Bu ülke, son 23 yılını terörün ve şiddetin gölgesinde yaşadı.
Bedeli ağır bu sürecin bir tek nedeni vardı: Kürt Sorunu...
O güne kadar görmezlikten gelinen, üniversitelerde incelenmeyen, siyasetçilerin gündemine girmesi suç sayılan adı konmamış bir “sorun” du bu.
Dokunanı yakıyordu.
Alın 70’li yıllardan iki çarpıcı örnek.
Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olan İsmail Beşikçi’nin, “Doğu Anadolu’nun Düzeni” isimli çalışması yüzünden başına gelmeyen kalmadı. Sadece okuldan atılmadı, o günden sonra hayatı cezaevlerinde geçti.
Suçu: Bir Türk olan Çorumlu Beşikçi’nin, yaptığı araştırmada “Bu ülkede Kürtler de var” demesiydi.
İkinci olay 1978’de ikinci Ecevit Hükümeti döneminde oldu.
Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi “Bu ülkede Kürtler var, ben de Kürdüm” deyince adeta küçük bir kıyamet yaşandı o günkü Türkiye’de. Elçi istifaya zorlandı. İstifa etmedi ama 12 Eylül’de yargılandı ve 30 ay cezaevinde yattı. Suçu: “Bu ülkede Kürtler var, ben de Kürdüm” demesiydi.
Ve 12 Eylül Askeri Darbesi...
O dönemde konulan yasaklamalar, cezaevlerinde uygulanan işkenceler, bölgede yaratılan şiddet ortamı, sorunu içinden çıkılmaz hale getirdi.
Terör ve şiddet bu ülkeyi yakmaya başladı.
Aradan tam 23 yıl geçti
Türkiye’de bu süre içinde ekonomiden, sosyal reformlara ciddi gelişmeler yaşandı.
Özellikle demokratikleşme alanında önemli adımlar atıldı.
Ama hâlâ yaşamımızı zehir eden terör ve şiddet sorununu çözemedik.
Ve bugün geldiğimiz noktada, bırakın çözüm üretmeyi, elimizdeki demokratik kazanımları bile kaybetme korkusu içindeyiz.
Tam da bu noktada Milliyet gazetesinde Fikret Bila gerçekten hayati derecede önemli bir gazetecilik olayına imza attı.
30 yıl sonra gelen itiraf
Türkiye’nin son 30 yılına damgasını vuran ve Kürt sorununun biraz da bu hale gelmesinde ciddi katkıları olan üst düzey komutanlarla bizzat o sorunu konuştu.
Eski komutanlar da özeleştiri yapma erdemini göstererek önemli açıklamalar yaptı.
Kenan Evren şöyle diyordu:
“Kürtçeye ağır yasak koyduk ama hataydı.”
Emekli Orgeneral Aytaç Yalman ise daha çarpıcı bir gerçeği dile getiriyordu:
“Türkiye’nin sorunu henüz sosyal boyuttayken görmesi ve doğru okuması gerekirdi. Bu yapılabilseydi sorun belki sosyal aşamadayken çözülebilirdi.”
Geçmişte ve bugün konu her açıldığında sivillerin ağzını tıkayan askerlerin emekli olduktan sonra konuşmaları elbette eleştirilebilir.
Ancak, içinden geçtiğimiz bugünlerde bu açıklamalar toplumsal barışa tarihi derecede önemli katkı sunuyor.
Dahası sokakta yükselen öfkeyi sakinleştirmede insanların yüreğine su serpiyor.
Baykal’dan Kürt açılımı
Bu çabaya önceki gün Muharrem Sarıkaya’nın köşesinde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da katıldı.
Baykal, yeni “Kürt Açılımı” başlıklı yaklaşımında şöyle diyordu:
“Kuzey Irak’la ilişkiyi terör bağlamı dışında görmeli. Bunlar günü birlik değil 10, 20, 30 yıl sonrasına yönelik planlama içinde yapılmalı. Bizi yaşayıp tanısınlar. Orayla kavga dövüş değil, böyle ilişkiler kuralım.”
Daha düne kadar Kuzey Irak konusunda sert söylemleriyle bilinen Baykal’ın içinden geçtiğimiz bu zor günlerde ortaya çıkıp toplumu rahatlatması gerçekten önemli.
Böyle olduğu için de ciddi yankı yarattı.
Tüm bu açıklamalar Kürt sorununda yeni bir döneme girdiğimize işaret ediyor. Geçmişte ve bugün yapılan “hatalar” nasıl karşıtlarını yarattıysa, bugün yapılan “hatayı kabul” de teröre, şiddete rağmen toplumda karşılığını bulacaktır.
Sabah, 11.11.2007
|