Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Ekim 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Silâhtan önce siyaset ve diplomasi

Anlaşılıyor ki PKK, Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesinden çekinmiyor; tersine bunu tahrik ediyor.

Bunun Türkiye’yi iki alanda zor durumda bırakacağını düşünüyor:

Önce müdahale edeceği coğrafyada...

Kuzey Irak’ta bir işgalci güç konumuna düşmesi, Barzani ile karşı karşıya gelmesi, günlerdir mitinglerle tırmandırılan Türkiye karşıtı ortamın pekiştirilmesi amaçlanıyor. Bunun, Türkiye sınırları içindeki Kürt nüfusta da tepki yaratması ve bir ayrılığa kapı aralaması bekleniyor.

İkincisi, dünya ve özellikle Amerika nezdinde, Ankara’nın zor durumda kalması planlanıyor. Haklılığını anlatmakta zorlanan Türkiye’nin dünyadan tecrit edileceği, yalnızlığa itileceği umuluyor. PKK, tezkereden 4 gün sonra böylesine kapsamlı bir saldırı yaparak “Haydi, girin” diye meydan okuyor.

PKK’nın stratejisi buysa, saldırıların tırmanarak süreceğini tahmin etmek kehanet olmaz.

***

Buna karşı içeride durum ne?

Tam bir şaşkınlık hali...

Pazar sabahı Ankara suskunluğa bürünmüş gibiydi.

Terörle yaşamaya alışmış İsrail türü ülkeler, saldırıyı izleyen bir kaç saat içinde sert tepki verirken Ankara’da gün boyu askeri bir mukabele şöyle dursun, bir hükümet açıklaması bile yapılamadı.

Resmi yetkililerden, tepkiyi bırakın, duruma dair bir izahat bile gelmeyince de her kafadan bir ses çıktı.

Daha dün, tezkereden sonra, “Bak sert çıkınca nasıl sindiler. Tezkerenin T’si yetti” diyenler, öyle sert çıkmakla sonuç alınamadığını görünce bu kez de “Ne duruyoruz!” diye bağırmaya, askeri kışkırtmaya başladılar.

Böylece silahlı kışkırtma, iç kışkırtmayı tetikledi.

***

Eğer PKK’nın planı, başta söylediğim gibi, Türkiye’yi yabancı bir ülke toprağında, bütün dünyayı karşısına alacağı bir operasyonda batağa gömmekse, öncelikli hedef bu tuzağa düşmemek olmalıdır.

Türkiye, gözünü büyük sınır ötesi hedeflere dikmeden önce, kendi toprağındaki bu türden kanlı saldırılara engel olmanın yolunu acilen bulmalıdır.

Önceki gece düşülen pusunun bin beterinin sınır ötesinde orduyu beklediği unutulmamalıdır.

***

Temel sıkıntı, Türkiye’nin kapsamlı, kararlı, etraflı bir Kuzey Irak politikasının hâlâ- olmaması... Türkiye’nin bölgeyle ilişkisini, hâlâ Amerika ya da Bağdat üzerinden kurmaya çalışması...

Bu politikasızlık yüzünden Türkiye, bölgede inisiyatif alan, gidişata yön veren, akışı belirleyen taraf olamıyor; tersine gelişmelerin peşinde sürükleniyor; refleks şeklinde tepkiler veriyor.

Her yönden zorlu bir askeri operasyon için silah doldurmadan önce bu politikanın oluşturulması ve çok yönlü siyasi manevralar yapılması gerekiyor.

Diplomasi de ne yazık ki siyaset gibi devre dışıdır.

Orada da ön alamayan, olayları geriden takip eden, tepki vermekle yetinen bir Türkiye görüyoruz.

Hem ABD’ye rest çeken, hem onun himmetine sığınan bir Türkiye...

Barzani’ye önce pasaport verip sonra düşman ilan eden bir Türkiye...

İran’la yakınlaşıp ABD tepki gösterince geri adım atan bir Türkiye...

***

Bu belirsizliğin oluşturduğu tavırsızlık, öfkeli kitlelerin baskısıyla ülkeyi büyük maceralara ya da iç çatışmalara sürükleyebilir.

O yüzden hükümetin itidalini koruyarak ve askeri gücü bir baskı kartı olarak elinde tutarak, bir an önce kapsamlı bir siyaset oluşturması ve buna uygun diplomatik adımlar atması zorunludur.

