Seçimleri izleyen ilk haftalarda toplumun gündemini, doğal olarak, TBMM Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı seçimi, oluşacak yeni kabine gibi konular oluşturacaktır.
Bu konular önemlidir ama unutmayalım bu konular rutin konulardır ve şöyle ya da böyle sonuçlanmasının ülkenin geleceğini belirlemede rolü abartılmamalıdır.
Cumhurbaşkanlığı meselesi belki söz konusu rutin konular arasında farklı bir yere sahip gibi durmaktadır ama siyasi tercih parlamenter rejimin güçlendirilmesi ise bu konu bile sıradan bir konudur.
Cumhurbaşkanlığı makamına yüklenen biraz da abartılı sembolik anlam nedeniyle 16 Nisan Çankaya süreci sancılı olmuştur, uzlaşma olmadığı iddiası ile yer yerinden oynatılmıştır. Ama bugün aranan uzlaşma zaten seçmen düzeyinde gerçekleşmiştir; TBMM’ye düşen de, hukuk devleti evrensel tanımı içinde kalındığı sürece, demokratik sistemlerin tartışmasız patronu olan seçmenin direktiflerine uymaktır.
22 Temmuz sonrasının gerçek gündemi ise demokrasiyi, hukuk devletini daha da güçlendirirken, yüksek büyüme oranlarını kalıcı hale getirmektir.
Avrupa Birliği müzakere süreci ise geniş seçmen kitlelerinin temel beklentisi olan demokrasiyi, hukuk devletini ve sürdürülebilir yüksek büyüme oranlarını sağlama konusunda çok detaylı bir yol haritası, bir pusula, bir rehber niteliğindedir.
Arkada bıraktığımız dört buçuk senede hem demokraside, hem AB sürecinde hem de yüksek büyüme konusunda olumlu adımlar atmış olan Adalet ve Kalkınma Partisi de 22 Temmuz seçimlerinde yüzde 46,5 gibi muhteşem bir skor yakalayarak ülkemiz için gerekli dönüşümleri yaşama geçirmek konusunda seçmenden direktif almış bulunmaktadır.
Bundan sonra Türkiye’nin gündemi kapsamlı bir hukuk devleti mücadelesidir.
Bu mücadele kime karşı yapılacak derseniz bu konuya da başka bir yazıda değinmek istiyorum ama okurlarımız da bu kesimi bir ölçüde biliyorlar diye düşünüyorum.
Demokratikleşme, hukuk devleti mücadelesi ve AB sürecinin etkili ve kalıcı olması da yeni sivil bir anayasa girişiminden geçmektedir.
Sözün özü
Yeni dönem TBMM’nin temsil sorununu da geride bırakması bir ‘kurucu meclis’ gibi çalışmasının ve yeni, demokratik, sivil bir anayasa hazırlamasının da kanımca önünü açmıştır.
Çok geniş bir oy tabanına oturan AKP’ye de bu sürecin lokomotifi olma görevi düşmektedir.
Askeri darbe ürünü olmayan demokratik, AB standartlarında bir anayasanın hazırlanması ve seçmenlerin yüzde seksen altısının temsil edileceği yeni TBMM’de kabul edilmesi demokratikleşme süreci ve buna bağlı hale gelen sürdürülebilir büyümenin artık bir gereğidir.
Star, 25.7.2007
|