Başbakan önceki gün eleştiri oklarını televizyon ekranlarında boy gösteren, kamuoyunu yönlendirme işinde başrol oynayan emekli generallere çeviriyordu.
Devam ettirmek, tartışmak lazım…
Emekli subayların son dönemlerde Türk siyasetinde oynamaya soyundukları önemli bir rol var. Emeklileri kendi içlerinde siyaseten aktif bir şekilde örgütlenmiş, farklı grupları örgütleyen, hemen her konuda etkin olmaya çalışan, “keskin, şahin, siyaset karşıtlığı üzerine oturan bir seferberlik” içinde görüyoruz.
Televizyonlarda fikir beyan eden emekli askerler, 28 Şubat’ın kalıntısı “sivil toplum(!)” örgütlerini üreten ve yöneten emekli askerler, çete işlerine bulaşan emekli askerler…
Şimdi seslerini başka yerlerde, başka biçimde çıkarmaya çalışıyorlar…
Ne var ki kritik günler yaşıyoruz…
Sıkça söyleniyor, üzerinde oturduğumuz gelenek, Çorum, Maraş olaylarının, 6-7 Eylül hadiselerinin yaşandığı, 70’li yılların ikinci yarısında sokak çatışmalarında günde yirmi kişinin öldürüldüğü bir gelenektir.
Nitekim ülkedeki “savaş ruh hali” arttıkça, “öfkenin tehlikeli bir biçimde siyasallaştığını”, en azından “öfke siyasetini iş bilenlerin öne çıktığını” görüyoruz…
Kürtçe şarkı söyleyen kapıcısından ürken, onu PKK’lı gören insanlar üretiyor bu ortam.
Ve emekli generaller sadece Başbakan’ı rahatsız eden “şahinimsi stratejik değerlendirmeler” yapmıyorlar. Aynı zamanda toplumu kendi deyişleriyle hem açık hem örtülü PKK’ya karşı seferberliğe davet ediyorlar. Örtülü diyerek, kimi siyasi partilerden liberal düşünce adamlarına, farklı siyasi görüş sahiplerine kadar uzanan bir hedef tanımlıyorlar.
Sabah gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman’ın bu konudaki bir izlenimi son derece dikkat çekiciydi. Şöyle diyordu yazar:
“Geçen gecelerin birisinde göz ucuyla televizyona bakarken emekli bir tümgeneralin son olaylar hakkında yaptığı açıklamaları dinledim. Paşa, ‘PKK’yı askerler değil, halk bitirecektir’ dedi. Devamında, gençlerin bu işi başarmak üzere olduğunu fakat ‘liderlik ihtiyacı’ bulunduğunu belirtti. Onların heyecanlarını ayaklandıracak, iradelerini güçlendirecek, kararlılık ve azimlerini canlı tutacak bir liderliğe ihtiyaç olduğunu söylüyordu emekli tümgeneral…”
İşte mesele budur.
Ve bu, gerçekten tehlikeli bir oyundur…
Bilinir, toplumsal alanda “askercilik” oynamaya başladığınızda, “tehlikeli, azgın çeteler” üretirsiniz…
PKK’yı değil kendi toplumunuzu yer bitirirsiniz…
PKK’yı bitirmek sokaktaki adamın işi değildir. Yetkili, sorumlu, ücretli, silahlı ve sivil kurumların, siyasetin ve ordunun işidir…
Birileri şunu söylemeli emekli generallere: Toplumsal hayat kışla hayatına benzemez…
Türkiye PKK’yla 25 yıldır mücadele ediyor. Askerin kendi deyişiyle ülkede örtülü bir savaş yaşanıyor. 35-40 bin insan hayatını kaybetti. 100 milyarlarca dolar silaha aktı.
Ülkenin ve bölgenin sosyolojik dokusu değişti.
Güney ve Doğu’da çatışmalarla birlikte kırsal alanın boşalması, zorunlu ve gönüllü, ama kitlesel bir göç yaşandı.
Kitlesel göç insanların, tek başlarına geldikleri zaman, geldikleri yerle yaşadıkları yerle kaynaşmaları engeller.
Öyle oldu…
Bu göç sonucunda Adana’dan başlayan, Çanakkale’ye kadar uzanan göçmen öbeklerinin doldurduğu bir kıyı hattı oluştu. Bu hatta ortaya çıkan kültürel gettolar, Kürtler ve Türklerin ayrı öbekler halinde yaşamaya başladığı tablolar ortaya çıktı…
Bu sosyolojik hal, pimi çekilmiş el bombasına benzer…
Her hangi bir infilak etnik çatışmayı davet eder…
Evet, toplumsal hayat kışla hayatına benzemez…
O emekli subaylar, emekliliklerini yaşarlarsa, ülkeye faydaları gerçekten büyük olacaktır…
Yeni Şafak, 1.11.2007
|