Hükümet bunu yapamaz da olayların akışında sürüklenmeye devam ederse, bu sel onu da götürür.

Milliyet, 22.10.2007

Can DÜNDAR

23.10.2007


 

Bu, çok çok fazla!

Bir seferde 12 köylü.

Bir seferde 13 asker.

Bir seferde 12 asker.

Bu, çok çok fazla!

*

İlk ikisi, diğer şehitlerle birlikte “tezkereye doğru” sürükleme idi.

Dünkü 12 şehit “tezkerenin hedefine doğru” çekiştirme.

“Türkiye’yi Irak bataklığına çekmek” üzere PKK özel bir katliam seferberliğine sokulmuş sanki.

Türkiye’yi, görünüşte ABD, AB, Irak, Irak Kürtleri ile karşı karşıya getirme, fiilen ise ABD ve başta İngiltere kimi AB üyelerinin gömüldüğü, İsrail’in bizi görmek istediği bir bataklığa çekme seferberliği.

PKK açıkça “tezkereyi kullanmaya” tahrik ediyor.

Kanlı bir küstahlıkla.

“Sınır ötesi bir terör patlaması” yla.

Türkiye’yi sürekli savaş ve bilinmezlikler ile kaoslara sürüklemek üzere.

*

Ama şöyle bir şey de var:

Tezkerenin hedefi Kuzey Irak’taki, Kürt özerk bölgesindeki PKK kampları.

Şehitleri verdiğimiz yer ise, burası, bizim topraklarımız.

Tezkerenin hedefi yuvalandıkları, korundukları, barındıkları yer.

Saldırdıkları yer ise burası; bizim topraklarımız.

Biz Irak’a girmeden Irak zaten içimize sokulmuş sanki.

*

Tezkereyi çıkaranlar elbette tezkerenin manasını, yapılması gerekeni, ABD ve Irak’a alınacak tavırları da konuşuyorlar.

Ama “teröristler” in, üst üste çok sayıda askeri, kahpe pusulara düşürebilmesindeki zaafları da kim konuşacak?

Bu nasıl bu kadar mümkün, bu kadar kolay, bu kadar sık, bu kadar çok sayıda olabiliyor?

Tezkere ile gözdağı veren devlet yetkilileri, sorumlu hükümetten yetkili askeri kademelere kadar, bunun muhasebesini yapabilmeli ve açıklayabilmeli.

Kamuoyu, katillerin lanetlenmesinde, şehitlerin acılarının paylaşmaktan da öte, yüklenilmesinde zaten bir bütün. Ama, o sorular da, demokratik hukuk devletinde, bir cumhuriyette, sivil ya da asker, kamu görevlilerinin millete, halka vermesi gereken bir hesabın maddeleri.

Bu gencecik askerleri katledenleri biliyor ve lanetliyoruz; ama neden bu kadar kolayca pusuya düşürülüp katledilebildiklerini de bilmek istiyoruz.

*

Katiller;

Bu ülkeye, barışa, huzura, insanlığa, hukuka, demokrasiye, parlamentoya, hatta Kürtlere de asla fırsat tanımak istemiyor.

PKK, Güneydoğu’da ekonomik, demokratik, toplumsal hatta kültürel hiçbir ilerleme olmasına fırsat vermemek, insanların tüm geleceğini sabote etmek, hep rehine tutmak; savaş, iç savaş, kin ve nefret, linç ortamını sürekli kılmak istiyor.

“Dağ yerine siyaset” gibi, bu devletin çok zor söyleyebildiği sözler dahi devlet yetkililerinin ağzından çıktığında hemen onu katliamla cevaplıyor, onlarca kişiyi öldürmeye ve ölmeye sürüyor.

Gencecik, yoksul Anadolu çocuklarının cesetlerini çoğaltarak, artık taşeron bir katliamcı olarak, ABD işgali ve himayesindeki bir ülke ile özel himayesindeki bölgeden, eskisine göre daha ciddi silahlarla besleniyor.

Türkiye’nin “sınır ötesi” Kuzey Irak’tan ibaret değil!

Ve DTP, bu ülkedeki derdi “demokrasi” ise, bu katillerin gölgesinde ne tür bir demokratlık yapılabileceğine bir an önce karar vermeli.

