Dünden devam
*Avrupa Birliği sürecinde tarımsal ürünlere coğrafi işaret alınması söz konusu. Sizin bu yönde bir uygulamanız var mı?
Bazı kooperatiflerimiz coğrafi işaret aldılar. “Gemlik, Mudan’ya Orhangazi dışında yetişen zeytinler Gemlik zeytini değildir” diye. Ve biz Edincik, Müreffe ve Marmara Adası Kooperatiflerinden de ürün aldığımız için paketlerin üzerinden ‘Gemlik tipi’ ibaresini kaldırdık, yazmıyoruz. Çünkü problem çıkartabilirler. Ama kendileri bu coğrafi işareti kötü kullanıyorlar. Akhisar’da yetişen zeytini getirip, kendi ürünlerine karıştırıp, “Bu Gemlik’te yetişmiştir” diye satıyorlar. Bunların tabii ki bir kontrolü olması lazım. Mesela tanıdık bir tüccar var. Hiç bu bölgenin dışına gitmezdi. Karşılaştığımız zaman sordum: “Bu sene Akhisar’dan zeytin aldın mı?” “Hayır almadım. Ama Gemlik’ten de almadım. Hepsini Salihli’den aldım. 3.5 YTL’ye buradakinden daha iri, mükemmel zeytin aldım” dedi. Şimdi bu arkadaşımız da bu işin başında. Herkes ticaretine bakıyor.
*Türkiye’nin Avrupa Birliği uyum süreci devam ederken tarım birliklerinde durum nedir?
2000 yılına kadar seçim yapılarak belirlenen birlik delegeleri seçimden iki ay sonra birlikte yapılan genel kurula katılıyorlardı. Bütün kooperatif delegelerini oylarıyla da 5 kişilik yönetim kurulunun 4 kişisi yönetim ve iki kişilik denetim kurulu üyeleri seçimle geliyordu. 3186 sayılı kanuna göre Ticaret Bakanı, Genel Müdürü atıyordu. Genel Müdür, hem birliğin Genel Müdürü hem de birliğin Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapıyordu. Yani demokratik değildi. Atamayla geliyordu. Bir yere kadar demokratik bir şekilde geliyordu ama bunun üzerine iktidar bir kişiyi atıyordu.
Yönetime girdiğinizde 4 kişi A derse Genel Müdür B derse ve ısrar ederse bakana bir yazı yazıyordu. Bakan onay verdiği takdirde Genel Müdürün dediği oluyordu. Böyle bir işleyiş vardı. Bakanlığın çok etkisi olduğu için hangi siyasi parti gelmişse o siyasi partiye ağırlık verilerek oradaki kadrolar oluşturuluyordu.
*Yani hangi iktidar gelirse birlik yönetimleri ona göre şekilleniyordu...
1999 hükümeti beni TARİŞ’e 3186’ya göre Genel Müdür atadı. Orada 4 tane birliklik var. Pamuk ve Yağlı Tohumlar, İncir, Üzüm, Zeytin ve Zeytin Yağı. Oraya atandım. 4 birliğin de genel müdürüydüm ve dört birliğin de yönetim kurulu başkanıydım. Ama ben orada hiçbir zaman bakana gidip de bir onay almadım. Oturdum onlarla tartıştım çarpıştım, bazen onların bazen de benim dediklerim kabul edildi. Yani olması gereken neyse o oldu. Zaten söyledikleri doğruysa tartışmaya lüzum olmadı. Onlar işin önemini bizden daha iyi biliyordu. Ben gittiğim de TARİŞ’in personel sayısı 5 bin 200 kişiydi. TARİŞ’e bağlı 74 tane kooperatif vardı. Ağırlık devlette olduğu için devlet taban fiyatı açıklıyordu. Bu fiyat muhakkak piyasa şartlarının çok üzeresinde olurdu. Örneğin zeytin piyasada 2 bin lira, devlet 5 bin lira açıklıyordu. Siz bu zeytini 5 bin liraya alıyorsunuz. Havuzlarınıza koyuyorsunuz. Bir sene de olgunlaştırıyorsunuz. Bu arada buraların siyasi baskılar sebebiyle istihdam ettiğiniz işçileri fazladır. Siyasi iktidar, “şunu al, bunu al” diyor. Genel Müdür geliyor istediklerini alıyor. Buraları bu şekilde dolduğu için senin üretimine en az bin 500 lira ila belki 2 bin liralık bir maaliyet biniyordu üzerine.
