İki miskin masa başında çenelerini sol ellerine dayamış olarak karşılıklı oturuyorlarmış. Birbirlerine saatlerce bakmışlar. Sonra biri, başını ağır ağır sağa doğru hareket ettirmiş, çenesini sağ eline dayamış.
Karşısındakinin bu hareketini izleyen diğer miskin uzun uzun düşünmüş… Sonra konuşmuş,
- İnsan kuş misali, demin neredeydin, şimdi neredesin, demiş.
İnsan hayatı için çok uzun görülen zaman dilimlerinin insanlık için anlık süreler olduğunu fark etmezseniz, bu miskinler gibi başınızı oynatmanızın uzun yolculuklar yapmak anlamına geldiği yanılgısına düşebilirsiniz.
Bir Amerikan televizyon kanalında, şişman, gaga burunlu, dişleri bozuk, vücutları deforme kadınlar, birkaç aylığına kampa alınıyorlardı. O süre boyunca estetik cerrahlar, jimnastikçiler, dişçiler ve her çeşit uzman bu kadınları tepeden tırnağa değiştirip, güzelleştiriyordu.
Ayna yasağı
Bu programa katılan kadınların, kampta bulundukları süre boyunca aynaya bakmaları yasaklanıyordu.
Aylar sonra bu kadınlar süslenip kendilerini güzleştiren uzmanların önüne çıkıyorlar ve ilk kez kendilerini aynada görüyorlardı.
Hemen hepsi yeni görüntüleri karşısında çığlıklar atıyor ve ağlamaya başlıyordu. (...)
Toplum mühendisleri
Ama birileri, bu aynaya bakmama önerisinin, toplum için mümkün olabileceğini sanıyor. Sosyo-politik yaşamın geçmişteki bir zaman diliminde dondurulmuş olabileceğini ve toplumun kendisini aynada görmemesi halinde, hiç değişmemiş olduğuna da inanacağını zannediyor.
Hatta bazıları daha da ileri gidip, Amerikan televizyonundaki estetikçilerin yaptıklarını yapabileceklerini ve toplum mühendisliği ile, tüm görüntüleri yok edebileceklerini bile düşünüyorlar.
Ne yaparsanız yapın, zaman geçiyor ve değişim hükmünü icra ediyor.
Burada garip olan, insanlık için anlık süreler olması gereken zaman dilimlerinin bazı insanlar için hiç geçmemişler, hiç yaşanmamışlar gibi algılanmalarıdır. Kendi yaşamlarında telli telefondan cep telefonuna, telgraftan internete geçtiklerini düşünmeden, toplumun çok sesliliğe, çok renkliliğe geçişini yadırgayanların sayısı az değildir.
Nerede o eski bayramlar
“Bayram kaçışları”nın Direklerarası’ndan Maldivler’e uzanmasını da böyle algılamak değil mi mesela?
Beni en fazla üzen fıkra, ağlayan karides yavrularının, “annemiz kokteyle gitti” demeleridir.
Bugün de kurbanların değil, siz sayın okurlarımın bayramızı kutluyorum.
Ama gözümün önünde hep ölümden kaçmak için caddelerde koşuşan boğaların görüntüsü var.
Sakın “nerede o eski bayramlar” diye yakınmayın.
Bayramlar yine bayram ve kurbanlar yine kurban.
Ama siz de, toplum da, zaman da eskisi gibi değil.
Posta, 20 Aralık 2007
|