MİNİ HİKÂYELER |
Dış yüzeyimiz - NEVİN ALAN Uzun zaman önce gittiğim bir semtte yoldayım. Yanımdaki arkadaşım o bölgede oturuyordu. Gözüme ilişen çok bakımlı bir binanın önünde durdum. “Burası yeni mi yapıldı?” “Hayır, sadece komple tadilât ve dekorasyona uğrayan eski bir apartman.” Kısa bir sessizlikten sonra düşüncelerim şöyle gelişti. Önce gönül sarayımızı düzenlesek, onun mobilyalarını yenilesek. Dünyevî evimizi istediğimiz kadar dizayn etsek de, güzelleştirsek de, dekorasyonunun ince ayrıntılarına titizlik göstersek de, iç dünyamızın evi olan bedenimiz hırpanık, darmadağınık ve pejmürde kalıyorsa, yaratılış gayemiz açısından ne anlamı olabilir? Bizler sürekli olarak evlerimizin, eşyalarımızın temizlikleriyle, tertipleriyle meşgulüz. Acaba dip köşeyi parıldatmaya harcadığımız zamanın ne kadarını, insan elbisesinin manevî temizliğine harcıyoruz? İlâhî ikramların teşekkürlerini düşünüyor muyuz? Yaratılan envâi çeşit lezzetlerin, misafirlerimize hazırladığımız ikramların, tatlıların, çikolata ve şekerlemelerin albenisiyle görselliğimize yapılan sunumların bâkî lezzetini keşfedebiliyor muyuz? Tefekkür pencerelerini aralamayı ihmâl etmesek... Kalbimizin, ruhumuzun, duygularımızın ve bedenimizin mânevî temizliklerinin deterjanları olan ibadetlerimizin, ebedî sermayemiz olduğunu kavrayabilsek... Her şeyden önce kendi bünyemizde sindirebilsek, minik cıvıltılarımıza örnek olabilsek ne büyük saadet. Ne dersiniz? |
31.08.2009 |