BİR ÂYET, BİR YORUM - Yrd. Doç. Dr. Atİlla YARGICI |
Benzeri yapılamamış ve yapılamayacak olan Kitap '“Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheniz varsa, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi de getiriniz.” (Bakara: 2/23)
Kur’ân-ı Kerim bu ve benzeri âyetleriyle bütün insanlığa meydan okuyor. Allah her peygambere peygamberliğini tasdik etmek için bazı mu’cizeler vermiştir. Hz. Musa Aleyhisselâm zamanında sihir revaçta olduğu için Hz. Musa’ya (as) asa mu'cizesi vermiştir. Hz. İsa zamanında hastalıklar çoğaldığı için ona tıp konusunda insanları müzmin hastalıklardan iyileştirme mu'cizesi vermiştir. Peygamberimiz’e de (asm), onun döneminde şiir ve belâgat ön planda olduğundan dolayı belâgat ve fesahatin zirvesinde olan Kur’ân mu’cizesini vermiştir. Mu'cize insanların yapmaktan aciz oldukları ve peygamberlerin peygamberliklerinin delili olan olağanüstü durumlardır. Peygamberimiz (asm) ümmî idi. Okuma yazma bilmiyordu. Allah ona bütün insanlığa tebliğ etmesi için Kur’ân’ı inzal buyurdu. Müşrikler buna inanmadılar. Cenâb-ı Allah da, Kur’ân’ın bir sûresine nazîre yapmalarını isteyerek onlara meydan okudu. Bu meydan okuma, sadece ümmî bir kimseden Kur’ân gibi bir kitabın bir parçasını yapma konusunda değildi. Putlarını, ilâhlarını, âlimlerini, şairlerini, cinlerini toplayıp yardım alabilirlerdi böyle bir nazire için. Aslında bu yol onlar için çok kolay bir yoldu. Eğer yapılacak bir şey olsaydı yapacaklardı. Nitekim Müseyleme gibi bazıları yalancı peygamberlik iddiâsında bulunmuş, kendilerine vahiy geldiğini iddia ederek Kur’ân’ın bazı sûrelerini taklid etmeye çalışmıştı. Ama bütün şairlere ve insanlığa maskara olmuştu. Kelimelerle İslâma mukabele etmeye güçleri yetseydi, bunu yapacaklardı ve ama onlar, kelimelerle harflerle karşılık vermeyi değil, kılıçla karşılık vermeyi tercih ettiler. Kur’ân-ı Kerim’e elbetteki nazire yapmak mümkün değildir. Çünkü Kur’ân, Cenâb-ı Hakk’ın Kelâm sıfatından gelen bir mu’cizesidir. İnsanlar nasıl ki Tekvin sıfatından yaratılan bir sineğin aynısını yapamazlar. Ama onu taklid edebilirler, ondan istifade edebilirler, başka şeyler yaparlar. Ama bu yaptıkları şey asla bir sinek olmaz. İşte bunun gibi hiçbir insan Kur’ân’ın aynısı bir kitabı, ya da onun bir sûresini yapamaz. Kur’ân’ın üslûbundan istifade ederek, anlamından yararlanarak kelâmını güzelleştirebilir. Ama aynısını, ya da benzerini yapamaz. Çünkü Kur’ân, Allah’ın kelâmıdır. Kur’ân Allah’tan haber veriyor. Cennetten, cehennemden, kabirden haber veriyor. Kimsenin bilemeyeceği tarihî olaylardan haber veriyor. Allah’ın dağa, taşa, göklere, ateşe, yağmura emirlerinden bahsediliyor. Ve bunlar gerçekleri ifade ediyor. Bir insan böyle bir güce sahip olmadığından dolayı elbette Kur’ân’ın benzerini yapamaz. Zaten Kur’ân da başka âyetlerinde, “Eğer insanlar ve cinler Kur’ân’ın benzerini yapmak üzere biraraya toplansalar, hatta birbirlerine yardımcı da olsalar, Kur’ân’ın benzerini getiremezler” buyuruyor. Yine bir başka âyette, iftira olan sözlerden bile olsa Kur’ân’ın benzerini yapmanın mümkün olmadığı ifade ediliyor. Zaten tarih de bunun şahidi değil mi? İnsanlık ne anlam, ne de nazım olarak Kur’ân’ın benzerini getirememiştir. O halde Kur’ân mu'cizedir, ona inanmaktan, onun prensipleriyle amel etmekten başka yapacak bir şey yok. Nitekim, Bakara 24’üncü âyette de Cenâb-ı Hak, “Yapamazsınız ve yapamayacaksınız. O halde kâfirler için hazırlanan, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi koruyun” buyuruyor. Allah bizi Cehennemde yakıt olmaktan muhafaza buyursun. Mu'cize olan Kur’ân ile amel etmeyi nasip etsin. |
13.09.2009 |