Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül bir arkadaşımıza çetelerle ilgili ilginç açıklamalar yaptı geçenlerde.
Son günlerde biribiri peşi sıra yakalanan çeteler, ele geçen silah depolarının öyle tesadüfler sonucu ortaya çıkmadığını söyledi.
Gül bu sözleriyle, “Bunları ortaya çıkaran bizim bu konudaki kararlılığımızdır” demek istedi..
Tabii gelişmeleri büyük bir hayretle izliyoruz.
Çünkü bir yandan doğru, emekli ya da muvazzaf asker kişilerin kurduğu ve hatta içinde polislerin ve yargı mensuplarının da yer aldığı bu çetelerin ortaya çıkarılıyor oluşu sevindirici bir şey.
İnsana, “Galiba hükümet nihayet bu meselenin üzerine gitmeye karar verdi?” dedirtiyor.
Hele bu çetelere ait, ordu malı silahlarla donatılmış cephaneliklerin de ele geçirilmesi insanı bayağı umutlandırıyor.
Ama bir yandan da Şemdinli ve Hrant Dink davasıyla ilgili gelişmelere baktığımızda ise olup biteni anlamakta bayağı güçlük çekiyoruz.
Eğer Gül’ün söylediği gibi hükümet gerçekten ülkeyi bu çetelerden kurtarmayı düşünüyorsa Şemdinli davasının başına gelenlerle Hrant Dink davasının başına gelmekte olanları nasıl izah etmek lazım?
Bu nedenle, “çeteler meselesini ortaya çıkaran biziz” mesajı ile gerçek hayattaki bazı olguların birbiriyle çakışmadığını görüyoruz.
Mesele aslında şu:
Hükümet, birçok konuda olduğu gibi bu çeteler konusunda da samimi görünmüyor.
Çeteler gibi önemli meseleyi bile adeta, ‘seçim döneminde ele alınacak işler’ arasında değerlendiriyor.
Bu açıdan Gül’e iki soru sormak mümkün.
Birincisi, bu çeteler meselesinde, hele hele şu Vatansever Kuvvetler Güçbirliği örgütü hakkında harekete geçmek için niçin seçim dönemine kadar beklendi?
Hadi diyelim ki Gül ve hükümet buna, “Bu işler kolay değil, ancak” diye bir cevap verdi.
O zaman ikinci soruya geçmek gerekmez mi?
Niye sizin söylediklerinizle bazı olaylar birbiri ile örtüşmüyor?
Siz bir yandan çeteleri önlemeye kararlı olduğunuzu söylüyorsunuz.
Öte yandan bu sözlerinizle taban tabana zıt işler yapıyorsunuz.
Niye mesela, Şemdinli davasında hâlâ geri adım atmaya, meselenin örtbas edilmesi amacıyla yürütülen sinsi ve sizi de töhmet altında bırakan faaliyetleri desteklemeye devam ediyorsunuz?
Bilmiyor musunuz ki Şemdinli Çetesi aydınlatılmadan diğer garnitür çeteleri çözmek ve herşeyden önemlisi devlet içinde yuvalanmış yasadışı yapılanmalarla, çeteleşme olgusuyla mücadele etmeniz mümkün değil.
Gerçekten de çeteler meselesini çözmeyi samimiyetle isteyen bir iktidar Şemdinli meselesinde bu kadar teslimiyetçi olabilir mi?
Üstelik hâlâ da bu konuda teslimiyetçiliğe devam ederek...
Devlet içindeki yasadışı yapılanma o davanın tümüyle tasviye olması için çalışıyor. Hükümet de buna destek oluyor. Savcının meslekten çıkarılması, davanın savcının iddianamesi ile tamamlanmasına rağmen olayın basit bir çete işine indirgenmesi ve olayın üst kademelerdeki gerçek sorumlularına ulaşılmasının engellenmesi de yeterli sayılmadı.
Şimdi sıra, Yargıtay’ın davanın askeri yargıya havale edilmesi kararına ve mahkum olan astsubayların tahliye edilmesi taleplerine karşı çıkan mahkeme üyelerinin cezalandırılması ve haklarında soruşturma açılmasına geldi.
Sonunda mahkum olan astsubaylar beraat edene ve dava bir biçimde kapanana kadar bu saldırılar devam edeceğe benziyor.
Hrant Dink cinayetinde de durum aynı.
Hükümet, haber aldığı halde hiçbir tedbir almayarak Dink’in öldürülmesine göz yuman ve böylece bir anlamda fail durumuna düşen kamu görevlileri hakkında dava açılmasına izin bile vermedi.
Şimdi ortaya çıkan bu tabloyu, daha önce Trabzon Emniyet Müdürü olan Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı şu şekilde özetliyor:
“Sanıkların bir terör örgütüyle bağlantısı bulunmuyor. Sadece bir arkadaş grubu oluşturdular”
Netice olarak, Dink ailesinin avukatlarından Ergin Cinmen’in de söylediği gibi bu davanın da sonucu şimdiden bellidir.
Hrant, aşırı milliyetçi öfkeli gençlerin kurbanı olarak kabul edilecek ve mesele kapatılacaktır.
Bu nedenlerle ben hükümetin bu çeteler meselesinde samimi olmadığını düşünüyorum.
Çeteler konusunda samimi olan bir hükümet Şemdinli meselesinde gerçeklerin ortaya çıkarılmasıyla ilgili olurdu. Hrant Dink cinayetinin aydınlatılmasını, kendisi için olmasa bile Türkiye için bir onur meselesi yapardı ve beylik, işlemeyen mekanizmalar yerine, değişik denetim mekanizmalarını çalıştırarak olayı çözmeye çalışırdı.
Bunların hiçbirini yapmayarak, üstelik de seçim dönemi gelince ‘Çetelerle uğraşıyoruz” mesajları vermek kusura bakmayın hiç inandırıcı olmuyor.
Yeni Şafak, 8.7.2007
|