Tamam, bu ülkede hukuka pek aldırmayan bir ordu-yargı işbirliği var. Biz bunu, 12 Eylül’de Anayasa’yı ortadan kaldıran darbecileri kutlamaya giden Anayasa Mahkemesi üyelerinde gördük, 28 Şubat’ta Genelkurmay salonlarını dolduran yüksek yargıçlarda gördük, 27 Nisan’da gördük, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararında gördük, Danıştay Başsavcısı’nın “darbeleri öven” konuşmasında gördük.
Gördük bunları.
Bu iki gücün ülkeye gerçek bir demokrasinin gelmesine direndiklerini de biliyoruz.
Bu da kimse için bir sır değil.
Ama sistemin temellerini oluşturan bu iki güç bile daha sekiz ay önce halkın yarısının oylarını almış bir partiyi kapatmaya öyle kolay kolay karar veremez.
Peki, nasıl oldu da Yargıtay Başsavcısı böyle bir kapatma isteğiyle ortaya çıktı?
Bunu anlamak için biraz da AKP’ye bakmak lâzım bence.
Halkın yarısının oyunu almış bir parti neden böyle itilip kakılıyor?
Çünkü AKP’nin bu güçleri cesaretlendiren “titrek” bir yanı var.
Bastığı yere sağlam basmıyor.
Yaptığı her şey “yarım” neredeyse. Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyor ama bunun gereklerini bütünüyle yerine getirmek konusunda isteksiz.
Fırsat bulduğunda hemen savsaklıyor.
“Hukuk” diyor ama Şemdinli’nin üstünü örtüyor... Hrant’ın katillerini araştırmıyor.
“Özgürlük” diyor ama “türbanı” özgürleştirirken üniversiteyi bütünüyle özgürleştirmek fikrinden uzak duruyor.
“Eşitlik” diyor ama DTP’nin kapatılmasına karşı ciddi bir mücadeleye girmiyor, sadece kendini kurtarmaya çabalıyor.
“Demokrasi” diyor ama 301. maddeyi kaldırma işini erteledikçe erteliyor.
“Halkı kucaklıyorum” diyor ama kadrolara hep kendine benzer insanları yerleştiriyor.
Net, açık, aydınlık bir görüntüsü yok AKP’nin.
Bu belirsizlik yüzünden kendini toplumda “saygıdeğer” bir konuma yerleştiremiyor, güvensizlik uyandıran bir kuşku bulutuyla dolaşıyor hep.
Ne zaman Avrupa Birliği yolunda attığı adımlar gibi demokratça davranacak, ne zaman Şemdinli’de olduğu gibi hukuku da bir kenara iterek “sistem”le bir ittifak arayacak, kimse bilemiyor.
Çok akıllıca bulduğu bu “belirsizlik” yöntemi sanırım AKP’nin en güçsüz yanı.
Zaten darbeyi de hep aynı yerden alıyor.
“Avrupa Birliği’ne gireceğim” diyerek “Kemalist baskıyı” sürdürmek isteyenleri tedirgin ederken, o baskıcı güçleri zapturapta alacak gerçek bir demokrasi ve hukuk sistemini oluşturmayınca, hukuksuz bir ortamda kendisini devirmek isteyen güçlerle yüz yüze geliyor.
Avrupa Birliği üyeliği, demokrasi, evrensel hukuk... Bütün bunlar, buranın gizli egemenlerini çıldırtıyor.
Siz hem bunları hedef diye söyler hem de gereğini yerine getirmezseniz, elinizde sizi koruyacak hiçbir alet olmadan vahşi ve öfkeli aslanlarla dolu bir arenanın ortasında çırılçıplak kalırsınız.
Arkasındaki bütün oy desteğine rağmen AKP’nin yaşadığı da bu zaten.
Sağlam bir demokrasi ve evrensel hukuk kuralları olmazsa, AKP kendini hukuksuzluktan beslenen bir büyük güce karşı nasıl savunacak?
Ne kadar denerse denesin, onlarla anlaşamaz.
Hukuksuz bir ortamda, ne kadar oy alırsa alsın onlar kadar güçlü olamaz.
Dünya standartlarında bir demokrasiyle hukuk dışında, AKP’yi saldırılardan koruyacak hiçbir zırh yok. AKP ise kendi zırhını kendi deliyor bu kararsız, belirsiz, titrek duruşuyla.
Bütün bu muhtıralar, “darbe övgüleri”, iddianameler, zırhın o yırtık yerinden mızraklıyor bu partiyi. Üstelik güven yaratmayan bu kaygan duruş, AKP’li olmadığı halde bu partiyi korumaya koşacak milyonlarca demokrat insanı da bu kavgadan uzak tutuyor.
AKP’nin yanında yer almayan insanların hepsinin “Kemalist” olduğunu, “darbe istediğini” sanmak ciddi bir yanılgı olur bence.
Onlar AKP’ye güvenmedikleri için bu kavgaya karışmıyorlar.
Demokrasi isteseler de “AKP’yi demokrasinin temsilcisi” olarak görmedikleri için seslerini gerektiği kadar yükseltmiyorlar.
AKP’ye bu titrekliği nedeniyle saygı duymuyorlar. Sanırım, AKP yöneticileri demokrasiyi ve evrensel hukuku kendileri açısından bir “tercih” olarak değerlendiriyor.
Bu, ne onlar için ne de bu ülke için bir “tercih”, bu bir “mecburiyet”.
Avrupa Birliği üyeliğine atılan adımla birlikte bu ülke aslanlarla dolu bir arenaya girdi.
Ne oradan geri dönebilir ne de çıplak elleriyle aslanlarla başa çıkabilir.
O aslanları kafeslerine sokabilmek için eldeki tek silah, demokrasi ve hukuk.
Onları sağlam bir şekilde tutmazsanız...
Ne kadar oy alırsanız alın kendinizi darbelerin, pençelerin, dişlerin açacağı yaralardan kuıtaramazsanız. Sonunda birileri o aslanları kafeslerine sokar ama...
O arada herkes de bitap düşer.
Taraf, 20.3.2008
|