Sayın Sabih Kanadoğlu, laiklik anlayışını “mücadeleci” olarak niteler. Vural Savaş’ın “militan laiklik” kavramlarından daha özenli bir ‘kelime’ seçimidir bu. Kanadoğlu, Yargıtay Başsavcısı iken de ‘mücadeleci laiklik’ anlayışıyla, mesela türbanlıların parti kurucusu olamayacağını iddia etti! Demek ki, bazı haklara sahip olmak için “vatandaş” olmak yetmiyor! Üniversitede bilim öğrenmek için de sınav kazanmak yetmiyor!
Arkadaşımız Abbas Güçlü’nün Genç Bakış programında türbanın kadını ikinci sınıf yaptığını söyleyen Kanadoğlu’na öğrenciler itiraz ediyor:
- Siz de okutmayarak onları üçüncü sınıf yapın! Bırakın okusunlar, birinci sınıf olsunlar!
Sayın Kanadoğlu, örtünen kızların örtünmeyen kızlara “Ben daha dindarım, sen değilsin” mesajını vererek ayrımcılık yaptığını iddia ediyor; hiçbir bilimsel araştırmaya dayanmadan. Ve “Bunları içinize sindiriyorsanız diyeceğim yok” diyor.
Kanadoğlu, hukuken, laiklik anlayışına uygun bulmadığı yurttaşlara bazı hak mahrumiyetleri uygulanabileceğini savunuyor! İyi de hangi laiklik? Liberal mi, militan ya da çatışmacı laiklik mi?
Fransız tecrübesi
Burada “çatışmacı laiklik” terimi, merhum Prof. Bülent Tanör’ün bizdeki resmi laikliği tanımlamak için kullandığı bir terimdir; “militan, mücadeleci” terimleriyle aynı.
Fransız laikliğinin de geçmişinde var bu... Belkıs Kılıçkaya’nın “Laikliğin Kalesi Fransa’da Laiklik” başlıklı mükemmel yazı dizisini okudunuz mu? (Sabah, 2-6 Mart 2008)
‘Laiklik kürsüsü’ Başkanı sosyolog Prof. Jean Bauberot, Fransız Devrimi sırasındaki militan laikliği “laikçilik” olarak niteliyor:
“Laikçilik bireyleri dinden kurtarmaya çalışan militan bir tutumdur...”
Bauberot, Türkiye’dekinin de “laikçilik” olduğunu anlatıyor; üniversitedeki türban yasağını yadırgıyor.
Fransa militan laiklikle militan Katoliklik arasındaki kavgayı nasıl aşmış?
“Zaferi kazananların eski düşmana özgürlüğünü vermeleriyle...”
Yani laikçiliğin demokratik laikliğe dönüşerek Katoliklerin özgürlüğünü tanımasıyla...
Sevgili Belkıs’a bu çalışmasını genişletip kitap yapmasını öneriyorum; Fransız tecrübesinden öğreneceğimiz çok şey var çünkü.
Laik devlet
Bizde Türkiye’de resmi bir çevre “laikçilik” aşamasından demokratik ya da liberal bir laikliğe geçemedi.
Bu laikçi ideolojinin tipik örneği Anayasa Mahkememizin 89/12 sayılı kararıdır: Mahkemeye göre laikliğin “hukuki ve klasik tanımı”, din ve devlet işlerinin ayrılmasıdır. Evet, doğrudur. Anayasamızın 24. maddesindeki tanımda böyledir.
Fakat mahkeme bunu yeterli bulmuyor! “Laiklik din-devlet işleri ayrılığı biçiminde daraltılamaz” diyor; “dinsel duygular sahibinin vicdanında” kalmalı, “dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak toplumsal yaşamı etkileyen” bir faktör haline gelmesi önlenmeli diyor. Bu mantıkla da Türkiye’de Batı’daki türden (özgürlükçü) bir laikliğin benimsenemeyeceğini söylüyor!
Bu laikçi anlayışla; Fransa’nın çoktan aştığı kavgaları 21. yüzyılda biz yaşıyoruz!
Daha vahimi, “laikçi” ideolojinin hiçbir sosyolojik araştırmaya dayanmaması, “hurafeler”e inandıklarından korkulan kızlara modern bilimleri öğrenmeyi yasaklamasıdır!
Akılcılık mı bu?!
Mutlaka laikçilik itikadını laikleştirmek, yani siyasi bir itikat olmaktan kurtarıp özgürlük konusu olarak ‘anlamak’ gerekiyor.
Milliyet, 7 Mart 2008
|