“Der-akab zevâl ile acılanan mülâkatlar, keder ve meraka değmez. İştiyaka hiç lâyık değildir. Çünki: Zevâl-i lezzet, elem olduğu gibi; zevâl-i lezzetin tasavvuru dahi bir elemdir. Bütün mecâzî âşıkların divanları, yâni aşknâmeleri olan manzum kitabları, şu tasavvur-u zevalden gelen elemden birer feryaddır. Herbirinin, bütün divan-ı eş'ârının ruhunu eğer sıksan, elemkârane birer feryad damlar.” (Sözler, 2004, s. 346)
Çok acele ve çabuk zevâl ile acılaşan kavuşmalar, kederlenmeye, üzülmeye ve merak etmeye değmezler. İştiyak ve arzuya hiç değmezler ve lâyık da değillerdir.
Çünkü lezzetin son bulması elemdir. Lezzetin biteceğini düşünmek dahi bir elem ve üzüntüdür; hatta bir ızdıraptır.
Bütün mecâzî âşıkların yani sûrete ve dünyanın fenasına müştak olan aşıkların divanları, yani aşk şarkıları, şiirleri ve şiir kitapları, lezzetin bitmesinden gelen düşüncelerin elemli ve ızdıraplı birer feryatlarıdır. Onların şiir kitapları ve divanlarının ruhları eğer sıkılsa elemli ve feryatlı birer damla olur. Nasıl ki kâinat sıkılsa insan damlası meydana çıkar; onların şiir divanlarının sıkılmasından çıkan damlalar da elem ve feryad damlalarıdır.
|