“Beni seven, Cennette benimle beraber
olur.”(Kütüb-i Sitte, İlim)
Ey sevgili! En sevgili! Seni anlatmak, satırlara sığdırmak acziyetimi ortaya çıkarmaktan başka bir işe yaramaz. Oysa gönlümden geçen, sana varmak, sana dayanmak, dergâhında, huzurunda diz çökmek arzusudur. Gözlerim nicedir seni bekliyor, seni tanıyalı beri... Peygamberimiz Muhammed Mustafa’dır (asm) diye öğrendiğim günden beri sana milyonlar salât ü selâm gönderiyorum... Biliyorum vuslat o güne, Kevser havuzunun başında biz ümmetini beklediğin yerde... Biliyorum gözlerin bizde... Selâm, sevgi ve duâ ile... Ey sevgili! En sevgili! Fuzuli’nin bir su misâli aradığı gibi seni, ben de peşi sıra düştüm yollara. Arabistan çöllerinde, kızgın güneşin altında üşüdüm, titredim. Gece ayazlarında terledim, ürperdim. Seni özledim. Ağladım, haykırdım... Kendime kızdım... Sustum ve bekledim...
Gözlerim yollarda seni arıyor, seni bekliyor... Dilimde senin adın, seni zikrediyor, seni soruyor... Kulaklarımda senin sesin, seni duyuyor, seni istiyor... Şu fani beden seni bulmak, sana varmak, senin rızana kavuşup bâkî olmak arzusu ile yanıp yanıp tutuşuyor. Acı ile kıvrım kıvrım kıvranıyor. Ne yiyebiliyor, ne içebiliyor. Dünyayı boşvermiş, ha bire ahiret gemisini gözlüyor... Duâlarda sen... Çünkü seni seven, cennet ü âlâda seninle olurmuş... Yüreklerde sen... Çünkü seni candan özleyen, yanına varırmış... Rüyalarda sen... Çünkü seni cân-ı gönülden isteyenin rüyalarına misafir olurmuşsun, şeytan bile senin sûretine giremezmiş...
İstiyorum, bekliyorum ve biliyorum. Firaklar son bulacak, mahşerde bize vuslatlar kalacak!
Ey sevgili! En sevgili! Sen en önde, biz ümmetin senin ardından huzur-u İlâhîye varılacak!
Peygamberin şefaatine nail olmak duâsıyla...
|