Geçenlerde bir gazetede, köşe yazarı olan bir arkadaşımız, ilginç bir saptama yaptı.
Doğrusu, söyledikleri bildiğimiz şeylerdi ama çok iyi ifade etmişti. “Yasada olamayan bir suç için; daha doğrusu, yasada olmayan bir suçu ortadan kaldırmak için, yasa değişikliği yapıldı” diyordu. Çok doğru... “Hukuk”, elbette farklı yorumlara zemin oluşturabiliyor.
Hakimler de, farklı yorumlar yapıyor; avukatlar da, birbirinin tam tersi yaklaşımlar içinde olabiliyor. Vatandaşın yorumu da, çok başka olabiliyor. Fakat öyle bazı durumlar var ki; çok farklı biçimlerde yorumlamak, çok zor. Örneğin, geçtiğimiz dönemde; CHP’nin 367 yorumu ve Anayasa Mahkemesi’nin verdiği buna uygun karar, doğrusu (bence), hukuki olmaktan çok, siyasi idi.
Zaten; o günlerde, başvuruyu yapanlardan biri olan, o zaman ki CHP grup başvekillerinden Sayın Haluk Koç’un, daha sonraki açıklamaları da, bu görüşümü doğrular nitelikte. Fakat Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemelerin kararları, temyiz edilemiyor. Hatta kararı verenler, daha sonra yanlış karar verdiklerini anlasalar bile, ok yaydan çıkmış oluyor.
Şimdi, bizi bekleyen iki tehlike var. Bunlardan birincisi, eğer CHP konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürür ve bu anayasa değişikliklerinin, “Laik düzenin ortadan kaldırılması girişiminin başlangıcı” olduğunu iddia eder ve Anayasa Mahkemesi de bu yoruma uyarsa; o zaman, bu değişikliği iptal eder. Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi’nin denetimi, salt biçimsel bir denetimdir.
Fakat Anayasa’nın ilk üç maddesinde yer alan; “değişmez kuralların” ihlal edildiği düşüncesine varılırsa, her türlü değişim iptal edilebilir. Şimdi soru şuradadır. Eğer üniversite ve yüksek okullara, kimi kız öğrenciler başörtüsü ile girerlerse; laik düzenimiz, bundan “yara alır mı?” Ya da bu hareket, laikliğe karşı bir hareketin başlangıcı sayılabilir mi? Bence bu düzenleme ve bunun sonucu olarak, kimi kız öğrencilerin üniversite kapılarına “dayanması”; son yıllarda üniversitelere, daha doğrusu bazı üniversitelere giremeyen kız öğrenciler ve bunların ailelerinde, bir “zafer mutluluğu” yaşatmasına karşın, laik düzenimize hiçbir zararı olmaz.
Zaten ben, Türkiye’de laikliğin, çok daha derinlere kök saldığına inanırım. Fakat ben ne düşünürsem düşüneyim, Türkiye’de bazı insanlar; bunun, laikliğe yönelik bir düzenleme ve eylem olduğunu, samimiyetle düşünüyorlar. Ve onlardaki bu düşünce ortadan kaldırılmadıkça, gerginlikleri devam edecek. Bu da, zamana bağlı bir şey. Bu arada, değinmekten kendimi alamadığım, bir başka konu var.
Anadolu’da bazı üniversitelerde, konferanslar verdim. Buralarda kız öğrenciler; başörtüsü ile, derslere de giriyorlardı, kantinlerde de keyif çatıyorlardı. Başörtüsünün yasak olduğu üniversiteler, sadece “vitrindeki üniversiteler” idi. Şimdi kendi kentlerinde başörtüsünü görmezden gelen kimi rektörlerin, üniversitelerarası kurulda “esip gürlemelerini” utanç buluyorum...
Gene konumuza dönersek; eğer bu son düzenleme, laikliği ortadan kaldırıyorsa, başörtüsü sorununun dallanıp budaklanmadığı 1983 öncesinde, Türkiye laik değil miydi? Böyle mantıksız bir şey olabilir mi? O zamanlar, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde buna benzer sorunlar ortaya çıkmış ama bir biçimde çözümlenmişti. Laiklik, bu kadar ucuz mu?..
Bizi bekleyen ikinci tehlike; bu kararın başörtüsünden yana olanlar arasında var olan “cepheleşi” hızlandırması ve her türlü provokasyona, açık hale getirmesi olacaktır. Başörtülüler ve yandaşlarının, “zafer sarhoşluğu” içinde girişebilecekleri ve bazen masum bile sayılabilecek kimi gösteriler; kesin bir biçimde, provokasyona dönüşebilecektir.
Aynı şekilde, başörtüsüne karşı olanların yapacakları ve gene kimi zaman masum sayılabilecek eylemler; karşı taraf tarafından, “provokasyon” olarak değerlendirilebilecektir. Tüm bunların ortadan kalkması için, “iyi niyet” ve “zamana” ihtiyaç vardır. Fakat her ne olursa olsun, bizi zor günler beklemektedir. Umarım bu zor günleri, hasarsız atlatırız...
Bugün, 12.2.2008
|