BİR SAHABENİN GÜNLÜĞÜ |
Duânın gücü - Salİha Ferşadoğlu Zi’lkade, Hicretin 8. Senesi, Medine O gün yaşananları yıllar sonra Hz. Ali’den (as) dinleyecektim. Hicret’in 2. yılında Mekke müşrikleri ile Müslümanlar arasında yapılan Bedir muharebesi çok çetin geçmişti. Bir avuç Müslüman, kendilerinin üç katı büyüklüğündeki ordu karşısında adeta mağlûp olmaya aday gibiydi. Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlara karşı, müşrikler büyük bir kin, hınç ve nefret duyuyorlardı. Her birisi Müslümanları yok etme arzusuyla kılıcını kuşanmış, zırhına bürünmüştü. Nihayet iki ordu karşılaştı. Bir tarafta İslâm uğruna varı yoğu neyi varsa bırakıp gelen Müslümanlar, diğer tarafta atalarının dinini yok sayan insanları öldürmek için evlerinden kalkıp gelen, Ebu Cehil’in başını çektiği müşrikler. Ne muazzam bir manzara… Hak ile batıl karşı karşıya. İslâm mücadelesinin kat be kat artarak hayat bulduğu noktalardan bir nokta… Savaş meydanı. İşte o vakit, daha savaş fiiliyâta dökülmeden birkaç dakika önce Peygamberimiz (asm) Allah’a el açıp duâ ediyor: “Ey Rabbim, eğer yenilgiye uğrarsak, Sana yeryüzünde ibadet edecek bir topluluk kalmayacak. Bizi muzaffer eyle. Bana vaat ettiğin yardımı lütfet!” Ardından şöyle diyor sahabelerine: “Şu beş durumda gök kapıları açılır ve duâlar kabul edilir. Bir, Kur’ân okunurken. İki, İslâm ordusu düşman ordusu ile karşılaştığı zaman. Üç, yağmur yağdığında. Dört, zulme uğrayan duâ ettiğinde. Beş, ezan okunduğunda.”* Peygamberimizin bu sözü üzerine, her bir İslâm gönüllüsü içlerinden en samimane duygular eşliğinde yeniden Rablerine duâ ettiler. İnanıyorlardı, hak yolda muvaffak olmak yakındı. Savaş başladı. Canla başla her bir Müslüman cenk etti. Ölmekten korkmadı hiçbiri. Bir avuçtular. Rüzgâr esti üç kere. Her defasında Cebrail (as) bin melekle Müslümanlara yardım etti. Edilen duâlar kabul olmuş, Allah katından inen harikulâde yardım ile Müslümanlar zafer elde etmişlerdi. Üç bin melek alaca renkte atlara binmiş, Peygamberimizin (asm) sağ ve sol yanında savaşmışlardı. Bundan daha güzel cevap olabilir miydi duâlarına karşılık… Hz. Ali sustu. O günlere dalmış, gitmişti. Bilâl-i Habeşî’nin ezanını duyunca, pencereye yanaştım. Gökyüzüne doğru yüzlerce duâ sıraladım. Biliyordum, cevap verilecekti… *Taberani’nin Evsaf’ından. |
31.08.2009 |