Şu soruyu soruyordum: ‘Tam da sivil anayasa girişiminin başlangıcında Türkiye’nin bu nüshaya sahip olması şık olmaz mı? ‘Bunu gidip alalım’ önerisiyle acaba kim ilgilenir?
Müzeler mi? Burjuvazi mi? Toplum mu?
Devlet mi?
Hükümet mi?
Başbakanlık mı, Kültür Bakanlığı mı, Adalet Bakanlığı mı?’
Meğer kimse ilgilenmezmiş...
***
Neyle ilgilenmezmiş?
Magna Carta ile...
Kimse ilgilenmediğine göre yeniden ve usanmadan soralım.
Nedir bu Magna Carta?
1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir.
Günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından birisidir.
Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında, kralın yetkileri hususunu karara bağlamak amacıyla imzalanmıştır.
Belge, kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılıyordu.
Önemi de buradan gelir.
***
Magna Carta, kralın sonsuz olan yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlamıştır.
Hukuk devreye girmiştir.
Bireyi devlete karşı koruyan modern anayasaların ilk adımı atılmıştır.
İlk bakışta Magna Carta vatandaş özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında denge kuran bir başlangıç metni gibi durur ama...
Magna Carta’nın 39. maddesinde yer alan, ‘Özgür hiç kimse, kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak veya hapsedilmeyecek veya mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak veya kanun dışı ilan edilmeyecek veya sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır’ hükmü, vatandaşların hakları ve özgürlükleri açısından çok önemli kurallar getirmiş olup, hukukun üstünlüğü ilkesinin birçok ülkede yerleşmesine neden olmuştur.
Kısacası demokratik bir hukuk devletinin kutsal metinlerindendir...
***
İşte kimsenin ilgilenmediği...
Bu Magna Carta’nın Kral John tarafından imzalanan orijinal metni kaybolmuştur.
Ama dört kopya varlığını sürdürmüştür...
İngiliz resmi arşivindeki ise Kral 3. Henri tarafından 1225 yılında yaptırılan nüshası.
‘Büyük Özgürlükler Sözleşmesi’ Magna Carta’nın 13’üncü yüzyıla ait bir kopyası New York’ta açık artırmayla satılacaktı.
İstedim ki biz alalım.
Sotheby’s Müzayede Evi’nden yapılan açıklamaya göre, 10 Aralık’ta satılacak Perot Vakfı’na ait 1297 tarihli parşömen kopyanın, 20 milyonla 30 milyon dolar arasında bir fiyata alıcı bulması bekleniyordu.
Satışa çıkarılan kopya, Washington’daki Ulusal Arşiv’de 20 yıldan fazla süredir sergilenmekteydi.
***
Önceki günlerde...
Açık artırma gerçekleşti.
Dünya tarihinin en önemli belgelerinden kabul edilen ‘’Magna Carta’’nın bir kopyası, New York’ta yapılan müzayedede 21,3 milyon dolara alıcı buldu.
New York’un ünlü Sotheby’s müzayede evinde açık artırmaya çıkarılan 800 yıllık belgeyi Amerikalı iş adamlarından David Rubenstein aldı.
Türk hükümeti henüz böyle bir derinliğe sahip olmadığını gösterdi.
Derin bir kulağa...
İnce bir zarafete henüz hazır değiliz demek ki...
***
Bu arada...
Rubenstein, belgeyi 1988 yılından beri sergilendiği Amerikan Milli Arşiv ve Kayıtlar İdaresine ödünç vereceğini belirterek, ‘bu, ülkemiz için güzel bir gün. ABD Anayasası ve Bağımsızlık Bildirgesi’nin temelini oluşturan Magna Carta’nın ABD’de bulunan son kopyasının Amerikan milli arşivlerinde sergilenmeye devam etmesi için elimden geleni yaptım’ dedi.
İnsan haklarının İngiliz hukukuna girmesini sağlayan belge olarak son derece büyük tarihi önem taşıyan bu tarihsel metin bizim olsa fena mı olurdu?
İnsanlığın bir parçası olduğumuzu...
Evrensel hukukun takipçisi bulunduğumuzu...
Hem kendimize hem de dünyaya sembolik bir biçimde de olsa gösterirdik.
Ne yapalım...
Belki de böyle şeyler için daha zaman erkendir bizim için.
Star, 23 Aralık 2007
|