Çocukluğumuzda; belirtilerinden, işaretlerinden, evdeki hareketlerden anlardık Ramazanın gelmesinin yakın olduğunu. Memlekette savaş vs. gibi hallere düşülmemiş olsa da, Halk Partisinin şedit zulmü yüzünden (o zamanlar kıtlık, yokluk yaşanmasından dolayı olsa gerek) temel gıda maddelerinin (un, yağ, şeker, pirinç vs.) toptan olarak evimize alınmasından anlardık. Ve sevinirdik, “Ramazan geliyor” diye.
Herkeste bir telâş, bir hazırlık koşuşturması yaşanırdı. Mahallemizin simit fırınına her zamankinden daha çok odun gelirdi, pide pişirmek için. Hele, o saman kâğıda basılmış ve iki yanında minare resimleri olan ve ortasına kocaman yazıyla da yazılan imsâkiyeleri hatırlıyorum da ne güzel olurdu. Rahmetli annem sorardı “Bak bakayım oğlum bu sene Ramazan kaç gün, ilk gün imsak ve sahur vakitleri ne zaman?” diye.
O zamanlar, şimdiki gibi bol olarak hurma bulunmazdı. Ancak Hacca gidenler getirince görürdük ve çok severdik hurmayı. Ramazanla birlikte evimize hurma da alınınca, iftarlarımız daha bir zevkli geçerdi.
Babam esnafa kızardı “Mendebur adamlar, yine Ramazan geliyor diye her şeye zam yapmışlar” diye. İnsanların genel hallerinde de değişiklik olurdu, herkes mülâyimleşir, hani adeta melekleşirdi. Annem, “Yavrum, Ramazan gelince Allah, şeytanları zincirle bağlar” derdi. Biz de çok sevinirdik buna. Çünkü; büyüklerimiz bizlere daha küçük yaşlarda iken masallar anlatırdı. Tabiî, bir çoğunun içinde de cinler, periler olurdu ve geceleri çok korkardık. İşte annemin o sözü bize teselli verir ve sevindirirdi. Ramazanın güzel bir şey olduğu çocukluğumuzda beynimize nakşolmuştu.
|