Üniversitelerde türban yasağıyla ilgili tartışmalar, anayasa taslağı hazırlıkları dolayısıyla türban yasağını aşan yeni boyutlarla gündemde.
Dünkü Hürriyet’te “Türbanlı girer, başı açık çıkar” başlığıyla, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Mustafa Bumin’in üniversite öğrencilerine türban serbestisi tanıyan hükmüne ilişkin değerlendirmeleri aktarıldı. Bumin’in açıklamaları özetle şöyle: Anayasa’da kılık kıyafetin serbest olduğu şeklinde bir hükmün yer alması halinde bu, türbanla sınırlı kalmaz; birisi çıkıp çarşaflı gelse, artık çarşaflıya da hayır diyemezsiniz. Türbanlı öğrenciler, ‘yüzde 98’i Müslüman olan ülkede yaşıyorsunuz’ diyerek başı açık gelenleri sokmayacaklardır.”
Baş örtme konusunda kız öğrenciler için konulan yasak, üniversitelerimizde önce başörtüsü ve türban şeklinde herhangi bir ayırım yapılmaksızın uygulanmış, daha sonra Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın YÖK başkanı olduğu dönemde, türban adı verilen, belirli bir örtünme modeli çizilerek başlarını bu şekilde örtenlerin üniversiteye girmeleri uygun bulunmuştu. Bu uygulama sırasında hiç kimse çarşafla üniversiteye girme teşebbüsünde bulunmamış, başını örten öğrencilerin başı açıklara karşı herhangi bir engellemesi de görülmemişti. Bu dönemde öğretim üyesi olarak girip çıktığımız İstanbul’daki çeşitli üniversitelerde, Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi’nde, Kütahya’daki Dumlupınar Üniversitesi’nde kız öğrencilerin başı örtülü veya açık şeklinde bir ayırım yapmadan birlikte gidip geldiklerini, beraber ders çalıştıklarını, kampüslerde birlikte gezindiklerini gözlemledik ve bunun aksine bir davranış veya olay medyada da yer almadı. Daha sonra, türbanın simge olduğu ileri sürülerek başı örtülü hiçbir hanım üniversitelere sokulmadı. Bu arada aralarında siyasetçilerin de bulunduğu bazı kişiler, Anadolu’da, Trakya’da hanımların yaygın olarak kullandıkları başörtüsünün yasak olmadığını; ancak türbanın bir simge olması dolayısıyla farklı işlem görmesi gerektiğini ısrarla ileri sürdüler ve fakat başörtülülerin de üniversiteye alınmaması konusunda görüş belirtmediler. Bu uygulama sırasında İstanbul’da bir bilimsel toplantıya katılmak üzere davet edilen yabancı bir hanım öğretim üyesi, başı örtülü olduğu gerekçesiyle üniversiteye giremedi, dolayısıyla üniversite tarafından davetli olduğu toplantıya katılamadı. Bu olay medyada yer aldı. Halen de sürmekte olan bu uygulama, bir televizyon programında, Avrupa üniversitelerine de türbanla girilemediği şeklinde savunuldu; ancak herhangi bir üniversite ismi istendiğinde ve Avrupa’nın hiçbir üniversitesinde böyle bir yasak bulunmadığı belirtildiğinde yasak uygulayan bir üniversite gösterilemedi. Avrupa üniversitelerinde, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin eğitim konusundaki hükümleri, başörtüsü veya türban kullanıp kullanmama gibi bir ayırım olmaksızın uygulanmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre, “her şahsın eğitime hakkı vardır... Yükseköğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikte açık olmalıdır. Eğitim, insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlere saygının kuvvetlenmesini istihdaf etmelidir. Bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoş görürlük ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletler’in barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.” (m. 26) Avrupa’da bu tür dinî simgelerle üniversiteye girme yasağı konulmadığı gibi, isminde dahi dinî farklılığı esas alan üniversiteler bile bulunmaktadır. Bu üniversitelere bir örnek, İtalya’daki Milano Katolik Üniversitesi’dir.
Üniversitelerimizde, Avrupa’da görülmeyen bu tür yasaklar, bir kısım genç kızlarımızın yükseköğrenimden yoksun kalmasına, bazılarının yurtdışında okumasına sebep olmaktadır. K. Irak’ta üniversite açılarak Türkiye’den öğrenci gelmesinin beklendiği bir dönemde bu tür yasaklar ülkemizin yararlarıyla bağdaşmamaktadır. TSK, askerlerin yemin törenleri için kışlalara girmek isteyen hanımları başörtülü iseler kabul etmekte, sadece başları belirli bir biçimde bağlı olanlara yasak uygulamaktadır. Bu başörtüsü ve türban ayırımının üniversitelerde yapılmaması, üniversite ve ordu arasında uygulama farklılığı oluşturmaktadır. Oğlunun yemin törenine katılabilen başörtülü bir anneye, üniversiteyi bitiren çocuğunun diploma törenine girememesinin sebebini anlatmak mümkün değildir. Ayırımcı uygulamalar, Anayasa’nın eşitlik ilkesine de, milli birlik ve beraberlik ilkesine de aykırıdır.
Zaman, 18.9.2007
|