Röportaj |
ÖMER ŞENÖZ |
ALMANYA’DA İKAMET EDEN 40 YILLIK OKUYUCUMUZ SELAHADDİN ÇAKIR: |
Sizi tanıyabilir miyiz? 1949 Çayeli (Rize) doğumluyum. İlkokulu köyümde okudum. 1962’de İstanbul’a, gurbete çıktım. Çıkış o çıkış... Önce İstanbul, sonra da Almanya’ya (1971’de) çalışmaya gittim. Halen Almanya’da (Lemgo’da) ikamet ediyorum. Yıllık izin için hemen her yıl Türkiye’ye geliyorum.
Risâle-i Nur eserleri ve Yeni Asya’yı nasıl tanıdınız? Eskiden dinden bahseden gazete hasreti çekerdik. Çocuk yaşta okumaya meraklıydım. Önceleri Bugün gazetesi vardı, onu okurdum. Sonra İttihad çıktı, onu almaya başladım. Daha sonra da Yeni Asya çıkınca onu beğenerek okumaya devam ettim. Almanya’ya gittiğimde de zor şartlara, gazeteler gününde gelmemesine rağmen okumaya devam ettim ve halen de devam ediyorum. Ailece Yeni Asya’yı okuyoruz. Hatta İttihad yayınlanırken dünya boks şampiyonu Muhammed Ali’nin gazetede basılan fotoğraflarını evimin duvarlarına asmıştım. Müslüman olduğu için ona da meraklıydık. Erken yaşta gurbete gelmemize rağmen, her halde rahmetli dedemin duâsı ve öğrettikleri bana yardımcı oldu. Allah’a şükür o yaşımda başladığım namazlarımı Risâle-i Nur’un da tesiriyle hiç terk etmedim. Çünkü biz köydeki evimizde dedemin arkasında cemaatle beş vakit namaz kılmayı görmüş ve öğrenmiştik. Dedem Nuri Efendi, köyümüzün, çevremizin sevilen ve sayılan bir âlimi idi. Allah rahmet eylesin. İstanbul’a geldikten sonra, 1964 veya 65’lerde hemşehrimiz ve köylümüz, emekli müftü Yahya Alkın Hocayı tanıdım. O zaman İslâm Enstitüsünde okuyordu. Yahya Hoca ile görüşmeye başladım, görev yaptığı camiye (Valilik yanındaki küçük camide gerev yapı-yordu) gitmeye başladım. Allah razı olsun, bize çok yardımcı oldu, çok ilgi gösterdi. O ilgi beni çok etkilendi. Bir gün bana dedi ki, “Cumartesi günleri çay içilip sohbet edilen bir yer var, gelir misin?” Ben de, “Tabiî gelirim, niye gelmeyeyim ki?” dedim. Yanlış hatırlamıyorsam 1964 idi. Bu şekilde ilk Risâle-i Nur sohbetine (Süleymaniye’deki Kirazlı Mescit sokağındaki yere) gitmiş oldum. Orada çok muhterem insanlar vardı. Mustafa Polat Ağabey, Sadullah Nutku Ağabey, Av. Bekir Berk Ağabey, Zübeyir Ağabey, Mehmet Kutlular Ağabey... Hepsi gençti o zamanlar... Sanki o cemaati arıyormuşum da bulmuşum gibi bir hisse kapıldım. Ondan önce Kur’ân kursuna giderdim, camilere zaten giderdim. Hiç öyle nuranî bir cemaat görmemiştim. Hakikaten bambaşka bir cemaat, bambaşka bir ders... Allah herkese nasip etsin. Orada ders yapıldı. Ben dersi anlamıyorum, ama oraya gelen insanlara bakıyorum, onları temâşâ ediyorum. Floresan gibi parlayan insanlar... Diyorum ki “Yahu ben böyle cemaati hiçbir yerde görmedim!” Hayran oldum... Sohbet sonrası oradan birkaç küçük risâle satın aldım. Yahya Hocamıza sordum: “Bu ders bir daha ne zaman olacak?” diye. O da, “Her hafta var, istersen geliriz” dedi. Ben de “Ne demek istersen, tabiî isterim” dedim ve sevindim. Elhamdülillah, o günden beri bu yolda devam ediyoruz. Beni en çok etkileyen şu oldu: Bir gün su kesilmişti. Dediler ki elimize su kapları alıp yakındaki camiden su getirelim. Gittik, su dolduruyoruz. Bir de baktım ki yanımda Zübeyir Ağabey, o da su kabını alıp gelmiş, su dolduruyor. Bu tevazu beni çok etkiledi. Ki Zübeyir Ağabey hasta haliyle gelmişti...
Yeni Asya size ve ailenize neler kazandırdı? Yeni Asya, Risâle-i Nur’un fikirlerini anlattığı için hem kendi hayatımıza, hem de aile hayatımıza çeki düzen verdi. Ondan hep iyilik ve güzellik öğrendik. Bilhassa Almanya gibi bir yerde ailemizi muhafaza etmek ve çocuklarımızı yetiştirmek konusunda hep ondan istifade ettik. Her sayfasından hakikatleri öğrendik. Hep duâcıyız.
Almanya’da İslâmî hizmetler nasıl? Çok şeyler anlatılabilir. Meselâ, ilk gittiğimizde Almanya’da cami yoktu. Bir halı fabrikasının deposunda Bayram Namazı kılıyorduk. Ama şimdi Almanya’nın her yerinde camiler var, medreseler var... Pek çok yerde Risâle-i Nur eserleri okunuyor. Şükür... Almanya da artık bu yönüyle küçük bir Türkiye... |
ÖMER ŞENÖZ 09.08.2009 |