Devlet, hukuk içinde düzen demektir. Başlıca işlevi budur. Düzenin kurulması öncelikle şiddete dayanır. Yani düzeni kuracak olan şiddetle karşıtlarını bastırmış olandır. Düzen bir kez kurulduktan sonra şiddet tekelini elinde tutması gereken devlet meşruiyet temelini genişletmek zorundadır. Hukuk bunun için gereklidir.
Devletin varlığı ve egemenliği yalnızca şiddet yoluyla sağlanan düzenle sürdürülemez. Devlete bağlılık duyması istenenlere devletin adalet, hukuk, eşit muamele sunması gerekir. Devlet dahil herkesin uyacağı kurallar vardır. Güç ve şiddet kullanımı sınırlıdır. Esas olan vatandaşların haklarına saygı gösterilmesidir. Hepsinden önemlisi hukuk dışına çıkılamaz . Bunlar gerçekleşmeden modern devlet olunmaz.
Vatandaşlarının bir kısmını düşman diye tanımlayan devlet olmaz. Daha doğrusu ona çağdaş anlamda devlet denmez. Vatandaşının can güvenliğini sağlayamayan, şiddet tekelini kimi zaman aşiretlerle, kimi zaman çetelerle paylaşan bunlara söz geçiremeyen devlet de devletliğini yitirmiş sayılır. Devlet içinde çete benzeri örgütlenmeler, hukuk dışı işler yapan odaklar olamaz, bunlar dokunulmaz kılınamaz, korunamaz. Böylesi bir devletin adalet mekanizması işlemez, hukuku sorgulanır, vatandaşla arasındaki bağ zayıftır.
Türkiye kimin devleti?
Bugünlerde gazete manşetlerine yansıyan pek çok olayda asıl sorgulanan Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl bir devlet olduğu ya da olmak istediğidir. Eğer Türkiye çağdaş anlamda bir devletse Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi adı altında örgütlenen çetelerin
dokunulmazlığı kabul edilemez. Bu Soğuk Savaş kalıntısı mafyalaşmış yapılanmalardan temizlenmeden Türkiye gerçek anlamda bir demokrasi olamaz. Kendisine dünya sisteminde ve sıralamasında uygun gördüğü konuma da gelemez.
Devletin kendisi kadar vatandaşların nasıl bir devlet istedikleri, nasıl bir toplum arzuladıkları sorusu da yakıcı bir şekilde gündemdedir. Türkiye’de devlet bu topraklarda yaşayan herkesin devleti midir yoksa yalnızca bazılarının devleti midir? Vatandaşlar gerçekten etnik köken, din, mezhep farkı gözetmeksizin eşit midirler değil midirler?
Türkiye’de emniyet, ordu ve yargı vatandaşın hizmetkarı, hukukun emrinde ve kanunları eşit şekilde uygulayan kurumlar mıdır? Yoksa bunlar kendilerinden başka referansları olmadan, kendi çizgilerini davranışlarını belli bir ideoloji ya da dava çerçevesinde tanımlayarak mı görev yaparlar?
‘Temizlik’ görevi
Kısacası Türkiye devlet ve toplum olarak bugün önemli bir siyasal, toplumsal kimlik kararının eşiğindedir. Bu karar verilirken geçilecek belki en önemli eşik de Hrant Dink davasıdır . Türkiye bu cinayeti çözmediği, cinayetle ilgili tüm bağlantıları açığa çıkarmadığı taktirde dünyaya hiçbir davasını anlatamaz. (...)
Son günlerin bulguları Hrant Dink cinayetinin Danıştay saldırısıyla da bağlantılı bir dizi olayın merkezinde yer aldığını gösteriyor. Bu bağlamda Emniyet Genel Müdürlüğü’nün katil zanlılarını “ arkadaş gruplaşması “ şeklinde tanımlaması bu cinayet etrafındaki örtme, saklama çabalarının bir yenisi gibi görünüyor. Türkiye açısından bu çabalar çıkmaz yoldur. Şehit eşinin parasını dahi çalacak kadar gözleri dönenleri teşhir etmemek, Türkiye’nin devletini bu safralardan temizlememek bir tercih olamaz.
Hrant Dink’i korumamış devletin O’nun anısına, ailesine ve topluma borcu hiç değilse cinayetin davasının doğru dürüst görülmesini sağlamaktır.
Sabah, 8.7. 2007
|