*

Tarih, bu şehit çocukların acısıyla da yazılacak. Çok, çok fazla oldular. Çok, çok fazla öldüler.

Sabah, 22.10.2007

Umur TALU

23.10.2007


 

Akıllı tepki

Acımızı hiç unutmadan, unutturmadan, nasıl tepki verilmesi gerektiğini düşünürken; aklımızı da devreye sokmanın ve biraz soğukkanlı olmaya çalışmanın yurtseverlik görevi olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü askerimize yapılan saldırı öylesine açık ve şeffaf anlamlar taşıyor ki, insan ‘ancak bir barbar böyle basit bir plan yapabilir’ diye düşünüyor

Yüreğimiz tekrar yandı. İnsan bu gibi durumlarda aynen ve hızla tepki vermek ihtiyacı ile dolup taşıyor.

Bugün, özellikle bugün soğukkanlı olunmasını tavsiye etmenin son derece riskli ve tepki de çekebilecek bir düşünce olduğunu da biliyorum. Son 24 saat içinde hemen tepki vermemizi isteyenleri ve içimizin rahatlatılmasını isteyenleri duyduk doğal olarak. Çoğunluğun hissiyatı bu yönde ve bu da çok doğal bir ‘acılı insan isyanı’.

Acımızı hiç unutmadan, unutturmadan, nasıl tepki verilmesi gerektiğini düşünürken; aklımızı da devreye sokmanın ve biraz soğukkanlı olmaya çalışmanın yurtseverlik görevi olduğunu düşünmekteyiz.

Çünkü askerimize yapılan saldırı öylesine açık ve şeffaf anlamlar taşıyor ki, insan ‘ancak bir barbar böyle basit bir plan yapabilir’ diye düşünüyor.

Şimdi düşünsenize tezkere TBMM’den büyük çoğunlukla çıkmış ve millet ordusunun arkasında duracağını belli etmiş ama devlet her yönüyle doğru hareket etmek için soğukkanlılığını koruyor, tezkerenin cebinde olmasını da fırsat bilerek planını acele etmeden hazırlıyor.

İşte böyle bir ortamda PKK’nın bir katliam daha yapmasının tek bir amacı olabilir. Soğukkanlılığımızı bozmak ve Türkiye’yi acele ettirerek Kuzey Irak’a çekmek istiyorlar.

Neden istiyor olabilirler bunu. Birincisi; Türkiye’yi Kuzey Irak’ta bölgenin Kürtleri ile karşı karşıya getirecekler ve o bölgede Türkiye için yeni bir savaş alanı oluşturacaklar.

İkincisi; bu dış planla birlikte Türkiye’de de etnik kökenli bir bölünmeyi ve çatışmayı tahrik edip, iç savaş benzeri bir felaketi de zorluyorlar.

Zaten acılı ve tepki içinde olan milleti tekrar acılara sevk edip, tahrik etmenin amacı mantıken başka olamaz. Elimizdeki verileri değerlendirince başka bir sonuca varmak imkansız.

Bazen içgüdülerimize uyup davranmamanın bizleri bir şekilde yönlendirmeye çalışmakta olan düşmana verilecek en büyük tepki olduğunu da lütfen düşünelim.

Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın “Her olasılığı soğukkanlı olarak değerlendirmekteyiz” demesi son derece isabetli olmuştur. Bu doğru tavrı sürdürebilmek için hükümetin desteğe ihtiyacı var. (...)

Devletin zirvesinde gerek sivil kesim gerek askerler olsun soğukkanlı kalmaya çalışılıyor gibi.

Ülke meselesi söz konusu olduğundan muhalefetten de soğukkanlılığa katkılarını bekliyoruz.

Türkiye akıllı davranırsa bu işi kendisine kurulmuş tuzaklara düşmeden aşacak ve asıl o zaman şehitlerimizin kanı yerde kalmamış olacak.

Akşam, 22.10.2007

Serdar TURGUT

23.10.2007


 

200 terörist sınırdan nasıl sızdı?

Allah aşkına, sınıra 2 kilometre mesafedeki Dağlıca mevkiindeki askeri birliğe saldırının tezkereyle ne alakası var?

Bakın; Şu an hali hazırda Kuzey Irak’ta iki tabur askerimiz var. Ağırlıklı olarak istihbarat amaçlı bölgede bulunuyorlar. Daha önce asker sayımız 5 bini geçiyordu. Bu çuval hadisesinden sonra asker sayımız iyice azaldı.

