Toplumun ve medyanın çeşitlenmesi, orta sınıfın güçlenmesi, ‘demokrasi’ ve ‘ hukuk devleti’ gibi değerlerin yayılmasına neden oluyor.
Ona paralel olarak da, “ büyüklerimizin bir bildiği vardır “, “ devletimiz ne eylerse, güzel eyler “ türünden, çeşitli uygulamaları sorgusuz sualsiz kabullenmeler azalıyor.
Eleştiriler yüzünden askeri cenahtan gelen “ yıpratılıyoruz “ yakınması böyle bir toplumsal değişimin sonucu.
Eğer bir kurum yıpranmak istemiyorsa, sadece işini yapmalı. Görev sınırlarını aştı mı, eleştiri de başlar.
Mesela, 27 Nisan 2007’de internet sitesinde bir bildiri yayınlayarak Cumhurbaşkanlığı seçimine ve yargıya müdahale eden kim? Askeriye. Peki böyle bir görevi var mı? Yok.
Mesela, Eylül 2007’de toplumsal ve siyasal işleyişe, ‘ Eylem Planı’ ile müdahale etmek üzere hazırlıklar yapan kim? Askeriye. Peki böyle bir görevi var mı? Yok.
Daha sürüyle örnek verilebilir bu türden: Silahlı Kuvvetler adeta bir ‘siyasi parti’ gibi davranıyor.
Haliyle de eleştiriliyor.
Olağan, normal, kanunlarda belirtilen işini yapsa; sadece sınırları korusa, sadece dış tehditleri değerlendirerek tedbirler alsa kim ne diyecek?
Olsa olsa güvenli bir ülkede yaşamamıza en büyük katkıyı sağladığı askeriyeye teşekkür edilir.
Ama sınırlar aşılınca eleştiri de başlıyor işte. Bu kadar basit.
Sabah, 1 Temmuz 2008
|