İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Kabaalioğlu, 2007 yılında Türkiye-AB ilişkilerindeki yavaşlamanın 2008 yılına da sarkması, Türkiye’nin siyasi, sosyal ve ekonomik alanda yapılması gereken reformları tartışmaktan uzaklaşmasına dair çekinceleri bulunduğunu bildirdi.
İKV’nin, "AB Katılım Sürecinde Türk İş Dünyasının Etki Analizi Kapasitesinin Artırılması’’ projesi kapsamında karar alıcılara yönelik düzenlediği seminerde konuşan Kabaailoğlu, AB üyeliğinin Cumhuriyet tarihinin en önemli uygarlık projesi olduğunu, ancak Türkiye’nin esas gündeminin başka alanlara kayarak, bu projenin geri planda kaldığını söyledi. Kabaalioğlu, "Çekincemiz, 2007 yılında Türkiye-AB ilişkilerindeki yavaşlamanın 2008 yılına da sarkması, Türkiye’nin siyasî, sosyal ve ekonomik alanda yapılması gereken reformları tartışmaktan uzaklaşmasıdır’’ dedi.
Reform sürecindeki yavaşlamanın, birlik içerisindeki vizyonsuz, gerçek anlamda güçlü ve dünyada söz sahibi bir AB yaratılması hedefini anlayamamış, bu nedenle Türkiye’nin üyeliğinin her iki taraf için de önemli getirileri olacağını görmek istemeyen çevrelerin elini güçlendirdiğini savunan Kabaalioğlu, Türkiye gibi dış politika gündemi yoğun bir ülkede dışişleri bakanlığı ile baş müzakerecilik makamının birbirinden ayrılması gerektiğini kaydetti.
Tam üyelik yolunda AB’ye üye ülkelerin kamu oylarını dikkate almanın ve bunun için ciddi çalışmalar yapmanın gerekli olduğunu belirten Kabaalioğlu, "Bir AB ülkesinde soydaşlarımıza yapılacak konuşma metnini Ankara parti merkezindeki danışman değil, o ülkedeki diplomatlar hazırlamalıdır’’ dedi.
ASP: AB, ÜYE OLMAK İSTEYEN
ÜLKELERE KAPILARINI KAPATAMAZ
İsveç Büyükelçisi Christer Asp da, AB’ye uyum ve katılım sürecinde Türkiye’nin bugüne kadar göz ardı edildiğini ifade ederek, AB’nin politik bir proje olduğunu, bazı ülkelerin birliğe üye olmamasının düşünülemeyeceğini kaydetti.
Asp, "AB, üye olmak isteyen ülkelere kapılarını kapatamaz. Biz kapıyı kapatırsak, başkaları açar ve bu da AB’nin yararına olmaz. Türkiye veya başka herhangi bir ülke birliğe alınmazsa, bu AB’nin geleceğini de risk altına alır’’ diye konuştu.
Türkiye’nin bölge ve Orta Asya’da ne kadar önemli olduğunu bildiklerini vurgulayan Asp, İsveç’in de tam üyelik öncesi Türkiye’nin karşılaştığı benzer problemler yaşadığını anlattı.
Asp, Türkiye’nin Avrupa’ya ait olmadığını söyleyenler bulunduğunu, ancak İsveç’in bu görüşe katılmadığını dile getirerek, "Türkiye, AB’ye üye olduğunda birliğin en büyük aile ferdi olacak. Almanya’yı geçecek ve parlamentoda da çok büyük payı olacak. Bu, AB bütçesine de katkı sağlayacaktır’’ diye konuştu.
“BATI İLE DOĞUNUN ÇATIŞMASI MANTIK DIŞI’’
Christer Asp, zaman zaman ‘’İsveç neden Türkiye’nin adaylığını desteklemeye başladı’’ sorusuyla karşılaştığını, buna karşılık ‘’Çünkü Türkiye değişti’’ cevabını verdiğini anlatırken, Türkiye’nin gerçekleştirdiği reformlar sayesinde aşama katettiğini söyledi. Reform sürecindeki yavaşlamanın artık hızlanacağını düşündüklerini belirten Asp, düşünce özgürlüğü alanında yapılacak reformların müzakere sürecine katkıda bulanacağını söyledi. ABD’li siyaset bilimci Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması adlı kitabına da değinen Asp, şöyle konuştu: “Medeniyetler çatışması gibi bir tezin pratikte gerçekleşiyor olmasını görmek istemiyoruz. Batı ile Doğu’nun çatışması mantık dışıdır. Doğu ile Batı’nın farkları arasındaki köprü olma rolü, tabiî ki Türkiye’nindir. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin gerçekleşmemesi, ılımlı güçleri hayal kırıklığına uğratacaktır. Ayrıca, AB’nin Hristiyan kulübü olduğunun altı çizilecektir. AB, Hristiyan kulübü değildir.’’
|