Sosyalist Enternasyonal’in genel kuruluna katılamamış Deniz Baykal. Nedeni, sosyal demokrat bir parti olmadığı gözleminden hareketle CHP’nin üyeliğinin askıya alınması ihtimali.
CHP, yanaştığı ulusalcılarla bu ülkeyi dışa kapatacak, izole edecek, Saddam’ın Irak’ına çevirecek diyorduk ki, yanılmışız. Halk oy verip iktidar yapmayınca CHP, Türkiye’yi değil kendini ‘dışa kapattı’.
Demokrasilerde siyasi partiler halkın talep ve ihtiyaçlarını esas alırlar; halkın sözcüsü ve temsilcisidirler, devletin, bürokrasinin, resmi ideolojinin değil. CHP demokrasilerde siyasi partilerin bu işlevini bir türlü anlayamadı siyaset bilimi doçenti bir genel başkana rağmen. Halk, kendine belli bir yaşam biçimi dayatan, halk iktidarına değil bürokratik iktidara talip, resmi ideoloji ile halkı ‘adam etmeye çalışan’, laikliği, Atatürkçülüğü, cumhuriyeti kendine karşı sopa gibi kullanan bir partiyi iktidara getirir mi? Getirmedi de. Elli yılı aşkındır hiçbir seçimi kazanamadı CHP. Çünkü, demokrasiyi anlamadı, önemsemedi; milli iradeye değil askeriyle, yargıcıyla, rektörüyle bürokrasiye yaslanıp iktidar üretmeye çalıştı. Ee, bu da demokrasilerde olmuyor.
Düşünün, 22 Temmuz seçimlerinde öne çıkan sloganlarını: ‘Bu sefer cumhuriyet kazanacak’. Şimdiye kadar yapılan seçimlerde cumhuriyet hep kaybetmişti öyle mi? İnsanların ‘cumhuriyet’i değil siyasi partilerin ‘performanslarını’ oyladıklarını anlamayan bir siyasi kadro. Sonuç ne oldu peki? CHP kaybedince saltanatçılar mı kazandı? ‘Bu sefer de cumhuriyet kaybetti’ diyorsunuzdur, şimdi bu mantığa göre. Hatta, ‘cumhuriyetin (daha doğrusu, CHP’nin) hep kaybettiği bir demokrasiden bize ne? Olmazsa olmasın. Ah şu demokrasi olmasa bizim iktidarımız (bürokratik iktidarımız) her daim güçlü kalacak’ dediğinizi duyar gibiyim.
CHP ‘sol’ bir parti olsaydı; yoksuldan yana, emekten yana, dayanışmacı, sosyal adaletçi olsaydı Tuzla tersanelerindeki kazaların üzerine giderdi. Tuzla’da olanlar ve olmayanlar, bir siyasi iktidarı bitirmeye yeter de artar bile. Ama CHP’nin umrunda mı işçiler? Nişantaşı’nın ‘yaşam biçimi’ni temsil etmek, bürokratların ayrıcalıklarının bekçiliğini yapmak yetiyor.
Sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik ilkelerinin yanından bile geçmiyorlar. Eğitim hakkının ve kamu hizmetlerinin alımında eşitlik ilkesinin altını çizen son anayasa değişikliğini yargıya götürüp iptal ettiren bir ‘sosyal demokrat’ parti! Anayasa yapmayı sadece darbecilerin inhisarında gören bir Baykal... Seçim sonuçlarına bakıp halkı aşağılamaya kalkan bir parti politbürosu...
Sol, dünyanın her yerinde üretim ilişkilerine bakar, emeği gözetir, refah devletini ve refahın dağıtımı meselelerini önceler. Marxist jargonla söylersek, ‘altyapı’yı önemser. Siyasi analizlerini de, dönüşüm projelerini de üretim ilişkilerine yaslar. Peki, CHP ne yapar? ‘Laiklik elden gidiyor’a indirgenmiş bir ‘sol’ hareket düşünebiliyor musunuz? Böylesi bir ‘tek gündem siyaseti’ yapan CHP’nin ‘sol’la bir alakası yok. Demokrasiyle, açık toplum kurumlarıyla ve piyasayla iktidarını kaybeden bürokratik elitin ve onun sivil uzantılarının ağlama duvarı CHP.
Ordunun siyasete doğrudan müdahalesine alkış tutan, hatta bunu kışkırtan; mahkemelerin siyasal partileri kapatmasından medet uman; uluslararası olan her şeye zenafobik bir karşıtlık gösteren, evrensel demokratik kuralların hatırlatılmasını ‘emperyalizm’ olarak niteleyen bir ‘sosyal demokrat’ parti! Sosyalist Enternasyonal ne yapsın bu partiyi?
Türkiye ‘çağdaş özgürlükçü sol’unu arıyor. Bulabilir mi? Çok kuşkulu. Bu ülkede solun en büyük talihsizliği Kemalizm’in içinde doğması. Halk yerine devleti, değişim yerine kurulu düzeni, eleştirel akıl yerine resmi ideolojiye itaati esas alan Kemalizm aşılmadan sol ne kitlesel bir güç olabilir ne de entelektüel anlamda ciddiye alınabilir. ‘Hem sol hem Kemalist olunabilir’ diyebilen ‘yeni solcu’lar olduğu sürece de hayal görmeye gerek yok. CHP, solun evrensel referanslarının ‘ulusalcılık’a kurban edildiği bir hareketin adıdır.
Zaman, 1 Temmuz 2008
|