Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Yine içe kapandık

İlke gündeminin değişmesi eğer öncelikli konuları geri plana atıyorsa tehlikelidir. Zira zihni faaliyetleri öncelikli meselelere teksif etmek, lehte ve aleyhte gelişmeleri tesbit edip ona göre tavır belirlemek gerekirken, gündemin değişmesiyle, bu meselelere harcanacak enerjinin toprağa verilme riski doğmuştur demektir.

Şimdi, son birkaç günü esas alarak bir değerlendirme yapalım.

Dünyanın birinci gündemi Mısır’ın Şarm eş-Şeyh tatil beldesinde başlayan Irak konferansı.

İkinci gündemi, İsrail’de yaşanan hükümet krizi. Lübnan’a saldırırken Hizbullah’ın gücünü iyi hesap edemeyen ve ülkeyi kapsamlı bir plan yapmadan savaşa sürüklemekle suçlanan Olmert’in başı dertte, istifası isteniyor. Yapılan kamuoyu yoklamalarında Olmert’in yerine Netanyahu’nun adı ön plana çıkıyor. Bu gelişmenin bölgeyi yakından ilgilendirdiğini izah etmeye gerek yok sanırım.

Üçüncü gündem, Türkiye’deki siyasi kriz, e-muhtıra ve erken seçim merkezli gelişmeler.

Ve dördüncü gündem, Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda yarışacak olan Halk Hareketi Birliği (UMP) lideri Nicolas Sarkozy ve Sosyalist Parti adayı Segolene Royal arasında geçen canlı yayındaki münazara ve özellikle de bu kapışmanın hararetli konusu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği..

Dünyanın genel ve öncelikli gündemi bunlarla şekillenirken Türkiye’nin gündemine bir bakalım.

Oligarşik sistemin TBMM’de halkın iradesinin tecelli etmesinin önüne takoz koymasından sonra yegâne gündem, ister istemez, kaçınılmaz hâle gelen erken seçime ve buna bağlı meselelere kilitlendi.

Böylece Türkiye, son yıllardaki çok yönlü aktif dış politikasının gereklerine değil, sığ bir iç çekişmeye zorlandı. Kendisini birinci dereceden ilgilendiren dünya gündemine gerekli ilgiyi ve terkizi göstermesi bu kriz zemininde mümkün gözükmemektedir. Hele hele krizin merkezine Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü yerleştirdikten sonra.

Ama bundan sözde ulusalcı, vatan millet edebiyatı yapan ve krizlerden beslenmeyi maharet edinmiş gürûha ne? Onlar, Türkiye’yi içe kapatarak milli çıkarlarını koruyacakları hayâllerini kuradursunlar. Biz yine Irak’a dönelim.

Amerika, artık kendi başına Irak’ta güvenliği, istikrarı sağlayamayacağını Şarm eş-Şeyh’e Irak’ın komşuları başta olmak üzere 60 ülke temsilcisini toplayarak göstermiştir.

ABD, sadece Nisan ayında 100 askerini kaybetmiştir. 2006 yılındaki saldırılar ve buna bağlı olarak can ve mal kaybı 2005’e göre yüzde 25 artmış bulunmakta. Kayıpların 2007 yılında ise 2006’ya göre çok daha kötü olduğu gizlenmiyor.

Irak fiilen bölgelere bölünmüş durumda. Kitle tehcirleri sözkonusu. Sosyal doku uzun yıllar sürebilecek rehabilitasyon çalışmalarına muhtaç. Ve Türkiye Irak’taki Kürt realitesinden son derece rahatsız.

Bu zeminde, buraya katılan her ülkenin kendi çıkarlarını korumak ve kendi perspektifinden yeni açılımlar sağlamak çabasında olması tabi” ki doğal. Ama doğal olmayan Türkiye’nin içine sürüklendiği iç kriz.

Bu konferansta, Irak Ortak Vizyon Girişimi oybirliğiyle onaylandı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon da, toplantıya katılan ülkelerin Irak’ın dış borçlarının 30 milyar dolarını silme sözü verdiklerini açıkladı. Borç silmeye taahhüt eden ülkeler bunu sadaka olsun diye de yapmıyorlar elbet.

Kimileri Şiilere, kimileri Sünnilere, kimileri de Kürtlere oynuyor. Ama bu siyaset her geçen gün bu kesimler arasındaki ayrışmayı daha da pekiştiriyor. Bölgenin birliğe ve sağduyuya ihtiyacı var.

Hâlihazırdaki krize kadar hükümet de buna vurgu yapıyordu. Kürt-Türk, Şii-Sünni kardeşliğine davet ediyordu. Ama gel gör ki, bizim e-muhtıramız buna da balta vurdu.

Bildirinin bir yerinde aynen şöyle deniyor: “‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”

Bölgenin içinde bulunduğu realiteyi kabul edip, tarih tecrübemizin ışığında kardeşçe diyalog geliştirmemiz gerekirken, birilerinin Kürt halkına kurduğu tuzağa dolaylı olsa da yardım ediyoruz. Kürtler İslâm” kimliklerinden tecrit edilmek, bölgenin Müslüman halklarından yalıtılmak isteniyor. “Ne mutlu Türküm diyene!” sloganı bu çabalara dayanak olarak kullanılacak.

Kullanılmaya başladı bile diyebiliriz. Almanya Federal Meclisi’ndeki sol partili milletvekilleri, e-muhtıranın Türkiye’de yaşayan Kürt nüfusunu düşman ilan ettiğini iddia eden bir bildiri yayımlamakta gecikmedi. Ve bu bildiriye Alman Parlamentosu, Avrupa Parlamentosu ve Berlin Senatosu’ndan Türk ve Alman milletvekilleri imzalarını koydular. İyi mi oldu şimdi?

AK Parti’yi zayıflatacağım diye Türkiye’nin elini güçsüzleştirmek, Kürt halkını provokasyonlara açık tutmak kimin çıkarına?

Gelişmeler yine içe kapanabileceğimiz tehlikesini gösteriyor. Umarız böyle devam etmez. Zira şu âna kadarki kazanımlara yazık olur.

Vakit, 5.5.2007

Serdar DEMİREL

06.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  AB’ye bundan mı karşılar?

  Nümayişlerden çıkarılacak ceviz

  Batı’daki yeni tartışma: Demokrasi için tehdit kim?

  Yine içe kapandık


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004