Haberler |
1959’DAN 2009’A 50 YILLIK UZUN BİR YOLUCULUK |
Türkiye’nin 31 Temmuz 1959’da AET’ye yaptığı ortaklık başvurusunun 50. yılı olması dolayısıyla bir değerlendirme yapan İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Türkiye’nin, AB ile resmî ilişkileri en eskiye giden aday ülke olduğunu söyledi. Kabaalioğlu, “Zamanın hükümeti ve dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun büyük bir uzak görüşlülük örneği sergileyerek temellerini attığı AB süreci Türkiye için önemini korumaktadır’’ dedi. MÜZAKERE SÜRECİ RAYINDAN ÇIKMAMALI
AB sürecinin toplumsal bir seferberlik gerektirdiğini vurgulayan Kabaalioğlu, bunun hükümetin yanında, muhalefet partilerinin, devlet kurumlarının ve sivil toplumun da desteği ile ilerleyebilecek bir süreç olduğunu söyledi. Kabaalioğlu, ‘’Bu nedenle tüm kurum ve kuruluşlarıyla Türkiye’nin bu hedefin gereklerini yerine getirmesi ve sürecin takipçisi olması büyük önem taşımaktadır. İçinde bulunduğumuz müzakere sürecinin rayından çıkmamasına çalışmalıyız” dedi.
İktİsadİ Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Avrupa Birliği (AB) müzakere sürecinin istenilen hızda ve yoğunlukta ilerlemediğini belirterek, ‘’İçinde bulunduğumuz müzakere sürecinin rayından çıkmamasına ve başka bir deyişle ülkemize özgü ‘sui generis’ (kendine özgü) bir süreç haline dönüşmemesine çalışmalıyız’’ dedi. Türkiye’nin 31 Temmuz 1959’da AET’ye yaptığı ortaklık başvurusunun bugün 50. yılı olması dolayısıyla kendisine yöneltilen soruları cevaplayan Haluk Kabaalioğlu, Türkiye’nin, AB ile resmi ilişkileri en eskiye giden aday ülke olduğunu söyledi. 31 Temmuz 1959’da AET’ye yapılan ortaklık başvurusunun Yunanistan’ın 15 Temmuz 1959 tarihinde yaptığı başvuruyu izlediğini ve 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması’nın imzalanmasına yol açıldığını hatırlatan Kabaalioğlu, ‘’Zamanın hükümeti ve dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun büyük bir uzak görüşlülük örneği sergileyerek temellerini attığı AB süreci Türkiye için önemini korumaktadır’’ dedi. Kabaalioğlu, Türkiye’nin ortaklık başvurusunu yaptığı tarihteki şartları ile bugünkü şartlarının birbirinden çok farklı olduğunu, Türkiye’nin o zamanki konumuna göre birçok alanda çok daha ileriye gittiğini vurguladı. Türk sanayisinin gümrük birliği ile rekabet gücünü arttırdığının görüldüğünü, Türkiye’nin AB’nin altıncı büyük dış ticaret partneri ve yedinci büyük ekonomisi olduğunu ifade eden Kabaalioğlu, ‘’Türkiye 1959’da toplam 353 milyon 799 bin dolar ihracat yapan bir ülke iken günümüzde bu oran 132,2 milyar doları bulmuştur.’’ diye konuştu. Kabaalioğlu, ancak Türkiye’nin Gümrük Birliği (GB) sonrası muhtemel şoklara ve uyum sürecinin maliyetine katkıda bulunacak AB fonlarını Yunanistan’ın engellemesi nedeniyle alamadığını belirtti. Gümrük birliğinin ancak tam üyelik ile sonuçlandırılırsa anlamlı bir entegrasyon biçimi olduğunu söyleyen Kabaalioğlu, ‘’Bugün tam üye olmadan AB ile gümrük birliği içinde olan San Marino ve Andora gibi ülkeler dışında bir tek Türkiye vardır. Tam üyeliğin yakın zamanda gerçekleştirilmesi, gümrük birliğinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için şarttır. Aksi takdirde Türkiye’nin karar mekanizmasında yer almadığı bir birlik içinde olması olumsuz sonuçlar doğurmaktadır’’ dedi. 1999’da Helsinki Zirvesinde AB’ye aday olarak ilân edilmesinin ardından Türkiye’nin reform sürecini hızlandırdığını vurgulayan Kabaalioğlu, anayasa ve yasaların AB normları ve standartları çerçevesinden revize edildiğini anlattı. Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, ‘’Bu reform ve demokratikleşme hamlesinde AB’nin itici gücü ve AB hedefinin etkisi yadsınamaz’’ dedi. İstanbul / aa
HALK BIKTIRILMASIN
Reformlar doğrultusunda Türkiye’nin AB üyeliği için belirlenen Kopenhag kriterlerinin siyasi koşullarını yerine getirdiğinin kabul edildiğini ve 3 Ekim 2005 itibarıyla Hırvatistan ile birlikte Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinin başlatıldığını hatırlatan Kabaalioğlu şunları kaydetti: ’’Ne yazık ki, müzakere süreci istenen hızda ve yoğunlukta ilerlememektedir. Güney Kıbrıs’ın Kıbrıs’ın meşru temsilcisi olarak AB’ye kabul edilmesi Türkiye ile müzakere sürecini de olumsuz etkilemiş ve AB’nin Türkiye’den liman ve hava alanlarını Güney Kıbrıs’a açması talebi, müzakerelerin 8 başlıkta kesintiye uğramasına neden olmuştur. Müzakerelerin açılması öncesindeki AB desteği ile bugünkü ortamı karşılaştırırsak önemli bir düşüş gözlemlemekteyiz. AB sürecinin bu şekilde ilerlemesi farklı nedenlerden kaynaklansa da sonuçta halkta bir bıkkınlığa ve güvensizliğe neden olmaktadır.’’ Bugün gelinen aşamada, 50 yıl öncesine dayanan bu ilk adımın önemli kazanımlara yol açtığını söyleyebileceklerini ancak, 50 yıl sonrasında bugün hala nihai hedefe ulaşamadıklarını belirten Kabaalioğlu, ‘’Tam üyelik henüz gerçekleşmedi ama yine de bu hedefe eskiden olduğundan çok daha yakınız’’ dedi. Kabaalioğlu, ‘’Şu an için sorunlar aşılamayacak gibi gözükse de aslında her iki tarafta da siyasi irade olduğu sürece sorunların çözümü mümkün olacaktır’’ şeklinde konuştu. AB sürecinin toplumsal bir seferberlik gerektirdiğini vurgulayan Kabaalioğlu, bunun hükümetin yanında, muhalefet partilerinin, devlet kurumlarının ve sivil toplumun da desteği ile ilerleyebilecek bir süreç olduğunu söyledi. |
01.08.2009 |