyin Ağabey (Hüseyin Çağdır) ile tanıştırdılar. Risâle almak istediğimi söyleyince, Hüseyin Ağabey bana İşaratül İ'caz kitabını verdi. Aldığım kitabı hemen okudum. Tekrar "Sözler"i almak için gidince bu defa Lem'alar’ı verdi. Onu da okuyup Asa-yı Musa’yı aldım. Derken son olarak Sözler'i aldım. Kuyumcu Mehmet Büker’in kiracısı Necmi İlgen’in evinde derste iken polis baskın yaptı. 1971 yılıydı. Daha sonra mahkeme serbest bıraktı. İzmir Eşrefpaşa’da Arap Fırını’nın karşısındaki Risâle-i Nur dershanesinde Hasan Şen, Abrurrahman Eren, Mesut Zeybek, Saatçi Salih Taşpınar, Nail Yılmaz ve Kadir Kesici gibi Nur Talebeleri ile birlikte 2.5 yıl kadar kaldım. Artık “Filozof Nazım” diye anılmaya başladım. Bu arada Çamdibi’nde Uzun Muzaffer ile (Muzaffer Ergil tanıştım. Tevfik Balkanlı da aramıza katılınca, (Yüzonbir) kuvvetinde olarak çevremizdeki gençlere Risâle-i Nur hakikatlerini anlatmaya başladık. Zaman içinde Çamdibi semtinde samimî ve gayretli Risâle-i Nur Talebeleri çoğaldı. Dershane açıldı, Yeni Asya Bürosu açıldı. Bu arada "Üniversite beldesi olduğu halde İzmir’in Buca semtinde niye Risâle-i Nur dersi yapılmıyor” diye üzülüyordum. Neticede Buca dersleri de başladı. Bu arada Mezarlıkbaşı’nda Süleyman Kaplan’ın atölyesinde çalışırken ayakkabı ustası Metin Çam ile tanıştık. Bu vesileyle ayakkabıcılar içinde de bir hizmet başladı. Risâle-i Nur’lara karşı alâka giderek arttı.
Yeni Asya size neler kazandırdı?
İlk aldığım Yeni Asya ile son aldığım Yeni Asya’yı karşılaştırdığım zaman, inandığı dâvâsından zerre kadar taviz vermemiş, hizmet ölçüsünü Risâle-i Nur’lardan alan bir gazete olduğunu görüyorum. Risâle-i Nur’un hatırını hiçbir hatıra feda etmemiş, bu yüzden bazen kapatılmış, ama yine de doğru bildiğinden şaşmamış. Yeni Asya bize istikamet kazandırdı, İlay-i Kelimetullah-ı gaye edinmeyi kazandırdı. Hakkın hatırının hiçbir hatıra feda edilemeyeceği fikrini verdi.
Unutamadığımız bir hatıranızı bizimle paylaşır mısınız?
Çamdibi’nde oturduğumuz yıllarda her hafta sohbet bizde olurdu. Ramazan’da da sohbetlere ara vermezdik. Biz iki kişilik aileyiz. Pazardan da ona göre alış verişimizi yapardık. Zaman gelirdi sohbete 20-30 kişi katılırdı. Hanım yemekleri pişirirken Âyet-el kürsü ve Fatiha-i Şerif’i okurdu. İftarı yapıp dersimizi bitirdikten sonra kalan yemekler bize yine yeterdi. Biz de Ramazan’ın ve Risâle-i Nur dersinin bir bereketi olarak bu duruma hayret eder, Cenâb-ı Hakka şükrederdik. Allah bizi bu hizmetten ayırmasın.
Gençlere bir tavsiyeniz var mı?
Bir ara gazetemizde Osman Zengin’in bir yazısını okumuştum. "Bir gazete ile bir ev alınır mı?" diye sormuş ve sonra da "Bir gazete ile bir ev alınır mı bilemem, ama bir gazete ile çok ev kurtulur" demişti. Yıkılmaya yüz tutmuş çok aileler Yeni Asya ve Risâle-i Nur ile cehennemi bir haletten kurtulup Cennet Asa bir bahara kavuşmuştur. İşte burada söylediği gibi evlerimize Yeni Asya’yı alalım. Hem dünyamızı mamur edelim hem de ahiretimizi. |
15.06.2010 |