Ordumuzun sınır ötesi operasyonunu mantıkî bir şekilde soğukkanlılıkla ele alıp sonuçlarını değerlendirmeyi düşünmek bile Türkiye koşullarında entelektüel intihar gibi bir şey. Çünkü bu konuda ne denilmesi gerektiği adeta kanunla belirlenmiş gibi. Aksini söyleyenlere ne gibi suçlamalar getirileceği de önceden belli.
Formüllere uyarak değerlendirmede bulunmak herkesin kolayına geliyor. Ancak çoğunluk böyle yapınca doğru sonuçlara varmak da bir türlü mümkün olmuyor. Daha da kötüsü; Türkiye, durmadan yanlışlar yaparak doğruya varmaya çalışıyor gibi bir kısır döngü içine düşebiliyor.
Bizim tespit ettiğimiz yanlışlar şöyledir:
1- PKK terörü Türkiye’ye dışsal bir mesele değildir. Bu, terörü besleyen içsel bir meseledir.
2- Bu iç mesele sadece ideolojik bir Türkiye düşmanlığına dayanmaz. Çok net olarak sosyal ve ekonomik koşulları vardır. Bunlar ortadan kaldırılmadan terörü yok etmek belki de imkansızdır.
3- İçsel meseleye karşı devletin yıllardır izlediği politika yanlıştır. Baskı ve güç kullanımı terörü yok etmeyeceği gibi daha da güçlendirmekle sonuçlanmıştır.
4- Ordumuzun son operasyonları muhakkak son derece detaylı bir stratejik planlamanın sonucudur. Ancak dağı taşı yerinden yok etsek, tüm dağlık alanı bombalarla ova haline getirsek bile terör bitmeyecektir.
Her güç kullanımında olduğu gibi terör yandaşlığının ve eylemlerinin içeride tırmanma sürecine girdiğini göreceğiz.
Nitekim iç ortamdan beslenen terör, bu sefer şekil değiştirip dağdan şehirlere inmiştir.
Son günlerde büyük şehirlerde yaşanmakta olan araba yakma olayları, biz ne kadar kendimize itiraf etmesek de PKK sempatizanlarının şehirde hayatın düzenini bozma amacına hizmet gibi gözükmektedir.
‘Ordumuz çok başarılıdır, çok güçlüdür, uçaklarımız her tarafı dümdüz etti’ falan filan... Bunlar doğru ve asla küçümsemiyoruz.
Ancak savaşa fazla destek verir gibi gözükmek de bir gazeteciye yakışmamaktadır.
Ne yazık ki Türk basını ‘milliyetçi tepki vereceğiz’ diye operasyon desteğini abartılı laflarla göstermeye başlamıştır.
Gazetecinin bu gibi durumlardaki görevi barışçı çözüm yollarını aramaya çalışmak değil midir?..
Devletler tabii ki yeri geldiğinde askeri güçlerini gösterir. Nitekim bugün dünyada Türkiye’nin son operasyonunda haksız olduğunu söyleyen de neredeyse kalmamıştır.
Tarihten ders almak gerekirse; Türkiye durumundaki bazı ülkeler teröre karşı güç kullanımına girerlerken bir yandan da terörü doğuran sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm üretmişler. Başarı da ancak ikisinin birlikte paralel devreye sokulmasıyla olabilmiştir.
AKP bölgede sosyal ve ekonomik koşulların iyileştirilmesi zorunluluğunu kabul etmiş durumdadır. Sosyal demokratların da buna itirazı olabileceğini düşünmüyoruz.
Ancak AKP bölgede yerel seçimlere kilitlenmiş durumdadır. Amaç başta Diyarbakır olmak üzere belli başlı önemli belediye başkanlıklarını kazanmaktır.
Bu tabii ki çok önemli bir hedeftir ve ayrıca devlet politikasına da uygundur ama sosyal ve ekonomik koşulların iyileştirilmesi hedefi, yerel gücü onların elinden alma hedefi ön plana çıkınca unutulabilmektedir. Çünkü Kürtler ekonomik ve sosyal iyileştirme getirmeyi hedefleyen yatırımları siyasette verilen kavganın bir parçası olarak görmektedir. Bölgede devletin şefkatli yaklaşımı da mutlaka kurulmalı, kültürel özgürlüklerin önü hemen açılmalı, bunun yanında ekonomik ve sosyal koşulların iyileştirilmesi acilen başlatılmalıdır. Ancak bunlar yapıldığı takdirde askeri operasyonlar amacına ulaşabilir.
Askerî operasyonlar, terörü besleyen sosyal ve ekonomik koşullar yok edilmeden başarıyı getirmez, sadece terörün şeklinin değiştirilmesine yol açar.
Nitekim terörün şehre yayılması uğraşı da bunun bir göstergesidir. Üstelik devlete, şehirde yaygınlaşan terör olayı hiç de sürpriz değildir. Çünkü bunun istihbaratı yıllar öncesinden devletin elinde vardı.
Zamanın Dışişleri Bakanı Gül, davet ettiği gazetecilere bunu bizzat anlatmıştı.
O zaman milliyetçi övünmelere girmeden rasyonel çözümlemeler yapmak gerekiyor.
Evet; askerimiz çok başarılıdır ve ordumuzla gurur duyarız, ama onların gayretlerini tamamlayacak desteği de hep birlikte göstermeliyiz.
Kürt kökenli vatandaşlarımız fakirdir, çok büyük sosyal sorunlarla karşı karşıyadır. Üstelik üzerlerinde baskılar da var. Mutsuzlar. Devlet her vatandaşını mutlu kılacak adımları atmak zorundadır. Atmazsa sınır ötesi operasyon başarı getirmek yerine içerdeki bu durumda olan vatandaşlarımızı daha da tepkili yapabilir.
Biliyoruz bunlar genelde duyulmak istenen türde laflar değil. Bunları kendi kendine bile söylemekten çekinen insanların ülkesi burası.
Gazeteci, güç kullanımına alkış tutmaya ara vererek, düşünme yeteneğini biraz da ülkesini barışa ulaştırmak için de kullanmak zorunda.
Bu dediklerimize isteyen kızsın, ama tarihe bir not düşelim. Çünkü haklılığımız ileride nasıl olsa ortaya çıkacaktır.
Akşam, 27 Aralık 2007
|