Çokpartili hayata geçişimizin tarihi 1946’da başlatılırsa da bu doğru değil. Gerçek anlamda fikir temelinde iddia taşıyan partileşmenin cumhuriyetten önce Osmanlı döneminde yaşadığı tartışma götürmez. Osmanlı siyasetine katılan partiler günümüzde de takipçileri olan hareketler olarak kaldılar. (...)
İttihat terakki önce ‘cemiyet’ yani dernekti... Hem de idarecisinin kim olduğu pek belli olmayan, idarecilerinin pek azı görünürde, çoğu kısmı perde gerisinde bir dernek. Parti olmadığı halde siyaseti kontrol edebilen, baskılayan; propaganda, tehdit, şantaj, örgütlenme dahil izleri günümüzde de görülebilen ne kadar olumlu olumsuz siyasi eylem varsa hepsini Osmanlı’ya ithal ettiğini söyleyebileceğimiz ilk kuruluştu İttihad Terakki. Ahrar Fırkası ise Jöntürk hareketinin 1902’de Paris’te yaptığı toplantıda ortaya çıkan merkeziyetçiler-ademi merkeziyetçiler tartışmasından doğan, perde gerisinde liberal fikirleri savunmasıyla ünlü Prens Sabahattin’in liderliğindeki partiydi.
Gerçi 1876’da ilan edilen anayasa ve toplanan ilk meclisle demokrasi yolunda adım atıldıysa da çark iki ay döndükten sonra durmuş 2. Abdülhamid sistemin Osmanlı aleyhine çalıştığı düşüncesiyle meclisi tatil etmişti. Dolayısıyla 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet’le seçimli, meclisli idareye geçildiğini söylemek daha doğru. (...)
2. Abdülhamid’in fiilen dağıttığı ama ‘tatil’ diye tanımladığı meclis, İttihat Terakki’nin baskısıyla ama yine de padişahın iradesiyle oluştu. 19 Temmuz 1908’de yayımlanan Hattı Humayun’da: “Umumi işlerin meşrutiyet usulüyle yapılmasının kendi fikrimiz olarak Kanun-ı Esasi ilan olunmuş iken muhtelif felaketler umumun menfaatlerine galebe etmesinden devletçe tatile gidilmesi kararlaştırılmıştır. O günden bu güne kadar geçen zaman zarfında gelişen durum, fikir ve genel temayüller neticesinde memleketin meşrutiyet idaresine kabiliyetinin görünmesi ile Kanun-ı Esasi’nin tüm hükümlerinin yürürlüğe konması ve Meclis-i Mebusan’ın her sene toplanmasına müsaade edilerek Bab-ı Âlimizce her tarafa bildirildiği” deniliyordu.
31 sene önce hazırlanan genelgeye göre seçim sancak esasına göre yapıldı. Her sancak kendi mebusunu seçecekti. Buna göre nüfusu 50 bin- 25 bin arasında değişen yerleşim birimleri 50 bin kabul edilerek bir mebus seçeceklerdi. 75 bin ve daha fazla nüfuslu sancak iki mebus seçecekti. 18 yaşını dolduran her Osmanlı vatandaşı seçime katılarak ikinci seçmenleri tespit edecekler daha sonra onlar mebusları seçecekti. Dolayısıyla iki dereceli bir seçim yapılacaktı. Mebusluk için ise 2007 Türkiyesi’nde gündeme geldiği halde gerçekleştirilemeyen kriter 25 yaşını doldurmuş olmaktı.
Sistemin dört yılda bir seçimlerin yenilenmesine, yasama dönemlerinin her sene kasım başında başlayıp ertesi yıl mart başında sona ermesini öngördüğünü de eklemem lazım. Ayrıca unutmamak gereken bir başka husus seçimin bütün yurtta aynı gün yapılmasının şart koşulmamış olmasıdır. Nitekim 1908’de Anadolu vilayetlerinden İstanbul’a mebuslar geldiklerinde İstanbul’da henüz seçim yapılmamıştı.
Bu süreçte hayli renkli manzaralar yaşandığını o günlerin yayınlarından izlemek mümkün. İstanbul’a taşradan gelen mebuslar başkentteki hemşerileri tarafından bayraklar, davul ve zurnalar eşliğinde büyük bir coşkuyla karşılanıyorlardı. Oteller de meclisin açılışına tanıklık etmeye gelmiş kişiler tarafından doldurulmuştu.
