Ekonomik faaliyetlerin olduğu işyerleri ve fabrikalardan turizm sektörüne, sporun her alanından, eğitimin her kademesine, kamu kurumlarından, özel ve belediye teşekküllerine, müzikten film ve tiyatro sahasına kadar bireyi ilgilendiren bütün alanlarda dini özgürlüklerle ilgili ciddi bir sorun yaşanıyor.
Derinden yaşanan bu dini özgürlükleri kısıtlama işin garibi sorun olarak bile görünmüyor.
Sorun olarak algılanmayınca da bu kurum ve sahalarda dinini ciddiye alan biri ile yetkililer arasında çatışma kaçınılmaz hale geliyor.
Ve dindar bir insan en temel ibadetini yapamaz hale geliyor.
* * *
Türkiye’de sadece azınlıkların değil Müslümanların da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşadığını söyleyen Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, amiyane tabirle kitabın tam ortasından konuştu.
AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantılarına katılmak için Brüksel’de AP Dış İlişkiler Komitesi’nde konuşan Bakan Babacan ne demiş hatırlayalım: “Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor. Türkiye’de son dönemde laiklik eksenli bir tartışma yaşanıyor. Bizim laiklik tanımımız çok açık: Din ve devlet işlerinin açık şekilde birbirinden ayrılması. Devletin de bireylerin dininin gereğini yerine getirmesine müdahale etmemesi. Burada farklı inançtakiler de dinsizler de bu özgürlük ortamından faydalanabilmeliler.’
Bu sözlerin doğruluğunu medya bu tür haberleri veriş tarzıyla her zaman ispatlıyor.
Dünkü gazeteleri gözden geçiren bir yabancı bile Türkiye’deki din ve laiklik anlayışının ne kadar sakat olduğunu haberin veriliş tarzından rahatlıkla anlar.
* * *
Türkiye’de öyle (...)bir laiklik anlayışı var ki dindar ve muhafazakarları hatta laikliği yaşam biçimi olarak gören kesimleri bile rahatsız ediyor.
Bu (...)laiklik anlayışı da maalesef toplumu içten içe geriyor, düşmanlık üretiyor.
Tanımı bile tartışmaktan kaçınılan ve dünyada bir örneği de bulunmayan (...)laiklik anlayışı ülkenin tamamında özel ve kamu sektöründe sorumlu ve yetkili makamları baskı altına almış.
Karşı çıkan hemen dışlanıyor, suçlanıyor ve toplum dışına hatta çağın gerisine atılıyor.
* * *
En büyük yalanlardan ve susturucu olarak kullanılan iddialardan biri de şu: “Türkiye’de herkes istediği gibi ibadet ediyor. Kimsenin camisine karışılmıyor, oruç tutmasına mani olunmuyor, hacca gitmesine engel konmuyor. Dini yaşantıya saygı duyuluyor.”
Fazla söze gerek yok.
Mahalle baskısı tabiriyle vatandaşın dini yaşantısını iyice baskı altına alanların Türkiye’nin en golcü ve efendi futbolcusu Hakan Şükür’ün Galatasaray’dan neden gönderilmek istendiğini herkes biliyor.
Dine saygı olsa CHP’li Önder Sav, CHP’li vatandaşa “Hacca gidip Araplara para kazandırma. Gidersen Muhammed (Peygamberimizi kastediyor) belki seni bırakmaz” der mi?
Laiklik anlayışı doğru olsa fabrika ve işyerlerinde çalışanların ibadet etmelerine imkan sağlanmaz mı?
Laiklik anlayışı doğru olsa binlerce genç kızın yüksek öğrenim hakkı sırf başörtüsü bahanesi ile engellenir mi?
* * *
Mesleğimiz gereği Anadolu’da ve İstanbul’da birçok fabrikayı ve organize sanayi bölgelerini gezdik.
Her gittiğimiz yerde günlük namaz ibadetini yerine getirme konusunda bir sürü sıkıntı çektik ve çekmeye devam ediyoruz.
Şehirlerden uzak yerlerde kurulan ve yüzlerce çalışanı bulunan sanayi tesislerinde çalışanların ibadet etmelerine yönelik küçücük bir mekan bile göremedik.
Bunları sürekli gündeme getirmemize rağmen yetkili makamlar tarafından sorun olarak bile algılanmadı.
Neden?Temel hak ve özgürlükleri yukarıdan talep etmeden almaya alışan çalışanların bunun sorun olarak görülmemesinde payı yok mu?
Var, hem de çok.
Yalan dört nala gider, gerçek adım adım yürür.
Yeni Şafak, 30 Mayıs 2008
|