Komplo teorilerine, büyük ve karmaşık olaylar için geliştirilen kolay izahlara hep şüpheyle yaklaştım. Son olarak Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında açılan kapatma davası sonrası artık neredeyse kesin bir bilgiymiş gibi takdim edilmekte olan mega teoriye de şüpheyle yaklaşıyorum.
Birkaç sebeple...
Eğer bütün yaşadıklarımız, bir merkezden planlanıp yönetilen şeylerse, ortada bir büyük beyin ve hiyerarşik bir örgütlenme içinde işleyen bir mekanizmanın da olması gerekir.
Eğer gerçekten bir büyük beyin varsa, o beyin o kadar da parlak ve iyi çalışan bir beyin değildir. Çünkü ana amaç kısa vadede Adalet ve Kalkınma Partisi’ni iktidardan uzaklaştırmakla sınırlı olamaz, gerçek bir beyin stratejik düşünür ve uzun vadeli planlamalar yapar. Oysa yarın sabah AKP kapatılsa bile bu parti ne kısa dönemde iktidardan uzaklaştırılmış olacak ne de orta-uzun dönemde yeniden seçim kazanıp iktidar olmasının önüne geçilebilecek.
Eğer gerçekten amacı AKP’den ilanihaye kurtulmak veya bu partiyi ‘ehlileştirmek’ olan bir büyük beyin varsa, yapılabilecek en yanlış hareket AKP hakkında kapatma davası açılması oldu. Kapatma davası ve kararı, partinin bir anlamda radikalleşmesinin önünü açan bir gelişme olabilir.
Yukarıda saymaya çalıştığım mantıki sebeplerden ötürü, AKP karşıtı cephe diye her yerde takdim edilen grubun (ordu-yargı-kısmen bürokrasi) ortak bir akılla hareket ettiğini düşünmüyorum. Ama ortak bir düşünce iklimi içinde nefes aldıklarına kuşku yok.
Veya ortak hareket ediyorlar ama o kadar da akıllı değiller!
Birkaç sebeple...
AKP hakkında açılan kapatma davasının sonucu AKP’yi suçsuz bulmak olamaz. Çünkü o zaman AKP’nin yaptığı her şey meşruiyet kazanmış, AKP karşıtlarının eleştirileri ise açığa düşmüş olur.
AKP’yi kapatmak da az önce söylediğim sebeplerle anlamsız olur; çünkü her durumda bu parti iktidarda kalacak, ayrıca çeşitli kamuoyu yoklamalarına göre tek başına iktidara gelmeye devam edecek kadar desteğe de hâlâ sahip. Öte yandan ‘Türkiye’yi AKP’den kurtarması’ umut edilen Cumhuriyet Halk Partisi bırakın yerinde saymayı, oy kaybediyor.
O zaman, eğer AKP karşıtı cephe ortak hareket ediyorsa, pek akıllı davranmış sayılamaz.
Ama karşımızda ortak hareket etmeyen, fakat ortak bir düşünce atmosferinde bulunan kaotik bir grup olabilir.
İşte o zaman durum iyice vahim demektir.
Türkiye’nin kaderinin önce bir tek kişinin iddianame yazıp yazmama, dava açıp açmama kararına, yani iki dudağının arasına bırakılması, sonra o eğer dava açarsa 11 kişiden 7’sinin bu istem doğrultusunda bir kanaate sahip olup olmamasına bağlı olması, aklın alacağı bir şey değil.
Parti kapatmak gibi ancak çok ekstrem durumlarda ve görece marjinal siyasi akımlara karşı başvurulabilecek olan bir yöntemin sık sık ve üstelik ülkenin ana siyasi akımı da dahil parlamentosundaki dört partiden ikisine karşı uygulanmak istenmesi, gerçekten akılla izah edilebilir şeyler değil.
Ama son kertede kapatma davasının kendisinin de, sonucunun da çok önemi yok. Cin şişeden çıktı ve bir daha da içeri zor girecek.
Davanın sonucu ne olursa olsun, ülkemizde bir atmosfer doğdu. Bu atmosfer kalıcı. Ve o atmosfer orada durduğu müddetçe bu ülkede huzur bulmak çok kolay olmayacak.
O atmosfer, çocukluk arkadaşlarının siyaset yüzünden birbiriyle konuşmaz hale geldiği, karı-kocaların yataklarını ayırdığı zehirli bir atmosfer.
Bu saatten sonra kapatsanız ne olur, kapatmasınız ne olur...
Radikal, 1 Temmuz 2008
|