Diğer taraftan binlerce askerimiz, tankımız, topumuz sınıra sevk edilmiş durumda. Tüm Irak sınırı boyunca teyakkuz halindeyiz. Uçak ve helikopterlerle operasyon bölgeleri sürekli taranıyor.

Ama bir grup hain gece yarısı sınırdan içeri giriyor, askeri birlikler arasındaki bağlantıyı koparmak için önce Dağlıca köprüsünü havaya uçuruyor, sonra aynı bölgedeki askeri birliğe ağır silahlarla saatlerce saldırıyor.

Bu durumda sormak lazım: Sınırda teyakkuzda olduğumuz, sınır ötesi operasyona hazırlandığımız sırada bir grup teröristin Kuzey Irak’taki kamplardan kalkıp saatlerce dağda yürüyerek sınırdan iki kilometre içeri sızıp bu eylemi gerçekleştirmiş olması nasıl izah edilebilir?

Eminim ki, bu soru, Hakkari’den acı haberi ilk duyduğumuzda herkesin zihnini kurcalamıştır. Bana gelen telefonlar ve elektronik mesajlardan bunu anlıyorum.

Elbette hainlerle görülecek hesabımız var ama kendi sınırımızı koruyamazken sınır ötesi tezkerenin arkasına sığınmak kime ne yarar sağlar?

Adını açıkça koyalım: Maalesef Türkiye, çok ciddi istihbarat zaafının pençesindedir. Sorumlu kimler? İster MİT, ister askeri istihbarat veya JİTEM, kimse sorumlu onlar da hesap vermelidir.

PKK’yı ve İmralı sakinini, Türkiye’nin başına bela eden de zaten istihbarat kuruluşlarımız içindeki kimi vatanseverler (!) değil mi?

Bakın, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Haberx haber portalından Hülya Okur’un ‘ PKK ve Abdullah Öcalan hangi derin devletin kucağında büyüdü?’ sorusunu cevaplandırırken ne diyor: ‘Herkesin kucağında büyüdü. Bebek yaşamaya başlayınca çok anne, baba çıkar ortaya. Çok anası, babası olan, tamamen diğer servislerin hizmetinde taşeronluk yapıyor.’

Acı bir itiraf değil mi?

Üç beş gazetecinin telefonlarını dinlemeyi, etkin ve yüksek tirajlı gazetelere muhbir yerleştirmeyi maharet sananlar, İmralı sakininin doğumuna katkıda bulunanlar şimdi teröristleri uzaktan izliyorlar.

Terörle mücadelede daha etkin sonuçlar almak istiyorsak, istihbarat kuruluşlarının yeniden yapılandırılması ve operasyonel gücünün arttırılması zorunludur. Hırsızı yakalamalıyız tamam, ama önce kapı ve pencereleri kapatalım. Acı ama gerçek; Bu istihbaratla yola çıkılmaz.

Star, 22.10.2007

Şamil TAYYAR

23.10.2007


 

Türkiye “mayınlı arazi”de!

Evlatlarımız şehit düştükçe...

Kendi halinde işine gücüne, düğününe giden insanlarımızı teröre kurban verdikçe...

Acının ağır örtüsü her şeyin üstünü örtüyor. Konuşulacak, yazılacak nice şeyin anlamı kalmıyor o zaman.

Susmak istiyor insan.

Biliyorum; “bardak doldu, taştı” veya “bıçak kemiğe dayandı” gibi sözleri ardı ardına tekrarlayarak içimizde biriken acı, öfke ve şaşkınlığı boşaltmak istiyoruz. Olmuyor!

Oysa gerçek şu...

Bardak çoktan taşmıştı!

Bıçak çoook önce kemiğe dayanmıştı!

Buna ayılamadık bir türlü!

Uyanışlarımız kısa, uykularımız uzun sürdü...

Bir düşünün; aslında 24-25 yıllık bir süreçten söz ediyoruz, dünden değil!

Onca süre içinde binlerce insanımızı kurban verdiğimiz terörün başladığı noktayla bugün geldiği nokta arasında dağlar kadar fark var.

Peki biz ne yaptık?

Her seferinde şehitlerimize yandık, yıkıldık.

Saygı duruşları bitip cenazeler kalktıktan sonra bir dahaki acıya kadar defteri kapattık.

