Bir âlimin kıymetini ve büyüklüğünü en iyi âlimler takdir eder. İmâm-ı A’zamın zamanında ve sonraki asırlarda yaşayan İslâm âlimleri hep onu medhetmişler, büyüklüğünü bildirmişlerdir.
Abdullah ibn-i Mübârek anlatıyor:
“Ebû Hanîfe, İmâm-ı Mâlik’in yanına geldiğinde İmâm-ı Mâlik ayağa kalkıp ona hürmet gösterdi. O gittikten sonra yanındakilere, ‘Bu zâtı tanıyor musunuz? Bu zât, Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sâbit’tir. Eğer ‘şu ağaç direk altındır’ dese isbat eder’ dedi.”
Yine Abdullah ibni Mübârek der ki:
“Hasan bin Ammâre’yi Ebû Hanîfe ile birlikte gördüm. Ebû Hanîfe’ye şöyle diyordu: ‘Allahü Teâlâya yemin ederim ki fıkıhta senden iyi konuşanı, senden sabırlısını ve senden hazır cevap olanını görmedim. Elbette sen fıkıhta söz söyleyenlerin efendisi ve reisisin. Senin hakkında kötü söyleyen sana hased edenler, seni çekemeyenlerdir.”
Abdullah ibn-i Mübârek diyor ki:
“Kûfe’ye gittim. ‘Şehrin en zâhidi kimdir?’ diye sordum. ‘Ebû Hanîfe!’ dediler. Ondan çok vera sahibi, yani haramları, mekruhları ve şüphelileri terk eden görmedim. Neşeli zamanında da, üzüntülü zamanında da ibadet ederdi.”
Hasen bin Sâlih:
“Ebû Hanîfe kuvvetli vera sahibi ve haramlardan çok uzak idi. Şüpheli olur diye helâllerin fazlasından kaçınırdı. Kendini ve ilmini koruma hususunda ondan daha kuvvetli âlim görmedim. Vefâtına kadar onun ömrü mücâhede ile geçti.”
Hâfız Muhammed ibni Meymûn:
“Ebû Hanîfe’nin zamanında ondan ârif ve fakîh yoktu. Yemin ederim ki, onun mübârek ağzından bir söz duymaya yüz bin dinar veririm.”
Süfyân bin Uyeyne:
“Onun eşini ve benzerini gözüm görmedi. Fıkıh ilmi Kûfe’de Ebû Hanîfe’nin talebesindedir.”
Yine Süfyân bin Uyeyne diyor ki:
“İmâm, önce büyük ve yaşlı âlimlere elbise, meyve ve buna benzer şeyler alır, sonra kendine ve evdekilere alırdı.”
Dâvûd-u Tâî’nin yanında Ebû Hanîfe’den bahsedildi. Buyurdu ki:
“O bir yıldızdır. Karanlıkta kalanlar onunla yol bulur, hidayete kavuşur.”
Hafız Abdülazîz ibn-i Revvâd:
“Ebû Hanîfe’yi seven, Ehl-i sünnet ve’l-cemâat mezhebindedir. Ona buğzeden, kötüleyen bid’at sâhibidir. Ebû Hanîfe bizimle insanlar arasında miyârdır (ölçüdür). Onu sevenin, ona yüzünü dönenin Ehl-i Sünnet olduğunu; buğz edenin bid’at sâhibi olduğunu anlarız.”
İbrâhim bin Muâviye-i Darîr:
“Ebû Hanîfe’yi sevmek sünnetin tamamındandır. Ebû Hanîfe adâleti gözetir, insafla konuşur, ilmin yollarını insanlara beyan eder ve herkesin müşkillerini çözerdi.”
Evliyânın büyüklerinden Sehl bin Abdullah Tüsterî:
“Eğer Mûsâ ve Îsâ aleyhimüsselâmın kavimlerinde Ebû Hanîfe gibi âlimler bulunsaydı, bunlar doğru yoldan ayrılıp, dinlerini bozmazlardı.”
İmâm-ı Şâfiî buyuruyor:
“Ben Ebû Hanîfe’den daha büyük fıkıh âlimi bilmem. Fıkıh öğrenmek isteyen onun talebesinin ilim meclisinde otursun, onlara hizmet etsin.”
Yine İmâm-ı Şâfiî şöyle buyurmuştur:
“Bütün Müslümanlar İmâm-ı A’zam’ın ev halkı, çoluk çocuğu gibidir.”
İmâm-ı Şâfiî Hazretleri:
“Fıkıh ilminde mütehassıs olmak isteyen, Ebû Hanîfe’nin kitaplarını okusun.”
İmâm-ı Şâfiî Hazretleri, İmâm-ı A’zam’ın kabrini ziyarete gittiği zaman, kendi ictihadını terk eder, Hanefî mezhebine göre amel ederdi. İmam’ın mezarının yanında, imamın arkasında namaz kılarken Fâtiha Sûresini okumazdı. Sabah namazında da Kunut duâsını terk ederdi. (Şâfiî mezhebinde imamın arkasındaki cemaat da Fâtiha’yı okur. Sabah namazında da ikinci rükûdan sonra Kunut duâsı okunur.) İmâm-ı Şâfiî, böyle yapmasının sebebini şöyle açıklar:
“Onun huzurunda, onun re’yine (ictihadına) muhâlif olan kendi re’yimle amel etmeye utanırım!”
Büyük âlim Mis'ar, Ebû Hanîfe'nin karşısında diz çökerek, bilmediklerini ona sorarak öğrenirdi. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe Hazretleri hakkında şöyle demiştir:
"Bin âlimden ders aldım. Fakat, Ebû Hanîfe'yi görmeseydim, Yunan felsefesinin bataklığına kayacaktım."
|