Dünkü... ‘Yargıtay Şemdinli’de ne yaptı?’ başlıklı yazının mürekkebi kurumadan... Sürpriz bir haber önümüze düştü: ‘Şemdinli sanığı cinayetten tutuklandı.’ Beraber okuyalım... Şemdinli’deki bir kitapevinin bombalanmasından sonra çıkan olaylarda kalabalığın üzerine ateş açılmasıyla ilgili davada yargılanan Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda görevli Uzman Çavuş Tanju Çavuş, Isparta’da 2 kişiyle birlikte ‘tasarlayarak adam öldürmek’ suçundan tutuklandı.’
***
İsterseniz bu haberin ardına gömülmüş olan ‘Şemdinli’de ne olmuştu?’ başlıklı kutuya da göz atabilirsiniz: ‘Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 9 Kasım 2005’te eski PKK hükümlüsü Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitapevi bombalanmış, patlamada Mehmet Zahir Korkmaz adlı bir kişi hayatını kaybetmişti. Bombayı attığı öne sürülen bir kişinin sığındığı otomobil halk tarafından durdurulmuş ve içindeki üç kişi (PKK itirafçısı Veysel Ateş ile astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz) tartaklanarak polise teslim edilmişti.
Aynı gün otomobilde keşif yapan savcı ve CHP Hakkári Milletvekili Esat Canan’ın üzerine de ateş açılmış, bir kişi de burada ölmüştü.
Ateş açan kişinin uzman çavuş Tanju Çavuş, olayda ölen kişinin de Ali Yılmaz olduğu belirlenmişti.
Keşif sırasında, astsubaylara ait olduğu belirtilen sivil arabanın bagajında üç kalaşnikof, el bombaları, resmi evrak ve Hakkari ile ilçelerinin haritası ve bir isim listesi bulunmuştu. Listede bombanın patladığı kitapevinin üzerinin kırmızı kalemle çizildiği belirlenmişti. Şemdinli’de patlamanın ardından yaşanan olaylar Yüksekova ve Hakkari’ye sıçramış ve Yüksekova’daki güvenlik güçleriyle göstericiler arasında çıkan çatışmada üç kişi ölmüştü.’
***
Şemdinli yargı sürecini de eski bir yazımdan yola çıkarak ben hatırlatayım: ‘Yargıtay 9. Ceza Dairesi, dün Şemdinli davasıyla ilgili sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz hakkındaki 39 yıl 5 ay 10’ar gün hapis cezası kararını ‘eksik soruşturma’ gerekçesiyle bozdu... Neden? Usul yönünden... Yani... Daire, davaya bakmakla görevli yerel mahkemenin ‘askeri mahkeme’ olması gerektiğine hükmetti.
Gerekçe... Daire’nin kararı bozma gerekçesinde, sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz’e yüklenen Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 302 ve 316’ıncı maddelerindeki suçların maddi ve manevi unsurları itibariyle oluşmadığı belirtildi. Nasıl? Gerekçede ‘Asker olan sanıkların terör örgütünün işlediği suçlarla aynı suçu işlediklerine ilişkin nitelendirme hayal gücünün de ötesinde tamamen varsayımlara dayalı, hukuki değerden yoksun düşünceye dayanmaktadır’ denildi.
TBMM Susurluk Komisyon raporu da demek ki ‘hayal gücünün ötesinde...’ Çünkü orada da böyle şeyler var. Üniforma var ise ‘terör’ yoktur... Bu hangi ceza maddesinde yazıyor, insan merak ediyor. Gerekçede ayrıca, başka bir davada yargılanan itirafçı sanık Veysel Ateş’in dosyasının da Kaya ve İldeniz’in dosyası ile birleştirildikten sonra yerel mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerektiği ifade edildi.’
***
Sonrası malum: Sivil mahkemeden askeri mahkemeye... Oradan da ‘ilk celsede tahliye’...
Süreci de hatırlayın: Önce...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde, yerel mahkeme kararının eksik soruşturma ve esastan bozulmasının talep edilmesi... Ardından... Yargıtay’da ilgili dairenin de oy birliğiyle bu talebe uyması... ‘Çift başlı yargı’ ucubesinden huzursuz olmayan Yargıtay’ın bu davaya askeri mahkemenin bakmasını istemesini ve Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyayı askeri mahkemeye göndermesini de unutmamak lazım.
***
O zaman... Ne Yargıtay Başkanlar Kurulu... Ne Danıştay... Ne de YÖK ayağa kalkmıştı. Demek ki, konu ‘evrensel hukuk’ değil... Evrensel hukuk değilse, çağdaş bir demokrasi de değil... Peki ne? Bizim askeri cumhuriyetimizin amentüsü ‘askeri laiklik’tir...
Çünkü Müslüman bir halkın ‘demokrat’ olamayacağı ön kabuldür. Bu nedenle de ‘askeri laiklik’ halk egemenliğine geçişin de azimli barikatıdır... ‘Demokratik cumhuriyete’ geçiş ihtimali, laiklik ekseni üzerinden kilit altına alınmıştır. Bugünkü çatışma sıradan bir kriz değil... Laiklikten demokrasiye geçişe karşı bir ayaklanma söz konusu.
***
Elektrik düğmesini açıp, kapamak kadar hızlı ve hemen değil ama... Görünen o ki ‘demokrasiye karşı laiklik’ bahanesiyle, Birinci Cumhuriyet’in, tarafsız olması gereken tüm kurumlarını ‘taraf’ haline getirerek demokrasiye karşı hücuma geçmesi... Köhnemiş eski yapının da ayakta kalmasını iyice zorlamakta.
Çünkü yargı, siyasette böylesine taraf olunca, hukuk buharlaşıyor. Göstermelik bir hukuk bile kalmayınca, sistem nasıl ayakta kalabilir ki?
***
‘Tek parti zihniyeti ile donanmış laik Cumhuriyet’ demokrasiyi mi rafa kaldıracak? Yoksa laikliği de özü itibariyle içeren demokrasi, eski zihniyete galip mi gelecek? Tarihsel sorumuz bu. İnşallah, büyük belalara yol açmadan laik cumhuriyet, demokratik bir hale dönüşür. Bu dönüşüm kaçınılmaz ama...
Faturası büyük olmasa... Birinci Cumhuriyet’in kadrolarının iyice çığırından çıktığı bu dönemde, insan bilinç kaybından ürkmekte...
Bilinçsizlik herkese zarar verebilir çünkü.
Star, 24.5.2008
|