Ne bölgeyi anladık ne sorunları anlamaya yanaştık! Ülkenin siyasi, ekonomik ve insani olarak ne çok şey kaybettiğini görmezden geldik!

En kötüsü de şu ki Türkiye’nin içine düştüğü duruma (dilim varmıyor söylemeye ama) aldırmadık hiç!

***

Şimdi yeni bir dönem ve gerçeklikle karşı karşıyayız.

Kürt sorunu içinde PKK’nın yeri, bölücü terör, Öcalan’ın gücü vesaire...

Geçti bunlar!

Geçmişin saatine ayarlı öfkelerin ve naif tepkilerin bir yeri yok artık.

Şimdi yeni bir noktadayız,

Daha doğrusu artık “mayınlı arazi”deyiz.

Karşımızda sıradan bir terör ve terör örgütü değil uluslararası bir cephe tarafından yürütülen örtülü bir savaş var.

Bunu bilelim!

Türkiye’nin 22 Temmuz sonrasında denge arayan sosyal-siyasal iç dinamiklerini altüst etmek isteyen bir tezgâh bu!

Türkiye üzerine kurulmuş ve ucu Orta Doğu’nun yeniden “dizaynı”na kadar uzanan büyük bir tezgâh.

Hatta Türkiye’yi Irak’a, yani bataklığın ortasına çekerek Türklerle Kürtlerin, Türkiye ile ABD’nin savaşmasını hesaplayan pis bir tuzak.

İşte tam bu yüzden...

Şimdi sözde değil özde sakin ve kararlı davranma zamanı!

Ancak o zaman bu tezgâhı bozarız.

Vatan, 22.10.2007

Haşmet BABAOĞLU

23.10.2007


 

Zor zamanda zor sorular

SORU 1 PKK, Türk ordusunu sınır ötesi operasyona mı zorluyor? “Hemen, şimdi bir operasyon” mu istiyor terör örgütü? Eğer durum buysa PKK neyi amaçlıyor olabilir? Bu kadar istihbarat, bu kadar “derin devlet” falan bugünlerde ne işle meşguldür? Neden bu sorunun yanıtı bulunamaz?

SORU 2 Türkiye’nin stratejisi şuydu: “Operasyon tezkeresi”ni çıkarmak ve kararlılığı ortaya koyup özellikle ABD’yi sıkıştırmak... Türk askerlerine yönelik son saldırı, bu stratejiyi çökertti... ABD’yi sıkıştırmak için gereken zaman Türkiye’nin elinden alındı... Acaba PKK, Türkiye’yi Kuzey Irak’a çekerek, özellikle ABD ile karşı karşıya getirmek mi istiyor? Bu durumun soğukkanlı tahlilini yapacak sağduyulu yetkililer iş başında mı?

SORU 3 Son saldırının ardından Türkiye’de, “Irak’a bu zamana kadar birçok operasyon yapıldı. Hangisinde başarı sağlandı ki yeni bir operasyon düşünülüyor” şeklindeki görüşü dile getirenler, anında “vatan haini” ya da “ABD yanlısı” mı ilan edilecek? Acaba son saldırının bu tür bir hava oluşturmak amacı olabilir mi?

SORU 4 Türk askerlerinin şehit edilmesi karşısında Türk kamuoyunda oluşan büyük öfkenin beklenmedik bir taşkınlığa yol açmaması için önlem alındı mı? “Derin devlet” nerede? Anlı şanlı “psikolojik harp daireleri” falan ne yapmakta?

SORU 5 Askerlerin teröristler karşısında bu kadar kolay hedef olabilmesi konusu ne zaman masaya yatırılacak? Teröristle çatışacak yetkinlikte özel birlikler konusu ne zaman gündeme gelecek? Bu tartışmaları başlatanlar, daha ne zamana kadar “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratıyorsunuz” baskısı altında susturulacak?

SORU 6 Bir yanda Cumhurbaşkanı ile hükümet... Bir yanda askerler... Teröre verilen kurbanların sayısı rekora doğru ilerlerken, bu mesele daha ne zamana kadar iki unsur arasında bir mücadele alanı olarak değerlendirilecek? Bu gerginlik ve mücadele, bugün bitmeyecekse ne zaman bitecek?

Hürriyet, 22.10.2007

Ahmet HAKAN

23.10.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri