“Altı Kazık Partisi”ne gönül verenleri bir kez olsun sevin-direcek seçim formülü yok mu? Neden acıların partisi oldular? Neden yenilecekleri baştan belli seçime kazanacakmış gibi girerler? Bir bilsem..
Aklımın erdiğinden bu yana sayıyorum, sekiz genel seçimi profesyonel olarak gazete ofislerinde yaşamışım..
Aklımın yarım erdiği zamanları da sayarsanız dokuz, hatta on seçim şahitliği yapar..
Bir o kadar da mahalli seçimi hesaba katın.. İnsan ömrüne yetecek kadar seçim tecrübesi eder..
“Eeee?” diyeceklere cevabım şudur: Bugüne kadar “Altı Kazık Partisi”ni tutanların mutlu olduğu bir seçime şahit olmadım..
***
Sebebi üzerine düşündüğümde aklıma gelenleri yüksek sesle sayıklıyorum..
Bir kere “Altı Kazık Partisi” seçim kazanmak için tasarlanmamış.. Tek partili sisteme, tek seçmenli düzene göre dizayn edilmiş bir parti.. Tek partinin başkanı, cumhuriyetin kurucusu Atatürkümüz.. Cumhuriyet’in tek seçmeni de o..
Dört yılda bir eline A4 formatında birkaç yaprak kâğıt alıyor.. Kimlerin milletvekili olacağını, hangi ilden seçileceklerini tek tek yazıyor..
Vilayetlerin; tekmili birden 67 parça eder, aday listesi tamamlandığında elindeki kâğıdı görevlilere verip “Seçime sokun bunları, bakalım kazanacaklar mı?” diyor..
ZAFERİN SIRRI.
Atatürkümüz, hayatı boyunca hiç seçim kaybetmedi..
İstemezleri bunu “ikinci bir partinin katıldığı seçime asla girmemesine..” bağlarlar..
Kulak asmayın.. Bana sorarsanız seçimlerdeki başarısının sırrı “muhteşem” tek seçiciliği sayesindedir.. Bir defasında iki partili seçime heves etti.. Serbest Fırka’yı kurdurdu..
O zamanlar seçmen çok bilinçsizdi.. Bilinçsiz oldukları için de vatanı kurtaran partiyi, vatanın kurtulmasından altı yıl sonra sandıkta silmeye heveslendiler..
Serbest Fırka’nın lideri Fethi Bey baktı ki “Altı Kazık Partisi”ne gönül verenler çok mutsuz olacak.. Üstelik o partidekiler de kendi arkadaşları..
“Bir kıçı kırık demokrasi için arkadaş kalbi kırmaya değmez..” deyip kendi partisini, kuruluşundan iki ay sonra kendisi kapattı.. Tek partili demokrasi rahat nefes aldı..
***
Aynı heves İsmet Paşa’da da vardı.. Ne varsa bu çok partili demokraside?
O da tuttu, Demokrat Parti’nin kurulmasına izin verdi..
Çok partili sistemimizin hakiki “Beygir Partisi” budur..
1946 seçimlerinde görüldü ki seçmen hâlâ bilinçsiz.. Kendi başlarına bıraksan tamamı “Beygir Partisi”ne oy verecek..
Ama Paşa’nın kafasında “kuyrukları birbirine değmeyen” kırk tilki dolaştığından tedbirini aldı.. “Beygir Partisi” sınırlı sayıda ilde seçime girebiliyordu..
Hepsini kazansa bile iktidar olamazdı.. Maksat ahaliyi demokrasiye alıştırmaktı..
SANDIK SAPITTI
Bir tedbir de partinin ileri gelenleri içindi.. Onlar iki ilden birden seçime girebiliyordu.. Birini kaybetse bile diğerinden Meclis’e girmeleri garanti edilmişti..
Lakin dedim ya!
Demokratik rejim iyi ama ahali nankör.. Hepsi birden “Beygir partisi”ne meylettiler..
Memleketi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayıp vatanı ikinci kez kurtaran İsmet Paşa’yı sandıktan silmeye kalkıştılar..
Bereket versin o zamanlar; izan sahibi, gün görmüş, iyiyi kötüyü ayırabilen sandık görevlileri vardı..
“Beygir Partisi”ne atılan oyları ayırdılar.. “Bunlar aslında Paşa’ya verilmiş oylardır.. O hepimizin babası değil mi?” fikrinden gidip “Altı Kazık Partisi”ne yazdılar..
Sonuç değil, niyetin önemli olduğu böylece anlaşıldı.. Kazanan demokrasi oldu..
***
“Altı Kazık Partisi”nin ebedi mutsuzluğu 1950 seçimiyle başlar.. Aylardan Mayıs’tı.. Seçimler iktidar değişikliğine gebeydi.. Anam da bana gebeydi..
O günlerde çok partili seçim sistemi meyvesini verdi, İsmet Paşa tahtından indirildi..
Ben o günlerde anamın karnındaki son bir ayımı “demokrasinin yedek parçası” olarak geçiriyordum..
UZUN BİR ARA..
1954 ve 1957 seçimleri “Altı Kazık Partisi”nin yüzünün gülmediği seçimlerdir..
Belli oldu ki iki ayda bir seçim yapılsa bile sandıktan asla “Altı Kazık Partisi” çıkmayacak..
Vatandaş zapt edilmiyordu.. “Bireysel siyasi iradenin dışa vurumu” konusunda çok partili hayatımızın en aktif günleri yaşanıyordu.. (...)
***
O günlerde demokrasiyi, serbestlik olarak algılayan ahali zıvanadan çıktı..(...)
Memura, hükümet adamına saygı kalmadı.. Hele subayların yüzüne bakan olmuyordu.. (...)
Demokrasi, bu kadar demokratlığı kaldıramadığından ihtilâl oldu..
Vatan, 25.7.2007
|