İttihat Terakki’nin orduya dayanan örgütlenmesinin etkisinin bu seçimde kendini gösterdiğini söylemeye gerek yok sanırım. Cemiyet/Parti imparatorluğun her köşesinde istediği adayı seçtirmeyi başardı. Ahrar Fırkası fazla bir varlık gösteremedi.
Sonuçlar alındıktan sonra meclis 17 Aralık 1908’de törenle açıldı. Padişah’ın açış nutku Cevat Bey tarafından okunmakla birlikte 2. Abdülhamid açılışa bizzat gelerek kısa bir konuşma yaptı. Meclisin huzurda açılmasında duyduğu memnuniyeti, mebusları tümüyle karşısında görmekten fevkalade memnun olduğunu belirtti ve başarı diledi. İkinci meşrutiyetten sonra kurulan ilk ve aynı zamanda üçüncü Osmanlı meclisi diyebileceğimiz bu meclisin başkanlığına İstanbul’da aday listesinin ikinci sırasında olup 472 oyla seçilen Ahmet Rıza Bey getirilmişti. (...)
İttihat Terakki, propaganda ve seçim kazanmadaki yeteneğini ülkeyi idare etmede gösteremedi. İktidarı paylaştığı orduyu siyasete sokmakla askere zarar vermenin yanında devlet kadrolarına sadece cemiyete mensup olmalarını ölçü sayarak doldurduğu kişilerin yetersizliği yüzünden de bürokrasi çarkını işlemez duruma getirdi. Ve sonuçta her yerde hoşnutsuzluk, muhalefet duygusu kabardı. İttihat Terakki’nin içinden gelen hoşnutsuzluk ve ayrılmalar seçimi kaçınılmaz hale getirdi. Cemiyet sadrazam Said Halim Paşa’ya baskı yaparak Ayan’ın da onay vermesiyle
18 Ocak 1912 tarihli irade-i seniyye ile meclisin feshedilmesini sağladı.
İttihat ve Terakki’nin karşında bu kez sadece Ahrar değil daha güçlü ve organize bir parti olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası da yer alıyordu. Siyasi tarihimize ‘Sopalı Seçim’, ‘Dayaklı Seçim’ olarak anılan 1912 seçimleri için oy verme işlemi ocak ayının sonunda başladı. İttihat Terakki imparatorluğun bütün vilayetlerinde baskının her türlüsünü kullanmak pahasına seçimden galip çıkmaya kararlıydı. Askeri, mülki ve idari amirlerin neredeyse tamamı İttihat Terakki için seferber oldular.
Ve seçim istedikleri gibi sonuçlandı. Ama kimse de bu iktidar kadrosuna güvenin kalmadığı da görüldü. Muhalefetin giderek güçlenmesine, tepkinin büyümesine paralel olarak İttihat Terakki seçimden sonra da her türlü şiddeti uygulamaya başladı. Sıkıyönetim ilan etti, siyasi yasaklarla muhalefeti susturdu. Ancak olanca baskıya rağmen 4. meclisin ömrü kısa oldu.
4 Mayıs 1912’de ilk toplantısını yapan meclis, 5 Ağustos 1912 tarihli irade-i seniyye ile feshedildi. Ülkenin dört bir yanında İttihat ve Terakki’den istifalar olmuş ve cemiyet gittikçe taraftarının nezdinde de itibar kaybına uğramıştı.
Cemiyetin, kendisine sadık bazı subaylar dışında desteği kalmamıştı. Halk açıkça seçimlerin her türlü baskıdan uzak şekilde yapılması beklentisi içinde olduğunu ifade ediyordu. Ama patlak veren Balkan Savaşı İttihatçı kadronun bir kez daha ipleri ele almasına yaradı. Şaibeli de olsa iktidarını korumuştu parti. Ama buna rağmen seçimde yapılan hile ve usulsüzlükleri araştırmak üzere komisyon kurulmasını önleyemedi İttihat Terakki. Oluşan heyetin ortaya çıkardığı suiistimalleri saklayamadı. Muhalefetin yoğun olduğu bölgelerde seçmenleri silah altına almak dahil her yolu kullanmıştı partili subaylar.
Radikal, 8.7.2007
|