Eski bayramlarda radyodan Recep Birgit’in davudi sesiyle söylediği Rumeli türkülerini dinlemek de, bir çeşit gelenek olmuştu.
Dün biraz nostaljik takılmayı denedim ve IPod’umun belleğindeki Recep Birgit arşivini baştan sona dinledim. Meğer 82 tane icrası varmış bende.
Rumeli türkülerini dinlerken arada bir IPodu durdurup, bu türkülerde geçen coğrafyaları düşünüyordum.
Örneğin bir türkü “Beligrat kalası, Zemlin ovası”ydı:
“Beligrat Kalası dilber aman Zemlin Ovası
Atlısı geçemez dilber aman değil ki yayası
Gönlüm oldu benim dilber aman sevda yuvası”
Bir diğer türkü “Maçin Dağı”ydı:
“Maçin Dağı Maçin Dağı hiç sormazsın nazlı yari
Gurbet ele düşmüş gördüm silen yok gözüm yaşı
Maçin Dağı Maçin Dağı niçin susmuş yarin sazı
Yuvasından ayrı düşmüş ağlar gördüm nazlı yari”
ESTERGON KALESİ
Derken “Estergon Kalesi” geliyordu:
“Estergon kalesi subaşı durak
Kemirir gönlümü bir sinsi firak
Gönül yar peşinde yar ondan ırak
Akma Tuna akma ben bir dertliyim
Yar peşinde koşan kara bahtlıyım”
Sırada “Şardağından kalkan kazlar” türküsü vardı:
“Şardağından kalkan kızlar
Al topuklu beyaz kızlar
Yarimin yüreği sızlar
Eğlenemem aldanamam
Ben bu yerlerde duramam
Vardar Ovası, Vardar Ovası
Kazananmadım sıla parası”
BURALAR DA VATANDI
Böyle türküler birbirini izliyor, bazen Manastır’ın ortasındaki bir havuzun, bazen de Lofça’nın ardındaki bir kayanın öykülerine takılıyordunuz.
Bizim “vatanımız” olarak bildiğimiz ve 400 yıl oralarda yaşadığımız coğrafyaların türküleriydi bunlar.
Tabii sadece Rumeli üzerine değildi türkülerde anlatılanlar.
“Kırımdan gelirim adım Sinandır
Kılıncımın suyu kandır dumandır
Gizlenme Nemçelü halin yamandır”
Acaba buradaki “Kırım” Karadeniz’deki yarımadayı mı, yoksa Habsburglarla yapılan kanlı bir “savaş”ı mı ifade ediyordu?
Bu türküleri dinlerken, dalmışım.
20’inci yüzyılın ortasına kadar Britanya İmparatorluğu sınırları içinde kalan nice bölge de, artık bağımsız devletlerin toprakları. Ancak İngiliz edebiyatı da, diplomasisi de, medyası da, bu bölgeleri hiç unutmuyor.
Biz ise, şimdi komşularımız olan devletlerin topraklarında 400 yıl yaşamamışız ve yönetmemişiz gibi, buralarda olup bitenlere ilgi bile duymuyoruz. Sanki Fatih Sultan Mehmet sadece İstanbul’u almış gibi bir tarih ve coğrafya sığlaşması var belleklerimizde. Sanki Bağdat veya Kahire ya da Belgrad ve Budapeşte hiç Türk-Osmanlı fatihi görmemiş gibi bakıyoruz buralara.
ÖVÜNMEK İÇİN DEĞİL HATIRLAMAK İÇİN
Tabii ki “yeniden fetihlere başlamalıyız” demek istemiyorum.
Ama kendi insanımıza da, tarihimize de, biraz yabancıyız.
“Türbanlılar” ve “türbansızlar” ayırımı yapmak, siyaset ve düşünce hayatımıza yetiyor bugün.
Bu türküleri IPod’dan dinledikten sonra internette Youtube girdim. “Esma Redzepova” yazdım.
Ekranda bir dizi Boşnak şarkısı listelendi. Bunlardan birinde Esma Redzepova ile Şaban Bayramoviç birlikte “Moi Dilbere”yi söylüyorlar ve arada bir o dilber için “Aman yarabbi” diyorlardı.
Bayram günü Recep Birgit’ten Rumeli türkülerini dinlerken, hayalimde üç kıtayı dolaştım. “Tarihsiz toplum” olmadığımız yine hatırladım.
Övünmek için değil hatırlatmak için yazdım bunları.
Posta, 23 Aralık 2007
|