7 bin liraya mal olan zeytini hükümet “2 bin liraya tüccara ver” diyordu. Bu devlet ve hükümet politikasında kurum olarak siz stokculuk yapmış oluyordunuz. Bu tarz uygulama devletin çiftçiye sağlamak istediği sübvansiyonun uygulamasıydı. Böyle yapmaya çalışıyorduk. Bu bir popülizm politikasıdır...
*TARİŞ’te Genel müdür olduğunuz dönemde personel alımı yönünde siyasi iktidarın size de baskısı oldu mu?
Ben TARİŞ’te iki seneye yakın genel müdürlük yaptım. Benim yönetimimde yalnız 90 kişi geçici işçi alındı. Ve bir tek adam dahi işten atmadım. Partiyle ters düştüm, ama benim görüşüm bir adam kominist de olur, dindar da olur, solcu da olur sağcı da olur, ülkücü olur. Alman olur, Fransız olur ama bana göre Allah’ın kuludur. Herkesin çalışma hakkı vardır. Hele Türkiyeli ise herkes çalışabilir. Ben şimdi orada komünist diye fikri bana uymadığı diye emekliliğine iki senesi kalmış adamı işten çıkarıp, kendi partimin yandaşını getirsem ne kazanacağım? Hiç o yollara tevessül etmedim. Bir de işten anlamayan insanları almak var işin içinde. Yani buraları kooperatif. Mesela bir STK başkanı bana, “Oradaki muhasebe müdürü bize çok çektirdi, onları işten at” dedi.
Ben ise şöyle dedim: “Adam orada işini doğru düzgün yapıyorsa ben o adamı neden çıkartayım?”
*Sizce siyasi iktidarın bu baskılarının önüne geçmenin yolu nedir?
Yani bu işlerde rasyonel düşüneceksiniz. Ben oğluma bile söz geçiremiyorum. Ne bileyim kafasının içinde neler olduğunu. 16 Haziran 2000 yılına gelindi, dediler ki, “4572 sayılı yasa çıkacak. İdari ve Mali Özerklik birliklere verilecek.”
Kanunda da bu madde vardır, ama halen kavuşabilmiş değiliz. Çünkü o kadar kolay bir şey değil. Bu birlikleri geçiş döneminde idare etmek üzere Dünya Bankası, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Hazinenin bir araya gelmesiyle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarının Başkanlığını yaptığı bir yeniden yapılandırma kurulu kuruldu. Onun altında da bir yürütme birimi diye bir birim kuruldu. Buralarda geçişi sağlamak üzere. Şimdi DİFİF diye kısaltılan Destekleme İstikrar Fiyat Fonu diye bir fon var. Bu fonu devam ettirebilmek için böyle bir şeye ihtiyaçları vardı. Bizim Mayıs 2000’e kadar olan bütün borçları “Biz üsleneceğiz. Tahkim edeceğiz” dediler. Bu da kanun maddesidir. Ancak “Bu birliklerin gösterdiği performansa göre yapıcak bu işlem” dediler. Bizim 159 tirilyon borcumuz vardı. 30 Haziran 2004’te yaklaşık 160 tirilyona yakın bir para tahkim edildi. Tahkime hak kazanan bir kaç birlik var. Zaten Türkiye’de 16 birlik var. Tahminim 1.7 katrilyon gibi toplam bir borç bulunuyor. Bu birliklerden 8 tanesi tahkim ettirdi borçlarını. Sonradan iki tanesi daha tahkim ettirecekti. Ne oldu tam bilmiyorum. Yani performansa göre yapıldı. İyi çalışanların borçları silinecek denildi ama tam performans yakalanamadı.
*Peki sizin yönetiminizdeki Marmarabirlik bu performansı gösterebildi mi?
Yani ben söylersem uygun olmaz, ama tek performans gösteren burası (Marmarabirlik) biraz da Trakya Birlik var. Diğerlerinin durumu hepsinin kapısında 6183 bekliyor. Yani bu birliklerin kalması lazım. Yöneticileri değiştirirsiniz ama bu birliklerin kalması lazım. Seçimler filan yapılıyor. Yönetimler değşitirilmeli ama buralar mutlaka ayakta tutulmalı. Mesela burada Marmarabirlik kapansa zeytini 500 liraya alan satan olmaz. Üretici ürünü değerlendirme şansını yakalayamaz.
