Türk devlet sisteminin içine yerleşmiş olan bu “tümör” tümüyle temizlenmeden, “metastas” ihtimalinin önüne geçilmeden, cumhurbaşkanın nasıl seçileceği, seçim sonuçlarının ne olacağı vs. gibi konular, ister istemez, birer “akademik” konu haline gelirler.
Bu işin “olmazsa olmaz” nitelikteki “siyasi” yönü. En az bunun kadar önemli, yine “olmazsa olmaz” nitelikte bir de “ideolojik” yönü var: “Vatanseverlik” kavramını sürülen leke de temizlenmelidir.
“İnsan” sevmeden, “vatandaş”ını sevmeden “vatan”ın sevilemeyeceği, “vatandaşsız vatan”ın, sınırları tarih içinde sürekli değişikliğe uğramış, dağlar, tepeler, vadiler, ovalardan, akarsular ve karasularından oluşan bir toprak ve su yığınından başka bir anlam taşımadığı idrak edilmelidir. Bütün bunları da sevebilirsiniz tabii. O, “vatan sevgisi”nden ziyade “doğa sevgisi”yle tanımlanabilir. (...)
“Vatandaşsız vatan” olmaz.
“Vatan sevgisi” herşeyden “vatandaş sevgisi” ve bunun temelinde yatan “insan sevgisi”dir. Kendi vatandaşını, kalleşçe arkadan vurma düzenekleriyle meşgul, amacına ulaştığı anda vatandaşından “zıbartılan adam” diye söz edenler, bu ülkenin “hasta ruhları”dır ve bunların “devlet ve güvenlik sorumluluğu” yüklendiği bir ülkenin de, o ülkenin toplumunun da “sağlıklı” olabilmesi mümkün değildir.
Devletin çetelerden temizlenmesi, “vatan”ın, “vatansever” etiketi altında “provokatörlük, dolandırıcılık, kaçakçılık, cinayet şebekeleri”den kurtarılması, Türkiye’nin acil ve “olmazsa olmaz” meselesidir...
Referans, 7-8.7.2007
|