Şükrün anahtarı oruç - OSMAN ZENGİN |
RAMAZAN HÂLLERİ Ramazan Risâlesi’nin 2. Nükte’sinde Bediüzzaman Hazretleri; “Ramazan-ı mübareğin savmı (mübarek Ramazanın orucu) Cenâb-ı Hak’kın nimetlerinin şükrüne baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: "deyip, 1. Söz’e atıfta bulunup, oradaki tablacı misâlini nazara vererek devam ediyor. Gerçekten de, hani pazarlarda veya tabla ile çeşitli meyve sebze satan satıcılarla alış veriş münasebetlerimiz olur çoğumuzun. Orada satılan ve kendini, hâşâ küçük dağları yaratmış edasında gören aciz ve fakir insanın bir çekirdeğini dahi yaratamadığı çeşitli meyve ve sebzelere bir karşılık, para verip alırız, üstelik bir de satıcıya teşekkür ederek. Peki, bunları yaparken; bunları hiçten, yoktan, çiğneyerek üstünden geçtiğimiz basit bir topraktan yaratan Rabbimizi düşünmezsek, O'nun nimetlerine karşı şükür yapmadan gasp ederek o nimetleri yesek olur mu? Elbette olmaz değil mi? Peki, gafil insanlar bütün bunları nasıl anlayıp idrak edecekler? İşte, orada da oruç kendini gösteriyor. Diğer zamanlarda Allah’ın verdiği nimetlerin kıymetini bilmeyen, onu onlara bir nevâle şeklinde vereni hatırlamadan yeyip içen insanlar, ancak oruçtaki açlığın verdiği ıztırapla, o nimetlerin kadir-kıymetini anlıyor ve “Bir parça kuru ekmeğe bile razıyım, şu açlığımı gidersin de” diyorlar adeta. Bu hâl, iftara yakın daha şiddetle kendini gösteriyor. Bazen bulunduğumuz iftar dâvetlerinde, iftar vaktine yakın sofraya oturduğumuzda, “Çok acıktım, susadım” diyenlere diyoruz ki, “Haydi erkeksen elini uzat bakayım suya, ekmeğe!” Tabiî lâtifeli gülüşmelerden sonra da “Ya işte bakın bakalım bunlar kiminmiş? O emretmeden yiyebiliyor musunuz?” diye de ekliyoruz. Ve bu sûretle de tabiî, oruç, çok yönleriyle, insanın gerçek vazifesi, yaratılışının esas sebebi olan şükrün anahtarı oluyor. Bu arada bize ehemmiyet kazandıran duâmız aklımıza geliyor ve iftardan sonra duâ ediyoruz O’na müteveccihen, yönelerek: “Ey bizi nimetleriyle perverde eden (besleyen) sultanımız! Bize gösterdiğin nümûnelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını (esas kaynağı olan cennettekileri) göster; ve bizi makarr-ı saltanatına (cennetine) celbet (gönder, götür). Bizi bu çöllerde mahvettirme; bizi huzuruna al, bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz (lezzetli) nimetlerini orada yedir. Bizi zeval (yok oluş) ve teb’id ile tazib etme (yanından uzaklaştırma cezası ile azap verme). Sana müştak (görmeyi arzulayan) ve müteşekkir (şükreden) şu mutî (itaat eden) raiyetini (emrin altındaki kullarını) başıboş bırakıp idam etme” (Bu arada, bu duâ ile alâkalı küçük bir hatırlatmada bulunayım: Özellikle bu mübarek Ramazan’ın iftar yemekleri başta olmak üzere, çeşitli yemeklerden sonra bu duâyı yapan bazı kardeşlerimiz, yanlış okuyorlar. Lütfen orijinaline uygun olarak okurlarsa iyi olur. Malûmunuz bunun aslı, Onuncu Söz’ün hemen baş taraflarındaki Beşinci Sûrette’dir.) |
06.09.2009 |