Türkiye, 1999’da başlayan 3 Kasım 2002 seçimleriyle güçlenerek devam eden büyük dönüşümün sancılarını yaşıyor. Cumhurbaşkanlığından üniversiteye, Kürt meselesinden kadın meselesine, terörden güvenlik reformuna kadar bir çok alanda bu sancının tezahürleri görülüyor.
Türkiye, küreselleşme ve liberalleşme istikametinde demokratikleşme, sivilleşme ve piyasa ekonomisi çerçevesinde büyük reformları hayata geçirirken devlet, siyaset, sivil toplum, ve ekonomi hasılı bütün toplum içinde bu reformlara intibak edenlerle reaksiyon gösterenler arasında tartışmalar yaşanıyor.
Terör, bu tartışmayı krize dönüştüren bir katalizör vazifesi görüyor. Reform sürecinin Kürt meselesinde devletin geleneksel yasak ve baskı anlayışından ayrılarak özgürlükler ve normalleşme yönündeki dinamikleri harekete geçirmesi, terör kullanarak netice almak isteyen PKK’yı zor durumda bıraktı. Kürt meselesindeki yumuşamanın neticesinde 22 Temmuz seçimlerinde görüldüğü gibi PKK ve paralelindeki etnik temeldeki siyasi oluşumun taban kaybetti. Bu yüzden PKK, bölgeyi yeniden otoriter bir iklime sokarak şiddet marifetiyle bölgeye hâkim olmak ve farklılıkları ezmek istemektedir.
Kürt meselesindeki değişim ve ortaya çıkan yeni dinamikler, geleneksel zor politikasını savunan güvenlik bürokrasisi içinde de tartışma başlattı. Polis ve istihbarat çevrelerinde olgunlaşan bu tartışmanın, kimi ipuçları şimdi askeri çevrelerde görülüyor. En son Fikret Bila’nın PKK ile mücadelede üst düzeyde görev almış askerler yaptığı söyleşiler, bu bakımdan manidar. Askerler, artık Kürt meselesi ile PKK’yı birbirinden ayırmaya çalışıyorlar. Çalışıyorlar diyorum çünkü bu söyleşilere baktığımızda generallerin değil birbirleriyle kendi içlerinde dahi çelişkiler yaşadıkları anlaşılıyor. Söylediklerini bir sonraki cümlede tekzip edebiliyorlar. Aytaç Yalman, Kürt meselesinin sosyal boyut halindeyken, Kürt yoktur diye eğitilmelerinden kaynaklanan inkarın meseleyi terörize ettiğini söylerken, devamında asimilasyondan bahsediyor. Doğan Güreş ise Özel Kuvvetler için “Türk PKK’sı” diyebiliyor, ABD ve AB’nin PKK’yı desteklediğini söyleyebiliyor. Hilmi Özkök, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki oluşuma yardım ederek bir tür devlet olma antrenmanı verdiğini söylerken diğer yandan aksi halin yaratacağı probleme, KKTC ve Azerbaycan’a verilen destek gibi Kuzey Irak’taki akrabalarımıza destek olmak gerektiğine dikkat çekiyor.
Anlaşılan o ki, geçmişte Türkiye’de Kürt yoktur diye yanlış yapanlar, şimdi Kuzey Irak’taki gerçekleri kabul etmedikleri için yanlış yapmaya adaylar. Öte yandan terörle mücadelenin teknik uygulamalarında da özeleştiriler, yenilikler söz konusu. İşte daha önce dışlanan polis özel timi yeniden operasyonlara dahil ediliyor. Diğer yandan profesyonel iki komando tugayı oluşturuluyor. Geçen 23 yıldan sonra, bu kararların alınmasında bir gecikme yok mu? Türkiye’nin bu kadar yanlışı kaldırma lüksü var mı? Görüldüğü gibi Türkiye bir yandan geçmişteki yanlışlarını tartışırken, diğer yandan bu yanlışların kökenindeki ideolojik bakış açısıyla ve güvenlik sektörünün teknikleriyle hesaplaşmayı başaramıyor. Bu hataların arkasında güvenlik sektörünün tam anlamıyla parlamento, hukuk ve kamuoyu denetimi altına alınamaması yatıyor.
Bugün, 7.11.2007
|