Allah aşkına, sınıra 2 kilometre mesafedeki Dağlıca mevkiindeki askeri birliğe saldırının tezkereyle ne alakası var?
Bakın; Şu an hali hazırda Kuzey Irak’ta iki tabur askerimiz var. Ağırlıklı olarak istihbarat amaçlı bölgede bulunuyorlar. Daha önce asker sayımız 5 bini geçiyordu. Bu çuval hadisesinden sonra asker sayımız iyice azaldı.
Diğer taraftan binlerce askerimiz, tankımız, topumuz sınıra sevk edilmiş durumda. Tüm Irak sınırı boyunca teyakkuz halindeyiz. Uçak ve helikopterlerle operasyon bölgeleri sürekli taranıyor.
Ama bir grup hain gece yarısı sınırdan içeri giriyor, askeri birlikler arasındaki bağlantıyı koparmak için önce Dağlıca köprüsünü havaya uçuruyor, sonra aynı bölgedeki askeri birliğe ağır silahlarla saatlerce saldırıyor.
Bu durumda sormak lazım: Sınırda teyakkuzda olduğumuz, sınır ötesi operasyona hazırlandığımız sırada bir grup teröristin Kuzey Irak’taki kamplardan kalkıp saatlerce dağda yürüyerek sınırdan iki kilometre içeri sızıp bu eylemi gerçekleştirmiş olması nasıl izah edilebilir?
Eminim ki, bu soru, Hakkari’den acı haberi ilk duyduğumuzda herkesin zihnini kurcalamıştır. Bana gelen telefonlar ve elektronik mesajlardan bunu anlıyorum.
Elbette hainlerle görülecek hesabımız var ama kendi sınırımızı koruyamazken sınır ötesi tezkerenin arkasına sığınmak kime ne yarar sağlar?
Adını açıkça koyalım: Maalesef Türkiye, çok ciddi istihbarat zaafının pençesindedir. Sorumlu kimler? İster MİT, ister askeri istihbarat veya JİTEM, kimse sorumlu onlar da hesap vermelidir.
PKK’yı ve İmralı sakinini, Türkiye’nin başına bela eden de zaten istihbarat kuruluşlarımız içindeki kimi vatanseverler (!) değil mi?
Bakın, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Haberx haber portalından Hülya Okur’un ‘ PKK ve Abdullah Öcalan hangi derin devletin kucağında büyüdü?’ sorusunu cevaplandırırken ne diyor: ‘Herkesin kucağında büyüdü. Bebek yaşamaya başlayınca çok anne, baba çıkar ortaya. Çok anası, babası olan, tamamen diğer servislerin hizmetinde taşeronluk yapıyor.’
Acı bir itiraf değil mi?
Üç beş gazetecinin telefonlarını dinlemeyi, etkin ve yüksek tirajlı gazetelere muhbir yerleştirmeyi maharet sananlar, İmralı sakininin doğumuna katkıda bulunanlar şimdi teröristleri uzaktan izliyorlar.
Terörle mücadelede daha etkin sonuçlar almak istiyorsak, istihbarat kuruluşlarının yeniden yapılandırılması ve operasyonel gücünün arttırılması zorunludur. Hırsızı yakalamalıyız tamam, ama önce kapı ve pencereleri kapatalım. Acı ama gerçek; Bu istihbaratla yola çıkılmaz.
Star, 22.10.2007
|