Bizim temel bir tarım politikamız olmadığı için. Zeytinde de bir politikamız yok. Şimdi Türkiye’de bugüne kadar güney Marmara sahilleri Gemlik zeytini ile bütün her tarafı dikilmiş vaziyette. Bizim buralarda yani güney sahillerinde 150 bin tona kadar rekolte var. Zeytindeki var-yok yıl meselesi bizim bölgemizde yaşanmıyor. Çünkü bizim üreticimiz zeytini elle tek tek sepete ve sıyırma yöntemiyle topluyor. Daha çok yağlık zeytinde Ayvalık yöresinde üretici zeytini sopa ile vurarak döküyor. Sopa ile vurduğunuz zaman zeytinlerin bir yıl sonra meyve verecek olan sürgünleri kırılıyor. O yüzden bir sene arayla yok yıl oluyor. Marmara bölgesinde böyle bir durum olmadığı için rekoltedeki makas çok dar. Mesela bu sene kuraklık filan olmasına rağmen rekoltemiz 115 bin ton civarı. Yani 150 bin tondan 115 bin tona düdüş var. Ama diğer bölgelerde sopa kullanıldığı için üretim düşüşleri çok fazla.
*Birlikler arası ilişkiler nasıl? Bir üst birliğiniz var mı?
Birlikler arasında bir üst birliğimiz yok. Ama zaman zaman düzenlenen toplantılarda bir araya geliyoruz. Bu ana kadar 10 tane toplantı yapıldı. 16 birlik var. Bunların genel durumlarına baktığımızda 14’ünün durumu berbat. Diyorlar ki: “İkinci bir tahkim gelsin. Bizim borçlarımızı silsin.” 16 birlik içinde 2000 senesinden buyana kredi alıp geri ödeyen tek birlik Marmarabirlik.
Trakya Birlik de erteletti çünkü borçlarını. Trakya Birlik rahatladı. Neden rahatladı? Çünkü kuraklıktı, şuydu buydu derken fiyatlar yükseldi. Ama ayçiçeğinde koruma var. Eğer bir kişi iki kilo ayçiçeği ithal ederse bir kiloda ondan almak mecburiyeti var. Böyle bir kanun var. Eğer öyle bir korumaları olmasa onlarında durumları kötü olacak. Ama ne yapılırsa yapılsın bu kurumlar ayakta kalsın.
*Marmarabirlik üretim tesislerinde yeni yatırımlarınız var mı?
Mesela 2002’den itibaren bizim 4 tane vakum makinamız vardı. Birisi ıskartaya çıktı. Makinalarımızı yeniliyoruz. Şu anda 7 tane makinamız var. 4 tane yeni makina ilave ettik. Dik paketleme, teneke ambaj gibi makinalarımız var. Marmarabirlik’te geçiciler dahil 8 kooperatif ile birlikte 470 kişi var. Bunların 90 kişisi filan geçici çalışandır. Kampanya süresince yevmiyeli olarak çalıştırılanlar bunlara dahil değildir. Ödemelerimizi Mart’a kadar yapıyoruz. Aldığımız malı normalda bir sene sonra piyasaya sürüyoruz. Aslında bizim bir sene para ödemememiz lazım. Üretici burası benim kooperatifim deyip bırakması lazım. Ben ürünü neye satıyorsam onun hakkını vermem lazım ama çiftçinin ve üreticinin durumu o kadar güç ki. Bu seneden bir iki sene sonrasını yiyor. Onun için biz aldığımız zeytinin bedelini devletten uygun kredi alıp, ucuz olmasına 6 tirilyonluk bir yükün altına girdik. Üreticilerimizin ürünlerinin bedelini hemen ödüyoruz. Bu sene zeytin iriliğinin beklediğimizden yüksek gelmesi sebebiyle biraz sıkıştık. Bu sebeple ödeme planlarımızı değiştirdik. Bu sene 22-23 trilyon liralık bir ödeme yapacağız. Elimizden geldiği kadar üreticiyi korumaya kolmaya çalışıyoruz.
*Bir de 2007 yılında en çok konuşulan bir konu var “küresel ısınma” Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?
Küresel ısınmaya inanmıyorum. Küresel ısınma herkesin hoşuna gitti. Küresel ısınma varsa bu yağmurlar ne o zaman? Bizim Bursa Tarım İl Müdürlüğü Bursa’da kuraklık yok diye rapor verdi. Biz Bursa olarak kuraklık kararnamesine girmedik. Bizim üreticilerimiz Ağustos sonu Eylül başına kadar diyorlardı ki; “Zeytin taneleri kasaya konulursa durmaz kasada alta geçer. Çok küçük taneler.” Yağmurlar bir yağdı. Bütün taneler irileşti. Küçük zeytin kalmadı. Büyük taneli zeytinler fazla geldi.
|