Aradan 84 yıl geçtiğine göre, bir o kadar da “kutlama” mesajı yayımlandı. Her yıl aynı sözler tekrarlanamayacağına göre, o yılın gündemi ile Cumhuriyet’in anlam ve değeri arasında kurulacak ilişkiler yeni şeyler söylemeye fırsat veriyor.
“Resmî” bayramları kanıksanan bir alışkanlıktan, yayımlanan bayram mesajlarını da protokol mecburiyetinden uzaklaştıracak olan farklılık işte bu gündemler olmalı.
Cumhurbaşkanı’nın, Meclis Başkanı’nın, Başbakan’ın ve diğer siyasî parti temsilcilerinin bayram mesajları doğal olarak “terör” odaklı. Terör lanetleniyor, teröre kurban verdiğimiz şehitlere sahip çıkılıyor ve ufkumuza kararlı bir şekilde Cumhuriyet’in “ulus-devlet”inin birlik ve beraberlik vizyonu konuyor. Alt alta koyduğumuz zaman Cumhurbaşkanı’ndan anamuhalefet liderine kadar yayımlanan kutlama mesajları, neredeyse karbon kâğıdından çıkmış gibi birbirine benziyor. “Kenetlenme”, “kardeşlik”, “birlik ve beraberlik”, etnik ayrışmayı kabul etmeyen millet anlayışı” gibi vurgularla “birlikte yaşama iradesi” en geniş ortak payda olarak tekrarlanıyor.
Genelkurmay Başkanlığı’nın yayımladığı bayram mesajı her zaman olduğu gibi biraz farklı. Laikliğe, cumhuriyete yönelik tehdit ve tehlikeler—bu tehlikelerin ne olduğuna, tehditlerin nereden geldiğine dair bir açıklama olmaksızın—tekrarlanıyor. Sadece bölücü tehditten bahsederken yakın zamanda yaşadığımız acılardan söz ediliyor. Genelkurmay Başkanımız yaşadığımız acılara karşı bu sefer “acı yaşatmak”tan söz ediyor: “Unutulmasın ki, bu Cumhuriyet’i kuranlar bizden çok daha büyük acılar çekmiştir. Bize bu acıları yaşatanlara, o acıları hayal bile edemeyecekleri bir yoğunlukta yaşatacağız ve bu konuda kararlıyız.”
Bu sözlerde bir yanlışlık var. Devlet birilerine “acı yaşatmak” için değil hiç kimseye “acı yaşatmamak” için vardır. Devlet şayet acı yaşatırsa devlet olmaktan çıkar. Devletin görevi kendisini de var eden hukuku uygulamaktır. Terörün can evimizi yaktığı bugünlerde bile hatırlamalıyız. Devlet intikam almaz. Devlet kendisine karşı ayaklanan teröristi bile “canını yakmadan” etkisiz hale getirir, cezasını keser. Çünkü gönlüne ayrılık düşen ve eline silahı alan bir teröristin bile adaletine sığınabileceği bir devlet ortada yoksa o devletin bölünmesi, yani ayrılık kaçınılmaz hale gelir. Devleti yaşatan intikam değil, hukuktur. Devlet katındaki intikam duyguları, bölücü terörden daha fazla ayrışmanın sebebi olabilir.
Uzun bir devlet birikimine ve aklına sahip olmak budur. Eğer devletinizin çatısı altında insanlar güven ve barış buluyorsa, o devlet zor parçalanır. İç ve dış güvenliğinizi temin eden güçlerinizin görevi bu hukuk çerçevesinde hareket etmektir. Kuzey Irak’ta cezaevleri lebalep dolu. Bir yıldır savcı karşısına çıkartılmamış tutuklular var. Sınırın öbür tarafında bir aşiret devleti, keyfiliğine destekler arıyor. Bu tarafta ise hata yapanları, suç işleyenleri ve bize acı çektirenleri bile “acı çekmek” yerine “ceza çekmek” beklemeli.
Türkiye’nin sorunu “ayrılıkçı terör” ise, bu terörün beslendiği ayrılıkçı eğilimlerin dengelenmesi ve ortadan kaldırılması gerekir. Bunu yapmak için kardeşliğin, bir millet olarak bir arada yaşamanın cazibesi arttırılmalı. 72 milyonu eşit ve onurlu bir millet haline getirecek bir ruha katkıda bulunmalı. Ama her şeyden önce duyguların, öfkelerin önünde sağlam bir kale gibi duran akıllı ve güçlü bir devletin hukuku var olmalı.
Genelkurmay Başkanı’nın sözlerinin içinde hukuk ve devlet olmayı hatırlatan vurgular da var: Evet, “Cumhuriyet’i kuranlar” bizden daha çok acı çektiler. Ama kendilerine acı çektirenlere onlar acı çektirme sevdasına kapılmadılar. Cumhuriyet’le birlikte devlet aklı ve tecrübesi yeni çareler, yeni ilişkiler üretti.
Akan kan bizim kanımız ve acımız gerçekten büyük. Bu acıyı dindirmek için birlikte yaşayacağımız geleceği düşünmeli ve bir millet haline gelmek için büyük çabalar harcayan Cumhuriyet’in kurucularını hatırlamalıyız. Devlet gerektiğinde yok eder, suçluya ceza keser, düzen verir ve adaleti tevzi eder; ama acı çektirmez. Devletin icra ettiği hükümden kimine barış ve huzur, kimine de acı düşer. Ama devlet acı çektirmek saikıyla hareket etmez. En önemlisi terörle mücadele “acı çektirme”ye odaklanırsa, sonuç alamaz.
Zaman, 30 Ekim 2007
|